Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

STEVE’İN MERCEĞİ…

Kapak fotoğrafını ilk gördüğümde yıl 1989’du. Kişisel kütüphanem için o zaman dört yıl eski olan o dergi sayısını Beyoğlu’nda eski kitap, yabancı dergi satan bir dükkândan mı aldım, hatırlamıyorum. Kapakta yer alan fotoğraf, bir kız çocuğuna ait portreydi. Gözlerindeki korku, o bakış… Eve gelince kapaktaki kızın hikayesini içindeki sayfalarda aradım, onu da hatırlıyorum.

Yazmıyordu. Adı bile… Sadece bir cümleydi; “Savaşın soğuk yüzünden korkuyla
kaçan Afgan kızı…”
Fotoğrafı çeken, National Geographic için çalışan foto muhabiri, Steve McCurry isminde bir Amerikalı. Fotoğrafı çekilense, Sharbat Gula. Afgan kızı, henüz 10 yaşında.1984 yılında Sovyetler Birliği Afganistan’ı bombalayınca Pakistan sınırına kaçan binlerce Afgan mülteciden biri… Okuyucularım hangi fotoğraf olduğunu çoktan anlamıştır. Hafıza tazelemek için internete bakabilirsiniz. McCurry fotoğrafı çektikten 17 yıl sonra, 2002’de, o zaman zahmet edip adını bile öğrenmediği Afgan kızının izini sürmeye karar veriyor, acaba ne yapıyor diye. Ya da siz öyle bilin. O zamana kadar dünyanın hemen hemen her yerinde ünlenen bu fotoğraf sayesinde orijinal basımdan on sekiz bin Amerikan doları, bir açık arttırmadan da yüz yetmiş dokuz bin Amerikan doları kazanıyor. Paranın bir kısmını National Geographic dergisi alıyor, tabi ki. Fotoğrafın varlığına neden olan Afgan kızı ya da ailesi bir şey kazanıyor mu…

Steve, 1984 yılında elinde Nikon marka, Nikkor 105mm lensli fotoğraf makinasıyla Pakistan sınırında organize olmuş mülteci kampında yanında tercümanla fink atarken kendini kamptaki ilkokulun içinde bulur. Ders yapılan bir sınıfa Amerikalı özgüveni içinde girer. Tercümanı aracılığıyla sınıf öğretmeniyle konuştuktan sonra şakır şakır fotoğraf çekmeye başlar. Öğrenciler arasında, sadece yeşil mavi hareli gözleri görünen, geri kalan her yeri kiremit kırmızısı örtüyle kapalı bir kızı fark eder. Lensini ayarlayıp onun fotoğraflarını çeker. Gözler büyüleyicidir. Sınıf öğretmeni aracılığıyla yüzünü açmasını ister. Öğretmen bir sakınca görmez, küçük kıza yapmasını söyler. Küçük kız korkan gözlerle bakar, kendisinden yasak olan bir şey istenmiştir. Onun kültüründe kızlar regl olmaya başladıktan sonra baba ve erkek kardeş dışında hiçbir erkeğe yüzünü dahi göstermez. Yanlış olan bir şeyi yaptığını bildiği için çok korkar. O sırada öğretmeni kızı rahatlatmak için bir iki ikna edici cümle kurmuştur, her halde. Korka korka açar yüzünü. Steve deklanşöre asılır. Bu defa da ışığı değiştirmek ister. Kızı, kendine göre sağdan gelen ışığın oraya götürür. Arkasındaki fonun renginden faydalanır. Sıra poz verdirmeye gelir. Tercüman ve öğretmen yardımıyla sol omuz yukarıda, baş çene doğrultusunda düşük ve açılı poz verdirir (en bilinen portre çekimi böyle yapılır çünkü). Şakır şakır çeker. Afgan kızının gözlerindeki korku, savaşın korkusu değil tanımadığı bir adamın, yasak olan şeyi yapmasını istemesindendir. Tüm olay dört-beş dakikada tamamlanır. Steve, bilir; buradan işe yarayacak bir fotoğraf çıkacaktır mutlaka. Afgan kızı Sharbat için, ömrü hayatında sadece iki defa fotoğrafı çekilen bir insan olarak yıllarını geçirmek kalır.

Sharbat Gula ve ailesinin oturduğu köy 1984 yılında Sovyetler tarafından bombalandığında ölenler arasında annesi de vardır. Baba çocuklarını yanına alıp, dağlar, tepeler yürüyerek Pakistan sınırını geçerler. Orada kurulan mülteci kampında yaşamaya başlarlar. Steve’in fotoğraf seansından üç yıl sonra, 13 yaşında evlendirilir, Sharbat. Eşi ve çocuklarıyla Afganistan’a dönmezler, Pakistan’da yaşamaya devam ederler.

Steve McCurry o fotoğrafın ekmeğini 17 sene boyunca yer. Ünlü olur, güzel işler alır, güzel fotoğraflar çeker. 2002’de National Geographic, ne yapsak da satışları arttırsak diye düşünürken akıllarına eski sayılara bakmak gelir. Afgan kızının olduğu sayı (o tarihe kadar kimse kızın adını bilmiyor, öğrenmemiş, ilgilenmemişler) önlerindedir. “Eureka!” der biri. Steve’i kızın peşine gönderelim, bakalım ne yapıyor, hala güzel mi… Para bol, tabii. Hemen bir organizasyonla Afganlı kızın izini sürerler. CIA falan yardım etmiş midir? Sonuçta optik göz okuyucu gibi sofistike zamazingolar da devreye girmiş. Kaynaklar öyle söylüyor. Buluyorlar, Sharbat’ı; Pakistan’da kötü bir apartman katında, biri kucağında üç çocuğuyla birlikte (arada bir çocuğu daha oluyor ama hastalıktan ölmüş). Tabi önce kameranın karşısına çıkmak istemiyor. Alıştığı kültür gereği burkanın içinde, 2002’de yirmi yedi yaşında dul bir kadındır, artık. Erkek yeğeni onun adına konuşur. Nasıl oluyorsa, aile ikna edilir ve “before and after” fotoğrafı çekilir. Hangimiz on yaşındaki halimize benziyoruz ki?
Sharbat’ın zor bir hayatı olmuş. Kocasını Hepatit C’den kaybetmiş. Sonraki yıllarda Pakistan’da yaşamaya devam etmek için oturma izni kağıtlarında sahtecilik yapmaktan tutuklanmış ve on beş gün hapis yatmış. Bu arada kendisi de bir Hepatit C hastası… Neyse, onun hiç umursamadığı ün sayesinde Afganistan eski yönetiminin dikkatini çekince 2017 yılında kendisine Kabil’de mütevazı bir ev verilir ve ayda 700 Amerikan doları kadar aylık bağlanır. Pakistan’da (ve burkalı) yaşamak istemesine rağmen Afganistan’a dönmüş olur, Sharbat. Taliban için, onlar geldiğinde en azından etrafta bir dirlik, bir düzen oluyordu demiş. Mülteci kampında iki yıl süren eğitim hayatı dışında hiç eğitim görmemiş.
Başkasının acısını, bildiğimiz format ve içeriğe büründürdüğümüzde anlamış olmuyoruz. Kendimizi onaylamış oluyoruz. Üstelik kibir her yanımızı sarıyor. Kocaman gövdeli Amerikan uçağının tekerlek çıkıntılarına, kanat boşluğuna, kapı kulpuna tutunarak gitmek, uçmak isteyen Afgan gençlerine uçak motoruna kaçmış kuş muamelesi yapmamak lazımdır.
Steve’in merceği dar ve bulanıktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi