Kutsalınız az olursa hoşgörünüz çok olur

Cami dini alan ile dünyevi alanı birbirinden ayırmaz, çünkü İslam’da din ve hayat iç içedir. Bu yüzden camilerde tv programı yapmak da yadırganacak bir durum değildir. Bunu İslamcılar iyi biliyor ve çekinmeden camileri toplantı ve başka program amaçlı kullanıyorlar. Buna karşı seküler çevrelerden bu tür eylemler kutsala saygısızlık olarak değerlendirilip dini duyar yapmaya çalışılıyor; ama gereksiz ve karşılığı olmayan bir itiraz bu

İzmir’de geçen gün bazı semtlerde camilerin minarelerinden solculara ait bir marş olan “Bella Ciao” çaldı. İzmir Müftülüğü tarafından yapılan açıklamada, “İzmir’in bazı ilçelerindeki merkezi sistemle ezan okunan bazı camilerin frekansına korsan bir şekilde girilerek sabotaj yapıldığı” ve soruşturma açıldığı söylendi. Sosyal medyada olaya ait görüntüler paylaşıldı ve hemen adet olduğu üzere üzerine kimileri espriler yaptı, kimileri tepkisini ifade etti. Ama sonra bu tepkiler büyüdü, toplumda ezana, kutsala saldırı gibi algı yaratacak bir boyuta taşındı.
Evet, kınanacak bir olay, ama büyütülecek bir olay değil. Ama bilakis CHP, olaya biraz fazla tepki verdi. Daha ortada konunun muhatabı olan DİB’den bir açıklama gelmemişken, CHP’li ve başka sol kimlikli kişiler konuya aşırı bir hassasiyet gösterdiler. Elbette olayda bir provokasyon olduğu çok açık. Sadece bir kere olan bir olay olsa, belki birilerinin densiz bir eylemi diyerek kınayıp geçilebilir, ama daha sonra devam etti. Bu sefer Aşık Mahsuni’nin “Yuh! Yuh!” adlı türküsü çaldı. Belli ki ortam gerilsin isteniyordu ve CHP hedef gösteriliyordu. O yüzden CHP’den sürekli kınama mesajları gelmesi kaçınılmaz oldu.
Sağ popülizm
Ama bu olaya verilen tepkilerin sağ popülist söylemi destekleyen, güçlendiren bir içerikte olması, sağcı bir tonda olması gerekir mi? İşte benim değinmek istediğim mesele bu. Bu tür, dinle ilgili olaylar aslında sağ popülizmden farklı olarak, bir sol popülizmin gelişmesini sağlayacak bir imkan ortaya çıkarıyor. Ama gerçekten solun din bilgisinin zayıflığından ve dini meseleleri zamanında çalışmayıp hep sağa bırakmış olmasından farklı bir dini söylem üretemiyor. Halbuki sağ siyasetçi ve dindar kesimlerin dini konularda genellikle toplumu ayrıştırıcı ve yanıltıcı tepkileri inanç kaynaklı olmaktan çok ideoloji kaynaklıdır. Bu yüzden de sağduyulu olmak yerine fanatik bir şekilde tepkisini ifade eder.
Fanatizme neden olan şey de sağın ve siyasal İslam’ın kendisine ait gördüğü kültürel değerlere karşı eleştirel veya mizahi her eylemi kutsala saldırı olarak adlandırarak infial uyandırmasıdır. Oysa din ve kutsal sanıldığı gibi iç içe geçmiş değildir. Daha doğrusu din ve kutsal pagan ve politeist dinlerde daha çok iç içe geçmiştir ama İslam gibi monoteist dinler, din ve hayatı iç içe geçirirken bilakis kutsalı hayattan ayırmış ve sınırlandırmışlardır. Kutsalın hayatta çok fazla yer alması sağın aslında genlerinde taşıdığı pagan kültürün mirasıdır. Batıda da görüldüğü gibi Türkiye’de de sağ popülizm aslında dindar değil, özcüdür. Bu öz de kaynağını monoteist dinlerden (Batıda Hıristiyanlık ve Türkiye’de İslam) değil, pagan geçmişten alır.


Son zamanlarda Batıda da Türkiye’de de sol siyaset, sağın güçlenmesine neden olan popülizmi kendi lehine kullanabilmek için dinle ilişkisini yadsıyıcı bir tavırdan olumlayıcı bir tavra taşımaya çalışıyor. Ama bu girişim sol ve sağ siyasal ve kültürel söylem arasındaki farkları belirsizleştirecek bir sonucu doğuruyor. Özellikle konu dinle ilgili olunca sol ve sağ arasındaki yorum farkı ortadan kalkıyor ve sol sağda eriyor. Buna neden olmamak için temel bir ayrım yapmak gerekiyor. Din kutsalı içerir, ama iç içe değildir. Elbette kutsalı olmayan din olmaz, ama dini olan her şey kutsal değildir. O yüzden dine saygılı olmak kutsalın alanını genişletmek anlamına gelmez.
Kapitalizmin kutsal olan her şeyi dünyevileştirmesine, popülizmin dini olan her şeyi kutsallaştırmasıyla karşılık verilmemelidir. Katı olan her şeyin buharlaşıp havaya karışması ve kutsal olan her şeyin dünyevileşmesi özgürleştiren süreçlerdir. Bu süreçte maddi medeniyetin dünyayı ruhsuzlaştırmasına karşı yeni kutsallar üreterek değil ama din, sanat ve hayatı biraraya getirecek yeni bir maneviyatı icat ederek direnilebilir.
Camiler Kutsal mıdır?
Sözlerime minarelerden gelen “Bella Ciao” seslerine verilen tepkiler üzerinden açıklık getireyim. Kemal Kılıçdaroğlu diyor ki, “İbadet yerleri kutsalımızdır! Camilerimizden ezan ve İstiklal Marşı dışında başka herhangi bir sesin yükselmesini asla kabul etmiyoruz.” Buradaki iki cümlenin analizi kutsala dair teorik bakışımı açıklamak için yeterli olacaktır.
Kutsal, Arapça “temiz ve pak” anlamına gelen “kutsi” kelimesinin Türkçe karşılığıdır. Kutsalın Yunancada karşılığı “hagios”, Latincede “sacrum”dur. Kutsal olan, kaynağını saygı ve sevgiyle bağlanılan bir aşkın varlıktan aldığı için yasaklarla korunması gereken bir olgudur. Bunu sağlayacak olan da dünyevi ve uhrevi müeyyidelerdir. Böylece toplum kutsal olana saygı gösterir ve onunla ilişkisini diğer toplumsal ve kültürel kurumlardan farklı şekilde sürdürür.
Kutsalın tanımını yapmada işe yarayan bir açıklama da kutsal ve profan (dindışı, kutsal olmayan) arasındaki diyalektik ilişkiyle ilgilidir. Kutsal, “diğerlerinden hem ayrı hem de belli bir sınır içine alınmış”, profan ise kutsal alanın dışında bulunan demektir. Bu diyalektik ilişkiye göre kiliseler kutsal yerlerdir. Çünkü kilise, dini alan ile dünyevi alanı kesin sınırlarla birbirinden ayırır. Kiliseler Tanrı’nın evidir.
Oysa camiler, Tanrı’nın evi değil, Müslümanların birlikte Tanrı’nın huzuruna çıktığı toplanma yerlerdir. Buradaki toplanma biçimleri sadece dini amaçla olmak zorunda değildir. Din dışı amaçlarla da camilerde biraraya gelinebilir. Yazın kavurucu sıcakta bunalınca caminin serin ortamında uzanıp şekerleme yapılabilir. Kalacak yeri olmayanlar camiler de geceleyebilir. Camilerde bir araya gelinip sohbet edilebilir. Düğün yapılabilir; hem öyle avluda değil, caminin içinde. Üstelik düğünler, bugün bazı Ortodoks İslamcıların yaptığı gibi, Kuran tilaveti, mevlit ve ilahilerden ibaret neşesiz bir tören gibi olmak zorunda değildir. Bilakis müzik eşliğinde dans ederek neşeli düğünler yapılabilir. Hz. Ayşe, mescitte oynayan Habeşlileri seyrederken Peygamberin kendisine eşlik ettiğini söyler (Bkz. Buhari).
O zaman, bugün evlenen bir çift camide düğün yapmak isterse, camide müzikle dans etmek isterse, “Bella Ciao”yu da seviyorlarsa ve onu da hep beraber söyleyerek dans ederlerse dinen yasak ihlal etmiş olurlar mı? Olmazlar. Cami dini alan ile dünyevi alanı birbirinden ayırmaz, çünkü İslam’da din ve hayat iç içedir. Bu yüzden camilerde tv programı yapmak da yadırganacak bir durum değildir. Bunu İslamcılar iyi biliyor ve çekinmeden camileri toplantı ve başka program amaçlı kullanıyorlar. Buna karşı seküler çevrelerden bu tür eylemler kutsala saygısızlık olarak değerlendirilip dini duyar yapmaya çalışılıyor; ama gereksiz ve karşılığı olmayan bir itiraz bu. Yerine, bu tür eylemelerde çifte standarda vurgu yapılsa ve camilerde iktidar yandaşları program yapabiliyorken, neden mahalleli gençler de felsefe sohbetleri yapamıyorlar diye bir eleştiri getirilse daha yerinde olur.
Kutsalın Gerekleri
Bir şeyin kutsallık kazanması kendiliğinden olmaz. Kutsallık zuhurla ilgili bir olgudur. Buna göre bir yerin, nesnenin, kişinin veya bir canlı türünün kutsal oluşu aşkın, ilahi bir gücün onunla temasının sonucudur. Mesela herhangi bir camiden farklı olarak Kabe’nin kutsal olmasının nedeni orada Tanrının mucizelerinin zuhur etmesidir. Kutsalı kutsal olmayandan ayırt eden farklılık onun bir tabu ile çevrili olmasıdır. Kutsalla temas edilmesi gerektiğinde tabuyu çiğnemenin neden olduğu bir günah işlememek için özel ritüellere başvurulmalıdır. Örneğin Kabe’ye girerken giysiler çıkarılır, tıraş olunur, abdest alınır; çünkü Kabe kutsaldır, orada Tanrı’nın mucizeleri zuhur etmiştir ve İbrahimi dinlerin bir hafıza mekanıdır. Kudüs’teki Mescid-i Aksa ve başka özel yerler de öyle. Oysa camiler kutsal değildir; camilere namaz kılmak için girmiyorsanız abdest almanıza gerek yoktur.
Bir de kutsal olan bir şey bu kutsallığını bir başka şeye nakledebilir. Kutsal mekanlarda bulunmak kişiye dünyevi veya uhrevi imtiyazlar kazandırır. Hac mekanları gibi. Buraları ziyaret eden kişi kutsal olur, yani arınır, manevi olarak temizlenir ve hacı sıfatını kazanır. Ama camiye giden kimse böyle bir sıfat kazanmaz. Orada bir Müslüman sadece bir ibadeti yerine getirir. Dolayısıyla camiler kutsal değildir. Provokatif amaçla bile olsa, camilerden şarkılar çalınması kutsala saldırı değildir. Zaten kutsalınız az olursa hoşgörünüz çok olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Süreyya Su Arşivi