SUSMAK ÜZERİNE AYKIRI SÖZLER

SUSMAK ÜZERİNE AYKIRI SÖZLER
Büyük insanlık konuşmadan önce yazıyı bulmuş olabilir mi? Yazı derken çizgiyle anlatım, hemen itiraz etme.Belki yıllar, yüzyıllar sürecek ortak seslerde buluşma sürecinin ilk adımıydı çizgili iletişim çağı. Yani dile...

Büyük insanlık konuşmadan önce yazıyı bulmuş olabilir mi? Yazı derken çizgiyle anlatım, hemen itiraz etme.
Belki yıllar, yüzyıllar sürecek ortak seslerde buluşma sürecinin ilk adımıydı çizgili iletişim çağı. Yani dile geçişin, konuşmanın hemen öncesi.
Hekimlerin koyduğu, dünya için kısa benim için çok uzun görünen, iki haftalık konuşma yasağıyla ilgili aykırı sözlerimi yazmak istedim.
Konuşamıyoruz, yazalım bari;
Dil bilimci değilim. Sesin, dilin tarihinden de anlamam. Dedim ya, dilime musallat olan bir habis yüzünden bir süre susmakla cezalandırıldım.
Hiçbirimiz nasıl konuşmaya başladığımızı hatırlamayız, o anı bilemeyiz, hafızamız o anı geri vermez. Konuştuğumuz ilk kelimeyi duyanlar unutmaz, biz değil. Doğar doğmaz konuşmaya başlamış gibi sandırır belleğimiz.
Fakat ilk ne zaman yazdığımızı hatırlarız, ilk çizgimizi aşağı yukarı hayal ederiz. Ses çıkarmaktan daha net bir hatıradır bu hepimiz için.
Bu iki evre arasına beden dili anlatımı diyebilir miyiz? Misal ağlayarak, misal gülerek. Zafere doğru adımlar gibi. Zafere mi yenilgiye mi, o da ayrı bir hikaye de…
Hızlı geçelim. Konuşmaya başlamak, artık varoluşun ana damarının oluşumu. Yani temel atılmıştır. İnsan kendini başkalarının, tek tek ya da bir bütün halinde herkesin anlayabileceği bir noktaya ulaştırmıştır.
İhtiyaçlarını, mutluluğunu, mutsuzluğunu, arzularını, hedeflerini, zaferlerini, yenilgilerini, huzurunu, huzursuzluğunu ne varsa hayata dair net ifade edebileceği bir enstrümanı vardır artık büyük insanlığın.
Beden dili, çizgili anlatım çağının temeliyse, bu dönemin hem ilkel hem psişik hem de gizemli halidir. “Söylesene derdini, neden surat asıyorsun?” cümlesi yeter bunu izaha.
Peki çizgili anlatım çağı, konuşmayı belleme dönemi geride bırakılıp altın konuşma yüzyılı yaşanırken susmak? Susturulmak? Susmak zorunda olmak?
SUSANLAR DİLSİZ Mİ?
Konuşabilenler için susmak bir eylemdir. Hem de vurucu bir eylemdir. Susmayı tercih etmek karşı bir duruştur. Susmak büyük bir haykırıştır. Hele çığlık çığlığa susmak. Devrimci bir yola geçmedim, benimki tıbbi. Elimde bir harita metot defteri adı tükenmez olan ama çabuk tükenen kalemler var.
Ama bunları yazmakta fayda var.
Susmayı tercih etmek ve susturulmak arasındaki derin uçurumu anlamak. Ve daha korkuncu tek tek insanların başına gelen değil toplumların, kalabalıkların, azınlıkların, etniklerin başına gelen susmaya alışmak meselesi.
Susmaya mecbur kalınca, susmaya alışmanın, alıştırılmanın ne kadar korkunç bir insanlık suçu olduğunu daha iyi görüyorsunuz.
Birdenbire susturulunca değişiyor insan. Sözün ağızdan ne kadar kolay çıktığını hazmediyor önce. Konuşanın karşısında susan kendini yazıyla ifade ederken atalarının binlerce yıl öncesi tavsiyeleri geliyor aklına. Misal, “Gırtlak dokuz boğum, sekizini yut, birini söyle.” gibi.
Sadeleşiyor.
Uzun konuşmalara tek bir yanıt, tek bir soru yetiyor?
Neden?
Üstelik susanın yazdığı daha kıymetli oluyor, hele yazınız benimki gibiyse, defter bir o tarafa bir bu tarafa çevriliyor, sonunda anlaşılıyor meram.
Yazı yeniyor, büyük konuşmaları.
Konuşabiliyorken de yazıyordum, şimdi susmaya mecbur iken de yazıyorum. İkisi arasında çok fark var. Susunca yazmanın anlamı yeniden keşfediliyor, yeni bir kıta, yeni bir uygarlık gibi. Çok uzaklardaki galaksilerden biri gibi adını sizin koyabileceğiniz.
Ve gözler…
Suskunlar, susturulanlar, buna alıştırılanlar arasında en kıymetli olan göz oluyor birdenbire. Elden, kalemden de öte.
Mutluluk, mutsuzluk, endişe, umut, sevgi, aşk, barış, kavga hepsi göz bebeklerine sığıyor.
Bilinciniz, ruhunuz sizi bambaşka bir evreye taşıyor susunca. Aynı olay karşısında diliniz var iken verdiğiniz, vereceğiniz tepki ile dilsiz iken vereceğiniz tepki bambaşka olabiliyor.
Susmak öğretiyor, susmak sabrettiriyor ama öfkeyi de biriktiriyor. Şunu unutmamak da lazım gelir. Susanlar eninde sonunda bir gün söyler.