Televizyon

Televizyon
Geçtiğimiz günlerde Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici çok önemli olduğuna inandığım bir analiz paylaştı ve kendi gözlemlerine dayanarak muhalif televizyon kanallarının ana haber bültenlerinin içerikleri üzerine geniş bir panorama...

Geçtiğimiz günlerde Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici çok önemli olduğuna inandığım bir analiz paylaştı ve kendi gözlemlerine dayanarak muhalif televizyon kanallarının ana haber bültenlerinin içerikleri üzerine geniş bir panorama çizdi. Hemen belirteyim, değerlendirmeye alınan muhalif kanalların birçoğu aslında kendisini haber kanalı olarak tanımlayan kanallar. 

Bildirici’ye göre, Türkiye’de muhalif olarak nitelendirilen televizyon kanalları genel olarak dış dünyaya kapalı, izleyenlerini iç politikaya hapseden ve genel yapısı itibarıyla da haber aktarımından daha çok haber şovuna dönmüş bir yayıncılık politikası izliyorlar. 

Bu değerlendirmeyi son derece önemsiyorum çünkü televizyon Türkiye’de hâlâ en önemli haber alma kaynağı. 

Hatta bir adım ötesinde, Türkiye dünyada en çok televizyon izleyen ülkelerin başında geliyor. TİAK Televizyon İzleyici Ölçüm Paneli verilerine göre, 2022 yılında kişi bazında ortalama televizyon izleme süresi 3 saat 49 dakika iken, hane bazında günlük televizyon izleme süresi 6 saat 33 dakikaya kadar çıkıyor. Rakamların da net bir şekilde gösterdiği gibi televizyon ölmedi, hâlâ televizyon izliyoruz ve uzun bir süre daha izlemeye devam edeceğiz.

Haber kaynaklarına geri dönecek olursak, tam seçim dönemi öncesinde metropol illerinde yaşayan seçmenlerin beşte dördünün siyasi gelişmeleri televizyon ekranlarından izlediklerini biliyoruz. Sia Insight’ın üç büyük ilde yaşayan seçmenler ile Marketing Türkiye için 2023 Mart ayında gerçekleştirdiği Seçim Öncesi Siyasi İletişim Araştırması bulgularına göre, seçmenlerin yüzde 78’i televizyon, yüzde 68’i Instagram ve yüzde 41’i de internet gazeteleri ile YouTube üzerinden siyasi gelişmeleri takip ediyorlardı.

Televizyon kanallarına odaklandığımızda, yine Faruk Bildirici’ye göre, Türkiye’de seçim ayında en çok izlenen haber kanallarının sırasıyla TRT Haber, CNN Türk, Halk TV, A Haber ve Sözcü TV olarak sıralandıklarını görüyoruz. Haber kaynağı olarak bu sıralamaya rating rakamlarından bağımsız şekilde FOX TV’nin de eklenebileceğini birçok araştırmadan biliyoruz. Listeden de görüleceği gibi, izleyicilerin repertuvarında muhalif kanallar kadar iktidara yakın olarak konumlanmış kanallar da bulunuyor. Ancak bu repertuvarın bizi bir konuda yanıltmaması gerekiyor. 

Biz her kanalı izleyebilen, karışık bir repertuara sahip izleyiciler değiliz. 

Sia Insight’ın yine aynı araştırmasına göre, üç büyük ilde yaşayan seçmenlerin dörtte üçünden fazlası ülkedeki politik gelişmeleri kendi siyasi görüşlerine yakın mecralardan izlemeyi tercih ediyor. Herkes kendi düşüncelerine yakın hissettiği kanalların sadık izleyicisi. Herkes kendi yankı odasının avcısı ve avı. 

Bu durum muhalif kanalların yayın politikasının neden çok önemli olduğunun bir kez daha altını çiziyor. 

Muhalif kanallar, daha doğru bir ifade ile söylersek, muhalif haber kanalları izleyicilerini sadece iç politikaya mahkûm etmekle kalmayıp aslında yayın akışlarından dolayı izleyicilerini ülkede ne olup bittiği konusunda bilgilendirmekten ve aydınlatmaktan ziyade kısır bir tartışma ortamı içine sürükleyip orada tutuyorlar. 

Türkiye’de muhalif haber kanalları yayın formatları gereği bir haber kanalı olmaktan ziyade “tartışma programları kanalı”. Günlük yayın akışının önemli bir bölümünü tartışma programları oluşturuyor. Bu tartışmalar da gündemdeki ana siyasi konu her ne ise onun etrafında dönüyor ve gündem oluşturması gereken farklı konu başlıklarına bir türlü sıra gelmiyor. 

Tüm muhalif kanallar aynı ekran yüzleri ile benzer konuları tartışıp duruyorlar. 

Ülkede olağanüstü bir gelişme olduğunda bu kanalların habercilik refleksi ile söz konusu olaya odaklanmaktan ziyade tartışma programlarına devam ettiklerini ve gelişmeleri banttan altyazı ile izleyicilerine sunduklarını defalarca deneyimledik. 

Bu yayıncılık anlayışı aslında yayıncı ve izleyici arasında hasarlı bir ilişkinin kurulmasına neden oluyor. Ülkede yaşanan iç ve dış gelişmeler ile ilgili doğru yayıncılık yapan bilgi kaynaklarına ulaşmak gün geçtikçe zorlaşırken, formatları gereği muhalif haber kanalları da bu olumsuz gelişmeye destek veren bir pozisyonda konumlanıyorlar. İzleyicilerin doğru bilgi kaynaklarından mahkûm olmalarını pekiştiriyorlar. 

Bu konumlandırmanın doğurduğu bir başka sorun, bu kanallarda görev yapan habercilerin kimliği ve mesleği icra etme biçimleri. 

Tartışma formatına mahkum olan kanallarda görev yapan habercilerin önemli bir bölümü aslında zaman içinde haberci bakış açısını yitiren ve tartışma programlarında fikir empoze eden bir kimliğe dönüşüyorlar. 

Hatta bazı habercilerin bir medya mensubu olmaktan çok bir aktivist tadında yayıncılık yaptıklarını biliyoruz. Bu, mevcut yayın formatının getirdiği doğal bir sonuç.

Bu yayıncılık anlayışı muhalif haber kanallarının bir an önce durup çok ciddi bir şekilde kendilerini sorgulamalarını ve yeni bir habercilik anlayışına geçmelerini zorunlu kılıyor. Sadece yarattıkları yankı odasında sıkışıp kalmış kendi izleyicileri adına değil, aynı zamanda ve belki de daha çok diğer yankı odalarına mahkûm olmuş izleyicilere ulaşabilmeleri için. 

Popülist politikaların doruk noktasına ulaştığı ve kutuplaştırmanın/kutuplaşmanın egemen siyasi yapıya dönüştüğü günümüzde muhalif yayıncılık yapanların bu yapının değirmenine su taşımak ve mevcut sistemi yeniden üretmek yerine, bu yapıyı kırmak için atacakları adımların son derece değerli olduğuna inanıyorum. 

Bu uğurdaki bir çaba aynı zamanda ülkemizdeki demokrasinin geleceği adına paha biçilmez bir sorumluluk değeri de taşıyor.