Memetcan Demiray

Memetcan Demiray

Üç hocacılar!

Sergen Yalçın, Vítor Pereira derken Fatih Terim'in de görevine son verildi. Böylece üç büyük kulüp, sezonluk "hoca kovma" haklarını beraberce kullanmış oldu! Peki gereken ders alındı mı? Taraftara bakılırsa gelecek pek parlak görünmüyor. Ve en ucuz mercimeğin 20 liraya fırladığı ülkemizde Domènec Torrent'e "Pep Guardiola'nın yardımcısı" diye burun kıvrılıyor!



Bizde "hocalık" çok önemli bir müessesedir. Fıtık ağrısından rüyada görülen "üç hafliler"e, her şey mahallenin hocasına danışılır! Çünkü hoca dediğin "bilge kişi"dir. Ama bazı durumlarda bu tek başına yetmez. Örneğin Anadolu'nun kimi nezih köşelerinde, bahtı açılsın, nazar kalksın diye çareyi hocanın yatak odasında arayan son derece mazbut evli çiftler vardır! Böyle bakıldığında hocalık, bilgelik kadar cinsel güç (!) de gerektirir! Yani zor iştir.
Ama günlük dilde en kolay kazanılabilen titr de gene hocalıktır. Bizden daha büyük ve eğitimli birine, sırf "abi" ya da "bey" dememek için "Hocam!" diye hitap edilir. Ve tabii hoca, aynı zamanda otoriteyle iç içe bir babacanlığın, sivil kostümlü bir bürokrasinin ve "sapına kadar" eril bir adaletin vücut bulmuş halidir. Kızarsa kulak çeker, severse "kanaat notu" ile bizi ödüllendirir. Bundan olsa gerek, "Hayat Bilgisi" dizisinin Afet Öğretmen'i Perran Kutman, kendisine "Hocam!" diyen öğrencileri tersler, "Hoca camide!" diye cevabı yapıştırıverir!



LÖW'Ü YEMİŞ BİR ÜLKEYİZ

Toplumda bu derece kabul gören "astığı astık, kestiği kestik" hoca idealine haliyle en çok futbol sahalarında rastlarız. Ofsaytta santimleri ölçen, faullerin sertlik derecesine karar veren ve hatta penaltı çalabilecek kudrette birine "Hakem bey!" diyecek değiliz ya!.. Özel hayatında mesleği ister nalburluk olsun, isterse sigortacılık... O gerçek bir "hoca"dır artık!
Ve tabii antrenörler de bu payeden ziyadesiyle nasibini alır. Öyle ya, milyonlarca avro kazanan 20'li yaşlarındaki "şımarık yıldızlar"ı 90 dakika koşturmak için idman ve taktik yetmez. Bir de motivasyon olmalıdır. Ve bunu sağlayacak kişi elbette Batı'daki gibi "şef" ya da "koç" diye değil, adıyla sanıyla delikanlı bir "hoca" olarak anılacaktır! Futbolcularla gerektiğinde bir abi, bir dost olabilmeli ama "sert patron" olduğunu asla unutmamalıdır!
Kimler kimler... Joachim Löw'den Frank Rijkaard'a, Guus Hiddink'ten Cesare Prandelli'ye pek çok isim bu uğurda harcanmış, ülkemizden adeta sopayla kovalanmıştır! Çünkü hoca dediğin icabında şapkadan tavşan çıkarmalı, takımını her sene şampiyon yapmalıdır!



RIDVAN'IN DEDİĞİNİ YAP, YAPTIĞINI YAPMA!

İşte "sistem"e değil, kişilere endeksli Türkiye futbolunda "öğütme mekanizması" bu sezon da tüm hızıyla çalışacaktı. İlk kurban, Beşiktaş'ı daha yeni şampiyon yapan Sergen Yalçın'dı. Peş peşe gelen mağlubiyetler bir yana, son basın toplantısı bardağı taşırmıştı. "Takım nasıl düzelir?" sorusu üzerine "Valla çözüm nedir, ben de bilmiyorum!" demek... Bir "hoca"ya yakışmış mıydı?!
Fenerbahçe'de ise Vítor Pereira'nın "hoca" olmadığı bilinen bir "gerçek"ti! 3-4-3 gibi birtakım "tuhaflıklar" deniyor, genç oyunculara şans veriyordu. Hatta yedek kulübesinde notlar aldığı, kahve içtiği bile kameralara yansımıştı! Demek ki neydi? "Otoritesi zayıf" biriydi! Zaten Mesut'u idare edemiyor, orta sahadaki Türk oyunculara diş geçiremiyordu. Peki bu hükme varan kimdi? Pek tabii ki 1999'da Fenerbahçe'nin başına geçip 7 maç sonunda kovulan Rıdvan Dilmen'di! Bu manada teknik direktörlük kariyeri pek parlak değildi ama olsun. O artık ekranda "hocaların hocası"ydı! "Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma!".. Pereira işte bu atasözümüzü atlamıştı!



'SEN BURAYI NE SANDIN TORRENT'?!

Ve "üç büyükler"in patır patır döküldüğü bir sezonda nihayet sıra Fatih Terim'e gelecekti. Kupada 1. Lig'den Denizlispor'a elenen Galatasaray'da Terim, başarısızlık kredisini tüketmişti. Üstelik takımı "gençleştirme" için üç yıl daha süre istiyor, sahaya 34 yaşındaki Arda Turan ve göbeğini sürüyordu! Şu durumda yolları ayırmak en doğru karar değil miydi?
Camianın bir kısmı için evet, öyleydi. Hatta Burak Elmas, hep "üstünde" gösterilen Fatih Terim'i kovarak "asıl şimdi kulüp başkanı olmuştu". Ama azımsanmayacak bir taraftar kitlesi de "hoca"larının arkasında duruyor, yönetimi yerden yere vuruyordu. Sonuçlar ne olursa olsun... "Allah kerim, Fatih Terim"di!
Tepkiler Galatasaray'ın yeni teknik direktörüne de yansıyacaktı. Sosyal medyada hakarete varan yorumlar yüz kızartıyor, Domènec Torrent daha ülkeye adım atmadan "disiplinsiz" ilan ediliyordu. Gerçi Messi'nin gelişiminde rol almış, rakip analiz videolarında uzman, "tiki taka"nın yanlış anlaşıldığını düşünen bir futbol emekçisiydi. E bize ne?! 59 yaşına gelmiş, hâlâ "birinci adam" olarak rüştünü ispat edememişti! Galatasaray deneme yeri miydi? Yıllarca üst düzey liglerde sayısız kupa kazanan Torrent, şimdi Avrupa'nın vasat altı bir liginde, "alt tarafı Pep Guardiola'nın yardımcısı"ndan ibaretti. 



'VİZYON' BİZİM İŞİMİZ!

Geçen hafta The Independent'ta bir yazı kaleme alan gazeteci Miguel Delaney, yeni yıl için bir "futbol ütopyası" anlatıyordu. Gelirlerin daha adil bölüşüldüğü, kulüplerin asli işlerine, yani genç futbolcu yetiştirmeye yöneldikleri, böylece her takımın her takımı yenebildiği, taraftarın "müşteri" olarak görülmediği bir yeşil sahaydı Delaney'nin hayali... Spor mücadele demekken endüstrileşme rekabeti öldürüyordu. Bu ikisi nasıl bir arada bulunabilirdi ki?.. Hem hatırlasanıza!.. Kulüpler holdingleşmeden önce de futbol büyülü bir oyun değil miydi?
Delaney, hayalinin elbette günümüz dünyasında "uygulanabilir" olmadığını kabul ediyor. "Ama mesele, bu yönde bir vizyona sahip olmak" diye ekliyor.
Bizde de "vizyon" diye başkanlığa gelen Ali Koç, 8. kez hoca değiştirerek (!) vefakâr İsmail Kartal'ı "emaneten" göreve getiriyor. Herhangi bir yol haritası bulunmayan Fenerbahçe, gelecek sezon yine zar atacağa benziyor!
Beşiktaş Önder Karaveli ile altyapıdan gençleri çıkarmaya sürdürür mü? Kupasız geçecek bir diğer sezona kaç kişi tahammül eder? Bilinmiyor.
Ve 20 liraya fırlayan mercimeğin market raflarından kalktığı bir haftada Galatasaraylılar, Domènec Torrent'in yerine kulübede "elit hoca" görmek istiyor! Bir avro 15 lira olmuş. Futbol ortamı müteahhitler, siyasiler ve hatta tarikatlardan geçilmiyor. Bu şartlarda hâlâ "kısa yoldan başarı" hedefleniyor. Eh... O halde bize en doğru adresi "Hoca camide!" diyen Perran Kutman gösteriyor!   



* Genç yaşta aramızdan ayrılan Ahmet Çalık'a ithafen...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Memetcan Demiray Arşivi