Yanmakta Olan Bir Dünyada Mücadele

Yanmakta Olan Bir Dünyada Mücadele
Geçmiş toplumsal hareketlerden ders çıkarmak çok önemli olsa da iklim krizi öncekileri bakımından bambaşka bir olgu. Dolayısıyla tekil bir hak için veya bir diktatöre karşı girişilen mücadeleden farklı olması gerekiyor. Ayırt...

Geçmiş toplumsal hareketlerden ders çıkarmak çok önemli olsa da iklim krizi öncekileri bakımından bambaşka bir olgu. Dolayısıyla tekil bir hak için veya bir diktatöre karşı girişilen mücadeleden farklı olması gerekiyor. Ayırt edici faktörlerden biri da zaman. İklim hareketinin seyrini geçmişten aldığı mücadele mirasıyla birlikte kısa ve orta vadede yaşanacak iklim felaketleri ve derinleştireceği adaletsizlikler belirleyecek.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) Şubat 2022’de yayımladığı “İklim Değişikliği 2022: Etkileri, Uyum ve Kırılganlıklar” başlıklı rapor, bir aciliyeti vurguluyor ve fırsat penceresinin çok uzun açık kalmayacağını söylüyor. Rapor, “İklim değişikliğinin insan refahı ve gezegenin sağlığı için bir tehdit oluşturduğunu” ve “uyum ve azaltım konularında ileriye yönelik müşterek küresel eylemlerde daha fazla herhangi bir gecikmenin, herkes için yaşanabilir ve sürdürülebilir bir geleceği güvence altına almak için dar ve hızla kapanan bir fırsat penceresinin kaçırılmasıyla sonuçlanacağının” artık kesin olduğunun altını çiziyor.

Dünya’daki karbondioksit seviyesi, Mayıs 2022’de ilk kez aylık ortalama olarak milyonda 420 parçanın (ppm) üzerine çıkarak rekor kırdı. 800 bin yıl boyunca milyonda 300 parçanın (ppm) üzerine çıkmayan bir seviyeden bahsediyoruz. Halihazırda dünya çapında uygulanan mevcut iklim politikalarının sanayi öncesi seviyelerin yaklaşık 2,7°C üzerinde ısınmayla sonuçlanacağı tahmin ediliyor. İklim değişikliğinin dünyayı nasıl bir hale sokacağı, eşitsizliklerin nasıl derinleşeceği, kârların nasıl artacağı, kimlerin çıkarlarının korunup kimlerin hayatının umursanmayacağı aşikâr. Peki, gezegeni yıkıma götüren güçlerle ve mekanizmalarla mücadele nasıl olmalı?

İklim Hareketinin Döngüleri
İklim hareketi 1990’larda başlıca çevre örgütlerinin Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin etrafındaki iklim tartışmalarına dahil olmasıyla başladı. 2000’li yıllarda üç etkin eylem döngüsünden geçti. Birincisi 2006-2009 yılları arasında Kuzey Avrupa’da gerçekleşti. İngiltere’de iklim kampları kuruldu. Aktivistler için bu kamplar bir yandan öğrenme pratiklerini elde ettikleri mekânlar öte yandan da yakınlarda yer alan bazı emisyon kaynağı noktalarına (havaalanı, kömürle çalışan termik santral ve finans bölgesi) karşı yapılacak kitlesel eylemler için birer üs işlevi görüyorlardı. 2009’daki 15. Taraflar Konferansı’na giderken 100 bin kişinin katıldığı bir yürüyüş düzenlendi ama Kopenhag’daki zirveden beklenen bağlayıcı anlaşmanın çıkmaması hayal kırıklığı yarattı ve bu ilk döngü sona erdi.
İkinci döngü 2010’da ABD’de başladı. Kanada’nın katranlı kumlarından Körfez kıyısını çevreleyen rafinerilere petrol taşımak için yapılması önerilen Keystone XL’i hedef alan eylemler yapıldı. Üniversitelerden ve kiliselerden fosil yakıt şirketlerindeki hisselerini elden çıkarmaları talep edildi. 2014’te New York’ta 400 bin kişinin katıldığı Halkın İklim Yürüyüşü düzenlendi.
Üçüncü döngü yine Avrupa’da ortaya çıktı. 2018’de Birleşik Krallık’ta kurulan Yokoluş İsyanı (Extinction Rebellion), politikacıları iklim krizine yanıt vermeye zorlayacağı düşüncesiyle kentsel yaşam akışını kitlesel bir şekilde şiddet kullanmadan durdurmaya çalışan eylemlerde ve örgütlenmelerde bulundu. Grubun talepleri arasında hükümetlerin iklim değişikliği hakkında doğruyu söylemesi, biyolojik çeşitlilik kaybını durdurması, 2025 yılına kadar net sıfıra ulaşılması ve yerel ve ulusal düzeydeki iklim ve ekoloji politikaları ile ilgili oluşturulacak Yurttaş Meclisi’ne danışılması yer alıyor.
Greta Thunberg ve birlikte iklim grevi yaptıkları arkadaşları 8 Eylül 2018’de #FridaysForFuture (Gelecek için Cumalar) etiketiyle tüm dünyadan gençleri greve katılmaya davet etti. 15 Mart 2019’da ilk olarak düzenlenen Küresel İklim Grevi, 125 ülkede 2.200 grev ve 1 milyon kişinin katılımıyla gerçekleşti. Daha sonraki dalgalarda ülke, grev ve katılımcı sayısı daha da arttı.
İklim hareketinin son 30 yılını özetlemek gerekirse ağırlıklı olarak Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da protestolar düzenlendi, iklim grevleri başladı, işgaller yaşandı, iklim acil durumları ilan edildi, büyük yürüyüşler yapıldı. Della Porta ve Parks, 2014 yılında yazdıkları makalede iklim hareketini temelde iki akım üzerinden değerlendiriyor. Sivil toplum kuruluşları temelli iklim değişikliği akımı belirli yüzdelerde karbon emisyonu kesintilerine ulaşmak gibi teknik hedeflere yönelirken, taban örgütlerinin ağırlıkta olduğu iklim adaleti akımı ise küresel ekonomik sistemde radikal değişiklikler talep ediyor. İklim adaleti akımı doğrudan eylemi tercih ediyor ve diğer toplumsal hareketler ile bağlar kurmaya önem veriyor. Peki iklim hareketi etkili olabiliyor mu?

Yanmakta Olan Bir Dünyada Mücadele
2021 yılında Andreas Malm’ın yazdığı How to blow a pipeline? Learning to Fight in a World on Fire başlıklı kitap Verso tarafından yayımlandı. Kitap, aynı yıl Bir Boru Hattı Nasıl Patlatılır? Yanmakta Olan bir Dünyada Mücadele Etmeyi Öğrenmek” başlığıyla Kurtay Kağan Işıtan çevirisiyle Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı. Malm, 1995’te Almanya’nın Bonn kentinde gerçekleştirilen ilk Taraflar Konferansı’ndan bu yana iklim krizi ile baş etme mücadelesinin ne kadar kötüye gittiğini, iklim değişikliğini durdurmak bir yana atmosfere çok daha fazla karbon pompalandığını örnekleriyle anlatıyor. Fosil yakıt altyapısıyla ve gezegeni tahrip eden makinelerle zıtlaşan bir mücadelenin eksik olduğunu ifade ediyor. En yoğun emisyon kaynağı olan tesisleri, cihazları neden ortadan kaldırmaya başlamadığımızı sorguluyor. İklim hareketinde hâkim olan stratejik pasifizmi eleştiren Malm, emisyon kaynaklarına yönelik radikal bir eylem kampanyasının hem daha fazla yatırım yapılmasını caydıracağını hem de yatırımları devre dışı bırakılabileceğini öne sürüyor.
Art Review dergisinin Mayıs 2021 tarihli sayısına verdiği söyleşide Malm, iklim hareketinin pasifizme bel bağlamasının altında Anglo-Amerikan, beyaz orta sınıf, entelektüel, ilerici demografinin yattığını iddia ediyor. Fransa’daki Sarı Yelekliler hareketinin işçi sınıfına dayandığı ve ABD’deki Black Lives Matter hareketinin de çeşitli düzeyde mülksüzleştirilmiş genç, çalışan siyahi insanlardan oluştuğunu belirterek bu yüzden daha militanca ve radikal tavırlar takınabildiklerini savunuyor.

Geçmiş Mücadelelerden Öğrenmek
Malm, kitabın bir bölümünde iklim hareketinin örnek alabileceği tarihsel hareketlere -kölelik karşıtı hareket, süfrajet hareketi, apartheid karşıtı hareket- yer veriyor. İklim hareketini analiz edenlerin ve geçmişteki hareketlerle analoji kuranların bu hareketlerin belirli yöntemlerine odaklanmasının üzerine gidiyor. Malm’ın geliştirdiği eleştiri şu: Stratejik pasifizm, hareketin başvuracağı yöntemleri tarihsel bağlamı dışında ele alarak zamanın ruhundan kopmuş bir fetiş haline getiriyor. ABD’deki yurttaş hakları hareketi de etkili pasifist yöntemler kullanırken Ku Klux Klan saldırılarına karşı kendilerini savunuyorlar, meşru müdafaa haklarını kullanıyorlardı. Kara Güç, Kara Panter Partisi gibi gruplar radikal kanat etkisi yaratıp ılımlıların taleplerini kabul edilebilir kılıyordu.
Malm, iklim hareketinin de radikal bir kanadı olup olamayacağı sorusunu sorarken genç iklim lideri Greta Thunberg’in Rosa Parks’a benzetilmesinin anlamlı olduğunu ama Greta’nın henüz bir Angela Davis veya Stoke Carmichael olmadığını not düşüyor. İngiltere’deki süfrajetlerin liderlerinden Emmiline Pankhurst’ten de alıntı yapıyor: “Hükümeti ve parlamentoyu dünyanın gözünde itibarsızlaştırmamız gerekiyordu. İngiliz spor müsabakalarını sabote etmek, işyerlerine zarar vermek, değerli mülkleri yok etmek, sosyetenin moralini bozmak, kiliseyi utandırmak ve hayatın olağan akışını durdurmak zorunda kaldık.” Öte yandan Apartheid rejimine karşı verilen mücadelenin de zaman zaman sivil itaatsizliğin ötesine geçmeye ihtiyaç duyduğunu örneklerle açıklıyor.
Geçmiş toplumsal hareketlerden ders çıkarmak çok önemli olsa da iklim krizi öncekileri bakımından bambaşka bir olgu. Dolayısıyla tekil bir hak için veya bir diktatöre karşı girişilen mücadeleden farklı olması gerekiyor. Ayırt edici faktörlerden biri da zaman. Malm, iklim hareketinin, taktiklerini ve stratejilerini bu zamansal eğriyi göz önünde bulundurarak belirlemesi ve daha aktif ve daha az savunmacı bir biçimde hamle yapmak için yoğun iklim felaketi anlarını kullanmasını öneriyor. Kitabın alt başlığında olduğu gibi yanmakta olan bir dünyada nasıl mücadele edileceğini öğrenmek gerekiyor. İklim hareketinin seyrini geçmişten aldığı mücadele mirasıyla birlikte kısa ve orta vadede yaşanacak iklim felaketleri ve derinleştireceği adaletsizlikler belirleyecek.