Ağzımızdan kaçan değil, içimizden taşan: Küfür üzerine bir felsefe yolculuğu
Rebecca Roache’un Yok Ebesinin Örekesi: Küfrün Kısa Tarihi adlı kitabı, küfrün insanlık tarihindeki izini sürüyor ve bu tabu kavramı felsefi, kültürel ve toplumsal boyutlarıyla masaya yatırıyor. Düşbaz Kitaplar etiketiyle yayımlanan eser, Kraliçe II. Elizabeth’in ağzından kaçırdığı bir küfürle açılıyor ve bu dilsel çıkışın nasıl sınıfsal, cinsiyet temelli ya da bağlama bağlı olarak farklı karşılıklar bulduğunu sorguluyor.
Kitap, “Küfür neden kötü kabul edilir?” gibi temel bir soruyla yola çıkarken, cevabı yalnızca ahlakta değil; gücün, normların, bastırılmış arzuların ve toplumsal reflekslerin iç içe geçtiği katmanlarda arıyor. Roache’a göre küfür, yalnızca bir dil bozukluğu değil; bir ifade biçimi, bir başkaldırı ve bazen de bir savunma mekanizması.
Dildeki "ayıplı alan"
Ceren Han’ın başarılı çevirisiyle Türkçeye kazandırılan kitapta, küfürlerin çoğu zaman cinsiyetçi, türcü, cinsel ya da dini referanslar taşımasının nedenleri tartışılıyor. Dildeki bu “ayıplı alan”, aynı zamanda bir toplumun bastırdığı arzulara, korkulara ve iktidar yapısına dair çok şey söylüyor.
Roache, küfürlerin bazen insanlar arasında bağ kurabildiğini, bazen de şiddeti tırmandırabildiğini belirtiyor. Örnekler arasında sinema sahneleri, mahkeme kararları, sansürlenen yayınlar ve tarihsel anekdotlar var. Yazar, küfrün bireysel psikoloji ve toplumsal yapı üzerindeki etkisini akademik referanslarla güçlendirirken, mizahi anlatımı da elden bırakmıyor.
Küfür etmenin ahlaki sonuçları kadar rahatlatıcı yönünü de irdeleyen Roache, bu kitabında küfre sadece “ayıp” gözlüğünden değil, “anlam” gözlüğünden bakıyor. Dili bozan, ama belki de dili en samimi haliyle ortaya çıkaran bu sözcüklerin tarihine doğru hem eğlenceli hem de düşündürücü bir yolculuk sunuyor.
Yok Ebesinin Örekesi, raflarda ve online kitapçılarda yerini aldı.