Diyanet hep aynı Diyanet’ti

Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) da Başkanları da, her dönem gündemle ilgili olsun olmasın tartışma odağı olmuştur. Ancak son yıllarda bunda önemli artış olmuştur.
Özellikle 2010 sonrasında DİB’nın ve Başkanı’nın kamusal alanda başta görünürlüğü (resmi kıyafetiyle açılış törenlerinde boy göstermesi) olmak üzere etki alanı (Diyanet TV, Yayınevi vs.) giderek genişlemiştir. Bunu artan bütçesi ve bu bütçeye paralel artan personel sayısı ile de takip etmek mümkün.
Peki neden, gerek DİB Başkanları gerekse DİB hem kamusal görünürlük hem de kamusal etki alanını sürekli genişletiyor?
•••
Bu sorunun cevabı sadece 2010 sonrası ve AK Parti’nin izlediği siyaset anlayışında değil, DİB’in kuruluş anlayışından kaynaklanmaktadır.
Çünkü DİB’in kurulmasının ana amacı; devletin dini tekeline alarak, inanç üzerinden toplumu dönüştürmesidir. Süreç içinde önce din ve dinsel görünürlük kamusal alandan temizlenmiş, sonra da özel alana itilen dinin yorumu da DİB üzerinden devlet tekelini alınmıştır.
Bu haliyle DİB, Osmanlı’dan Türkiye’ye geçişte ideolojik sürekliliğin araçlarından biri olmuş, Şeyhülislamlığın yerini almıştır.
•••
DİB bağlamında tartışma ve sorun, sadece AK Parti ve 2010 sonrasına özgü değildir. Bu döneme özgü olan şudur; DİB’in kurumsal olarak iktidarın kültürel kimliğinin yani Sünni yorumunun iştahlı bir taşıyıcısına dönüşmesidir.
Bu bağlamda şunu da kabul edelim; bugün gelinen noktada AK Parti için, devlet ve devlet kurumları “kötü” değildir. Sadece kendisinden önce yönetenler “kötüdür”. O yüzden AK Parti-Devlet eklemlenmesi bu kadar kolay olmuştur.
Son tartışmaya baktığımızda, geçtiğimiz hafta DİB Başkanı Ali Erbaş okuduğu hutbede açık biçimde LGBTİ+’ları ve HIV’le yaşayanları nefret söylemiyle hedef göstermiştir.
Bugüne kadar nepotizim, kayırmacılık, hırsızlık, cinsel istismar, rüşvet gibi pek çok konuya hassasiyeti neredeyse yok denecek kadar az olan DİB, bu konularda nedense pek iştahlı.
Erbaş’ın bu açıklamasına başta bazı barolar ve STK’lar nefret söylemini yaydığı gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. Siyasi Partiler –Gelecek ve Deva Partisi bu topa şimdilik girmedi-, Erbaş’ın sözlerini kınadı.
Ancak yapılan bu suç duyuruların sonuçlarını öğrenemeden Ankara ve Diyarbakır Barosu hakkında soruşturma başlatıldığını öğrendik. Ve devlet bir kez daha kurumuna sahip çıktı.
•••
Gerek son tartışma bağlamında gerekse genel olarak DİB’in kurumsal varlığına ve işlevine ilişkin tartışma ve sorun, ilahi olan din, dini değerlere itiraz değil, seküler/dünyevi olan temel hak ve özgürlüklerdir, temel olarak da devletin laik nosyonudur.
Burada kaçınılmaz olarak yazının başına dönüp şu gerçekle yüzleşmemiz gerekiyor. O da Türkiye’de devletin hiçbir zaman laik olmadığı gerçeğidir. Çünkü laiklik esas olarak salt, din devlet işlerinin birbirinden ayrılması değil, devletin kamusal alanda var olan tüm inanç ve inançsızlıklara eşit mesafede durması yani hakem olmasıdır.
Bugün AK Parti’nin DİB’i kullanmasından rahatsızız. Ama DİB’in varlığından eskiden beri rahatsız olmalıydık.
Hadi gelin itiraf edelim, DİB’in son yıllara kadar olan siyasal işlevi yani topluma empoze edilen dini yorum, bizim gündelik hayatımızı pek rahatsız etmediği için farkında değildik ya da devleti yönetenlerle kültürel kimliğimiz aynı olduğu için rahatsızlık hissetmiyorduk. Ama şimdi hissediyoruz.
•••
Diyanet sadece bugünün sorunu değildir. Misyonu kuruluşundan beri aynıdır. DİB, bizim rahatsız olmadığımız zamanlarda başkalarının rahatsız ediyordu ve biz farkında değildik. Şimdi rahatsızız çünkü, AK Parti, kendi dini yorumunu ve kültürel kimliğini aynı DİB üzerinden tüm topluma empoze ediyor. Ve bu kez hedef bizim değerlerimiz ve özel alanımız.
Evet, devlet eskiden de bunu yapıyordu ama biz fark etmiyorduk. Çünkü kültürel kimliğimizin devletle aynı olduğunu sanıyorduk.
O yüzden DİB’in varlığına karşı çıkarken esas olan devletin DİB’na biçtiği ideolojik misyona ve role karşı çıkmaktır.
DİB’e karşı olmak ilahi olan din ya da dinsel bir yoruma karşı olmak değil, seküler/dünyevi olan temel hak ve özgürlüklere ve laikliğe sahip çıkmak açısından önemli ve gereklidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murat Aksoy Arşivi