GDO ve Geleceğimiz

2013 yılıydı. Türkiye’ye satılmak istenen pirinçlerin GDO’lu olduğuna dair rapor veren İTÜ, bakanın itirazının ardından raporunu geri çekmiş ve raporu hazırlayan öğretim üyesi hakkında soruşturma başlatmıştı. Aynı yıl Başbakanlığa bağlı Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı, doğaya verdiği zararlarla ilgili tartışmaları süren Cargill’i “en çevreci,” sendika işçilerini kovan DHL ve Coca Cola’yı “en iyi işveren” seçmişti. Bu tür kararların alındığı bir ülkede halk sağlığından, halkın yararına çalışmaktan kim bahsedebilir?

Bunlara benzer örneklerin yüzlercesini sıralayabilirim ama son alınan karar en çarpıcısı oldu. Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneğinin başvurusu üzerine genetiği değiştirilmiş bazı mısır çeşitleri ve ürünlerinin hayvan yemlerinde kullanılmasına ilişkin karara Tarım ve Orman Bakanlığı'ndan izin çıktı. Buna göre, Bakanlık, BESD-BİR'in başvurusu üzerine, komite tarafından hazırlanan raporları değerlendirerek, genetiği değiştirilmiş MON87751 ve DAS-81419-2 soya çeşidi ve ürünlerinin yanı sıra MON87411 ve MZIR098 mısır çeşidi ve ürünlerinin hayvan yemlerinde belirlenen şartlara uyulması kaydıyla kullanılmasına onay verdi. Genetiği değiştirilmiş söz konusu ürünlerin sadece hayvan yemlerinde, yem ya da yem ham maddesi olarak kullanılması gerekiyor. Kararların geçerlilik süresi 10 yıl olarak belirlendi.

BESD-BİR denen kuruluş tamamen kâr amacı güderek başvuru yapıyor ve hükümet halkın sağlığını zerre düşünmeden bu başvuruyu kabul ediyor. Dünya GDO’lu ürünlerden nasıl uzaklaşırız diye düşünürken, benim ülkemde hükümet eliyle insanlar zehirli gıdalara itiliyor.

GMO ya da GDO (Genetically Modified Organisms-Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar), genetik müdahale yöntemleriyle genetik yapısına bitki, bakteri, virüs vb. herhangi bir başka canlıdan alınan gen veya genlerin aktarılmasıyla elde edilen yeni organizmalardır. GDO'lu ürünlerde en çok tartışılan bir konu ise ülkemizde yeteri kadar denetleme mekanizmasının olmamasıdır. Gümrüklerde ya da diğer bölgelerde GDO analizi yapabilecek alt yapıya sahip akredite bir laboratuvar olmadığından, ithal edilen ürünler kontrolsüz olarak sınırlarımızdan girmekte. Bugüne kadar sık olarak duyduğumuz GDO'lu ürünler ise şöyle: Mısır ve soyadan elde edilen yağ un, nişasta, früktoz bazlı şeker ve bunlardan üretilen bisküvi, çerez, çikolata, puding, gofret, şekerlemeler, hazır çorbalar, ketçap ve soslar…

GDO'lu ürünlerin zararları uzmanlar tarafından sıkça dile getirilen ve insanda birçok hastalığa neden olduğu ifade ediliyor. GDO'lu ürünlerin alerjik ve toksik olmasından kaynaklı olarak gen aktarımıyla birlikte yeni genin özellikleri alerjik ve toksik etkilere yol açtığı biliniyor. İngiltere'de GDO'lu soya nedeniyle 1998 yılında soya alerjisi sıklığı yüzde 50 arttı. İngiltere, ABD ve Rusya'daki alerji vakalarının artışı GDO'lu ürünlerle ilişkilendirilmekte. Alerjik reaksiyonların artmasında glifosat önemli bir faktör olarak gösteriliyor. Ayrıca Glifosatın bağırsaklardaki yararlı bakterileri öldürmesi, besin değerlerini azaltması ve bağışıklık sistemini baskılaması alerji nedenleri arasında yer almakta.

GDO'nun başka bir etkisi ise çevreye verdiği zararlar. GDO’lu ürün üretimi sonucu, zirai ilaçlamaya çok dayanıklı zararlı bitki türü ve böcekler oluşur. Bu böcekleri yok etmek zor olduğundan tarım için büyük tehdit teşkil eder. Tozlaşma mevsiminde, tozlaşma yoluyla GDO’lar doğal türlere bulaşırlar, biyoçeşitliliği yok etmeye başlarlar.
GDO’lu yem yerine, meralarımızı, çayırlarımızı koruyup geliştirerek dışarıdan yeme bağımlılığı kaldıracak şekilde, yem bitkileri üretim alanlarımızı artırarak doğal yollarla hayvanlarımızı beslemeliyiz.

Ancak, bütün doğal ve halk sağlığını koruyacak çözümlerin yerine GDO’yu tercih ederek, GDO lobisinin ülkemizde tam anlamıyla söz sahibi olması sağlanmıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kubilay Kaptan Arşivi