Ucuz Ölümler Cumhuriyeti

Eskişehir Seyitgazi’deki orman yangınında rüzgârın aniden yön değiştirmesiyle alevlerin içine hapsolan 5 orman işçisi ve 5 AKUT gönüllüsü yanarak öldüler.

Buca ve Fethiye’deki yangın eğitim merkezlerinin bir süre önce kapatıldığını, sahaya sürecek yeterli eğitim almış personel olmadığını, yangına gönderilenlere de doğru dürüst koruyucu ekipman verilmediğini öğrenince, ölümlerin nedeninin “doğal felâket” değil, kurumsal ihmal olduğunu anladık. İnsan hayatını korumaya yönelik güvenlik yine hiçe sayılmıştı.

Zaten Türkiye’de “ucuz ölüm” münferit bir trajedi değil, denetimsizlik, rant açgözlülüğü ve cezasızlık illetinin yarattığı insan yapımı bir sonuç.

Batı ülkelerinde yüz yıldır madenlerde kimse ölmüyor. Biz, Cumhuriyet tarihinin en büyük işçi katliamı olarak kayıtlara geçen Soma faciasında 301 madencimizi kaybettik. “Bunlar olağan şeylerdir... Bunun yapısında, fıtratında bunlar var” dedi zamanın başbakanı. Sorumluluğu doğaya yükledi. Oysa facianın nedeni rant uğruna güvenliğin sistematik olarak göz ardı edilmesiydi.

Toplam 59 maden işçisini aramızdan alan Ermenek ve Amasra patlamalarında da raporlar havalandırma ve grizu ölçüm sistemlerinin çalışmadığını ortaya koydu. Maden ocaklarında maliyetleri indirmek uğruna en temel güvenlik yatırımları yapılmamıştı.

“İmar barışı” adı altında kaçak yapıların affedilmesi sonucu depremde 50 binin üzerinde can kaybı yaşadık. Belirli bir bedel ödemeniz halinde kaçak yapınız için Yapı Kayıt Belgesi veren devletin, binanın çökmesi ve can kaybı olması durumunda sorumluluğun tamamını size yüklediği bir yöntemdi uygulanan. Devlet vatandaşına “Sen parayı yatır, ölürsen de sorumluluk kabul etmem” diyordu. Öyle ya, Cumhurbaşkanının “Deprem şehitlerimizin yakınlarına ve milletimize sabrı cemil” dilekleri neyinize yetmiyordu?

AKP iktidarı boyunca iş cinayetlerinde hayatını kaybeden işçi sayısı 32 bini aştı. Denetimsizlik, rant açgözlülüğü ve cezasızlık her gün beş aileyi yasa boğuyor.

Raylarda ve yollarda ölüyor insanlar. Temmuz 2018 Çorlu tren faciası, yağışla çöken menfezin onarılmaması sonucu meydana geldi. 25 yolcu hayatını kaybetti, 317 kişi yaralandı. TCDD yöneticileri olayı aşırı yağmura bağladılar. Yargılanansa evladını kaybeden ananın isyanı oldu.

Aralık 2018’de Ankara’da yüksek hızlı tren, sinyalizasyon tamamlanmadan trafiğe açılan hat üzerinde lokomotifle çarpıştı. 9 kişi öldü, 84 kişi yaralandı. Sendikanın “sinyal yok, açmayın” uyarıları görmezden gelinmişti. Ulaştırma Bakanı kazadan sonra “Sinyalizasyon şart değil” diyerek kamunun bir sorumluluğu olmadığı izlenimini vermeye çalışsa da kaza raporu “hattın eksik teslimi, yetersiz kontrol mekanizması ve yanlış manevra talimatı” gibi nedenler sayıyordu.

Aynı kaderi 2004’te Pamukova hızlı tren kazasında ölen 41 yolcu yaşamıştı. Kaza nedeni “sürücü hatası” ile sınırlı değildi. Hükümetin siyasi gösteriş takvimine uydurmak için, tren hattı uygun şekilde güçlendirilmeden, sinyal ve otomatik fren sistemleri tamamlanmadan trenin “hızlandırılması” felâkete yol açmıştı.

Kartalkaya’daki otel yangını, duman detektörü, otomatik sprinkler, işleyen alarm ve acil çıkış aydınlatması olmaması nedeniyle 78 kişinin canını aldı. Olaydan yalnızca beş hafta önce binaya “yangın güvenliği uygun” raporu verilmişti.

Hendek havai fişek fabrikasında 7 işçi öldü, 127’si yaraladı. Patlamayı “talihsiz kıvılcım” değil, kaçak barut üretimi, denetimsiz depolama ve sıfır iş güvenliği üçgeni yarattı. Felâket, kâr uğruna yıllarca biriken ihmalin kaçınılmaz sonucuydu.

2021 Batı Karadeniz seli sırasında Kastamonu, Sinop ve Bartın’da 81 can gitti. İklim krizine rant hırsı eklenmişti. Dere yatağına kurulan binalar ve HES projeleri felâketi katladı.

Ucuz ölümler sivil alanla da sınırlı değil. Irak’ın kuzeyinde, 12 askerimizin, girdikleri mağaradaki yoğun metan gazından zehirlenerek öldükleri olay, kurum içi disiplinin en yüksek olduğu kabul edilen orduda dahi basit bir sensör ve acil oksijen seti bulundurularak engellenebilecek bir facianın ihmalkârlık nedeniyle önüne geçilemediğinin göstergesi oldu.

Son olarak İskenderun’da canları devlete emanet iki denizci erin sıvı kaybı nedeniyle ölmelerinin sorumlularından hesap mı sorulacak, yoksa “şehitlik mertebesine eriştiler” safsatasıyla devletin sorumluluğu mu gölgelenecek, göreceğiz.

Her olaydan sonra sıraladıkları, “yüzyılın felâketi”, “kader”, “fıtrat”, “Allah’ın takdiri” gibi “kopyala yapıştır” gerekçelere son orman yangınlarındaki işçi ölümleri vesilesiyle yetkililer şimdi bir de “tasarruf tedbirlerini” eklediler.

Çözüm belli: Bağımsız denetim, bazı ülkelerde geçerli olan ve kararı kişiye bırakmayan otomatik istifa mekanizması, cezasızlığa son veren ağır kamu yaptırımları, imar affı mantığının tümden terk edilmesi, sendikal örgütlenmenin önünün açılması, kamu ihalelerinde şeffaflık ve anlık veri akışı.

Kamu yönetimi bu yönde yeniden yapılandırılmazsa, bu yazı sadece bugünkülerin değil, yarınki ölümlerin de açıklaması olmaya devam eder.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi