Derya Kömürcü

Derya Kömürcü

Siyaset karşıtlığı çözüm değil

Hayat pahalılığı her gün artıyor, sorunlar yurttaşlar için içinden çıkılamaz bir hal alıyor. Artan şiddeti, mafyalaşmayı, adaletsizlikleri ve her yıl daha da kötü hale gelen eğitim sistemini tartışmaya fırsatımız bile olmuyor. Gerçek bir gündem maddesi haline getirmekten ısrarla kaçındığımız sığınmacılar meselesi başlı başına dipsiz bir kuyu. Ve tabii ki Türkiye’nin en önemli sorunu tüm kamuoyu araştırmalarında açık arayla ekonomik kriz.

Ekonomik krizin toplum üzerindeki etkileri sadece geçim sıkıntısı bağlamında yaşanmıyor. Toplumun küçük bir azınlığı dışındaki herkes güvencesizlik ve geleceksizlik sarmalı içinde sadece ve sadece yaşadığı günü geçirmeye, bir gün sonrasına adım atmaya çalışıyor. En kötüsü de umudunu kaybediyor.

Oysa geride bıraktığımız seçimler, umutsuz, karamsar ve kaygı içinde yaşayan Türkiye toplumu için yeni bir başlangıç ümidini temsil ediyordu. Değişim beklentisi o kadar büyüktü ki yenilginin hayal kırıklığı da o kadar yıkıcı oldu.

Neredeyse on yıldır toplumsal muhalefet düzleminde yaprak kımıldamayan (belki kadın hareketini bu genellemenin dışında bırakmak gerekir) bu ülkede, toplumun tüm kesimleri seçime odaklanmıştı ve taleplerini, o talepler doğrultusundaki mücadelelerini seçim sonrasına kadar askıya almış görünüyordu. CHP öncülüğündeki siyasal muhalefetin de toplumdaki en ufak kıpırdanmayı “iktidarın işine yarar” bakış açısıyla söndürmesiyle birlikte “seçimi kazanmak” tek seçenek haline gelmişti.

Şimdi tam da bu yüzden, yani o tek seçenek gerçekleşmediği için muhalif seçmenlerin azımsanmayacak bir kısmı küskün ve öfkeli. Bu öfke apolitik ve siyaset karşıtı bir tutuma evrilmemiş olsa yaratıcı da olabilirdi. Ancak “siyasetle ilgilenmeme” ve “oy kullanmama” tutumlarıyla somutlanan bu bıkkın, öfkeli ve çaresiz ruh halinin ülkeyi yöneten iktidar dışında hiç kimsenin hayatını daha iyi hale getirmeyeceği de ortada.

Dün tarihin sonunu ilan edenlerin, bugün apolitik çağı selamlayanların, siyasetsizliğin siyasetini savunanların ve kendileri hiçbir şey yapmazken hep başkalarını suçlayanların “kaybettiniz artık teslim olun” dediği bir ortamda teslim olmak en kolay seçenek olabilir, ama doğru bir seçenek değil.

Sahipken kıymetini bilmediğimiz şeyleri yitirdiğimizde geri dönüşü olmayan çizgiyi çoktan geçmiş oluyoruz. Yavaş yavaş ısıtılan sudaki kurbağa misali su kaynayana kadar bizi neyin beklediğini anlayamıyoruz.

Partilere küsebilirsiniz, tercihlerinizi değiştirebilirsiniz, ama siyasete küsemezsiniz. Çünkü sizin partiler, liderler, milletvekilleri, vb. olarak gördüğünüz siyaset aslında onlarla değil, sizin ne yapıp yapmadığınızla ilgili bir şey. Her şey siyasaldır ve her konuda aldığınız her tavır, tutum ve kararla siyasal olanın bir parçası haline gelirsiniz. Yaşamınızı daha iyi hale getirmek için attığınız her adım, giriştiğiniz her mücadele siyasaldır. Bu yüzden siyasete küsemezsiniz. Ama tabii ki siyaset algınızı değiştirebilir, daha iyi bir yaşam mücadelenizi beş yılda bir oy kullanmanın ötesine taşıyabilirsiniz.

Bu toplum nasıl seçimden önce radikal bir değişim potansiyeline sahip idiyse bugün de o potansiyeli içinde barındırıyor. Seçimden önce toplumdaki iktidar değişikliği beklentisi iktidar için ülkeyi daha kolay yönetilebilir kılıyordu. Şimdi sorunlar çığ gibi büyürken bu kez de topluma hâkim kılınan apolitik iklim, daha da kötüsü siyaset karşıtı hava iktidar için ülkeyi daha kolay yönetilebilir kılıyor.

Her şey geçer diye bakar hiçbir şey yapmazsak, bıkkın, öfkeli ve çaresiz hissediyoruz diye her şeyi kanıksar hale gelirsek bu iktidar varlığını sürdürmekle kalmaz, biçim değiştirerek artık geri döndüremeyeceğimiz bir mutlaklığa erişebilir.

Ahmakça bir iyimserliğe gerek yok, ama tüm enerjimizi sömüren bir karamsarlığın körüklenmesine de müsaade etmemek gerekir. Gezi davasında verilen kararlar, hapiste rehin tutulanlar, on yıllardır hep yenilen ama bu toplumun yüz akı olmaya devam edenler, her türlü adaletsizlik ve haksızlık karşısında bir avuç kalsalar da mücadele etmeyi sürdürenler karşımızda dururken hiç kimsenin “ben artık oynamıyorum” demeye hakkı olmadığını düşünüyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Derya Kömürcü Arşivi