ANALAR! ÇOCUKLARINIZI OYLARINIZLA KORUYUN!

“Küçük hanımlar, küçük beyler!

Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, geleceğin ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz; kızlar, çocuklar…” (19.10.1922 –Mustafa Kemal)

Gazeteci Timur Soykan’ın haberiyle İsmailağa Cemaati'ne bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu olan Yusuf Ziya Gümüşel’in küçük kızı H.K.G.'nin 6 yaşında evlendirildiği ve cinsel istismara maruz bırakıldığını ortaya çıktı. Daha sonra yayınlanan fotoğraflarda bu çocuğa gelinlik giydirildiği görüldü. Halkta infiale neden olay sonrası bazı yandaş troller önce istismarı savunmaya geçti, istismar edilen kızın ifadeleri ortaya çıkınca! değil; iktidar kanadından da olayın vahametini dile getiren bazı açıklamalar yapılınca savunma yapmaktan vazgeçtiler. Utanmadan Timur Soykan’ın iftira attığını ve Soykan’ın yargılanması gerektiğini bile söylediler.

Gazeteciler Can Özçelik ve Cihan Arpacık da H.K.G.’nin geniş ifadesini yazdı…

“Babam 'kızım artık gelin olabilir' dedi”

“İki kişi şahidimizdi, elimde oyuncak vardı”

“Çok ağladım, çok canım yandı, sonrasını hatırlamıyorum...”

Yakalandım, darp ettiler, telefonumu aldılar

“Babam anneme dönerek ‘artık gelin olabilir' dedi. Annem o sırada ağlıyordu…”

“O zaman keşke 6 yaşında ilişkiye girmeseydik, kesin mutlu olurduk biz ya dimi.” (H.K.G.)

Küçük bir kızın istismar edilen bedeni ve parçalanan ruhunun üzerinden dahi rejim savunması yapmaya kalkan alçaklar ortaya saçıldı. Bu, bir ülkenin lağım patlamasıydı. İnsanların evladını emanet ettiği, İstanbul Cağaloğlu Anadolu Lisesi Müdürü Cafer Koçyiğit, 6 yaşındaki çocuğa istismar skandalı hakkındaki paylaşımında olayın ‘iftira’ olduğunu savundu ve ayet paylaştı.

Yeni Akit ve Misvak isimli sözde yayınlar, çocuğun istismar edilmesi konusunda bir problem olmadığını; yaşananların birer komplo olduğunu öne sürdü. Bazı sosyal medya kullanıcıları da haklı olarak bu iki yayını tuvalet kağıdına benzetti. Oysa ben Papia, Solo, Selpak ve benzeri markaların avukatlarının yerinde olsam Misvak ve Yeni Akit'i tuvalet kağıdına benzetenlere hakaret davası açardım!

Gelelim asıl meseleye…

KONU ÖZEL DEĞİL GENEL GENEL!

Konuya olan tepki, bu duruma yol açan kişilere hakaretlerle sürdü. Oysa meselenin kişisel olmadığını; salt bireysel bir ‘sapıklıkla’ açıklanmayacağının farkında olmak gerekiyor. Nasıl mı?

Çocuklar Anayasaya ve tarafı olduğumuz Çocuk Hakları Sözleşmesine göre mi; yoksa cemaat ve tarikatların eski uygulama ve ritüellerine göre mi yaşayacak? Bunun yanıtı verildiği anda konunun özel olmadığı, gayet de genel bir mesele olduğu daha berraklaşacaktır.

Anayasanın 2. Maddesi Türkiye’nin Laik bir ülke olduğunu söylerken 41. Maddesi “Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır” demektedir.

İstanbul Sözleşmesinden bir gece kararnamesiyle çıkıldığında bu çok tartışılmış ve sözleşme salt kadınlara yönelik şiddete karşı hazırlanan bir içeriğe sahipmiş gibi algılanmıştır. Oysa sözleşme çocukları da korumakla ilgili bir kabulü de içeriyordu. İstanbul Sözleşmesi’nin 32., 36. ve 37’inci maddeleri çocukları korumak için düzenlenmişti. 37’inci maddede “Taraflar bir yetişkini veya çocuğu kasten evliliğe zorlamanın cezalandırılmasını temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır” denilmektedir.

Şunu sorabilirsiniz; uygulanmadıktan sonra yasanın ne anlamı var? Elbette haklı bir soru gibi görünse de çocuklar başta olmak üzere mağdurları koruyan ve kişilerin mağdur edilmesini önceden önleyecek her fiili gerçekleştirebilecek meşruiyete ihtiyacımız var.

Örneğin; Sosyal Doku Vakfı Başkanı Nurettin Yıldız "6 yaşındaki kız çocuklarının evlenebileceğini" öne sürmüştü. 6 yaşında “evlendirilen” H.K.G. ve benzer çocukların dini nikahını kıyan imamlarla ilgili bir soruşturma açıldı mı? Bunların istismarını sağlayan ve izleyen aile bireyleriyle ilgili bir dava, neticelenmiş bir vicdani hukuki ceza var mı? O da yok. Varsa da çok ama çok az. Oysa kanun ve tarafı olduğumuz sözleşmeler, 18 yaşın altındaki her bireyi çocuk saymaktadır. TÜİK’e göre 2020 yılında 15 yaşından küçük 117 çocuk doğum yaptı, 18 yaşından küçük toplam çocuk anne sayısı ise 8 bin 271. Bunlar ise sadece resmi oranlara yansıyanlar.

LAİKLİK SADECE SİSTEMİ DEĞİL; ÇOCUKLARI DA KORUYOR

Laikliğin çevresinin, köktendincilik (Fundamentalizm) tarafından kuşatıldığı tarihsel sürecimizde yer alan kavram kargaşasını en berrak biçimde ortaya koymak sadece yaşadıklarımıza değil; yaşayabileceklerimize de ışık tutabilir. Daha önce de belirttik; Laiklik her ne kadar en basit tabiriyle “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması” gibi gösterilse de durum daha başka.

Konunun sadece yönetim biçimi ile ilgili olmadığını anlamak ve ardından “idrak” etmek gerekiyor. Sosyal yaşamdan dış politikaya, eğitimden sağlığa, medeni kanundan, çocuk haklarına kadar hangi tarafta durmamız gerektiğini ve mevcut durumu bu kavram bizlere gösteriyor.

Modern bir uluslaşma yaratmak isteyen kurucu kadro, bireyi “yurttaş” , kulu da “vatandaş” yapmazlarsa başarılı olamayacaklarını ve Avrupa ile aralarındaki farkın kapanamayacağının bilincindeydi. Çocuklarını koruyamayan bir devlet asla ayakta kalamaz ve çağdaş medeniyetler seviyesine yükselemezdi.

Laiklik olmadan kadın erkek eşitliği olabilir mi? Laiklik olmadan en iyi ilk 500 üniversite içerisine okullarımızı sokabilir miyiz? Laiklik olmadan akılcı bir dış politika izleyebilir miyiz? Laiklik olmadan haber alma hakkımızı kullanabilir miyiz? Laiklik olmadan bireyleri, en sonunda da kendimizi savunabilir miyiz? Laiklik olmadan çocuklarımızı bu gericilerden koruyabilir miyiz? Siz bakmayın sesi çıkan trollere ve bazı sözde hocalara. Ülkenin büyük bölümünün Laiklikle asla problemi yok. Olamaz da. Mutaassıp anne-babaların büyük kısmı dahi evlatlarının okula gitmesini, üniversite okumasını istiyor ve bunun için de canını dişine takıyor. O anne babalar çocuklarının sadece Türkiye’deki değil; Avrupa’daki iyi ve seküler üniversitelerde okutmak istiyor. Bunun binlerce örneği mevcut. Türkiye’de “şeriat” isteyen; kızları eve kapatan siyasal İslamcıların hepsine bakın. Hiçbiri ne İran’a ne Arabistan’a ne de Afganistan’a gitti. Gitmezler de. Hepsinin evleri Londra’da ya da Almanya’da. Meraklısı biraz araştırırsa kendileri de görecektir. Bu nedenle birkaç tarikat, meczup ve troll istedi diye ne Laikliği savunmaktan vazgeçeriz ne de çocukları bu sapıkların eline bırakırız!

Laikliğin sadece din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması demek olmadığını söylemiştik. Laiklik asıl olarak; bireylerin yaşam biçiminin ne olması/olmaması yönünde bir tarihsel ihtiyaçtan ortaya çıkmıştır. Yani nasıl yaşayacağız? Bireysel hak ve özgürlüklerimiz olacak mı olmayacak mı? Kadınla erkek eşit olacak mı olmayacak mı? Çocuklar istismar edilecek mi edilmeyecek mi? İşte bu soruların yanıtı Laikliğin olup olmadığıyla cevaplanabilir. Az önce kanunların meşru öneminden bahsettik. Kanun bize çocukları hukuken koruyabileceğimizi söyler; laiklik ise; çocukları mutlaka korumamız gerektiğini…

ANALAR! ÇOCUKLARINIZI OYLARINIZLA KORUYUN!

Yıl 1977…

Türkiye siyaseten çok hareketli bir dönemde seçimlere gidiyordu. Politik cinayetler ve suikastlar hazırlanarak darbe zemini yavaş yavaş oluşturuluyordu. CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, bu tıkanmışlığın ve ortamın askeri darbeyle sonuçlanacağını, ülke gençliğinin önüne geçileceğinin ve hatta bazılarının asılacağının farkındaydı. Bunun önüne ancak demokrasi ve halkın sahaya inmesiyle geçilebilirdi.

Bir afiş hazırlatıldı. Üzerine sadece şunlar yazıldı. “ANALAR, çocuklarınızı oylarınızla koruyun.” O seçimlerde CHP %42 ile çok partili hayattaki en yüksek oyunu aldı. Elbette adaletsiz seçim kanunu (Barajsız D'Hondt sistemi) nedeniyle çoğunluğu sağlayamadı sürecin sonunda darbe oldu. Yüzbinlerce genç gözaltına alındı, tutuklandı ve bazıları idam edildi…

ÖZ’etle; insanlar Atatürkçü, sağcı, solcu, liberal, muhafazakar, dindar, sosyalist olsun ya da olmasın. Çocukların ideolojisi olmaz ancak çocukları koruyacak ideoloji olur! Bu, salt bir siyasi partiye de mal edilemez. Tüm toplumun vicdani görevi, politikanın da hukuki sorumluluğudur. Çocukları korumak için taraf olmak gerekiyor. Taraf olmazsak; on binlerce çocuk daha bertaraf olmaya devam edecek.

ANALAR, çocuklarınızı oylarınızla koruyun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Seyit Tosun Arşivi