Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

ANLADIĞIN TÜRKİYE

Şey imal eden insan.
Homo faber.
Yapar tabii.
Çünkü yapabiliyor.


Üstelik yaparken gerçeği tahrip ediyor olduğunu bile bile yapıyor. Yaptığı imalat şeyleşmeyi içeriyor. Basitçe verili ve var olmayan malzemeyi kullanarak hayatın yavaş işleyen sürecine müdahalede bulunuyor. Buradaki ihlal ve her daim kullanabildiği şiddet bütün imalatlar için söz konusudur, aslına bakarsanız. Politik partiler kurulur, bazısı uzun ömürlü olur, bazısının ömrü biter, kendini kapatır. Araya icat ettiğiniz bir yargı sistemini sokarak müdahale etmek, kesintiye uğratmak, kapatmak homo faberin işidir. Tahrip eder. Bu tahribat insan elinin ürünüdür.
Neden yapar?

Dedim ya, çünkü yapabiliyor. Muktedir.
Bunu yaparken ikna etmesi gerektiğini biliyor. Lütfen siz de biliniz: İkna bir stratejidir. Öncesinde belirlenmiş bir amaca ulaşmak için uygulanan yöntem ve ilkeler bütünüdür. Birinci ilke, yokluk ilkesi yani “Ben gidersem sen batarsın”. İkincisi, otorite ilkesi yani yöneten “erk”in mükemmel biri olduğunu, her şeyi doğru yaptığını onun yerine başkasının söylemesi. Üçüncüsü, tutarlılık ilkesi yani birden fazla şeyi gerçekleştireceğine söz verip sonra birini yapmak (ki bu verilen bir sözün yerine getirildiğinin kanıtı olarak kullanılır, diğerlerini yapmayacağını kanıtlayabilir misiniz?) Ve son olarak toplumsal kanıt ilkesi, yani taraflı gazete haberlerinden (geçmişte olmadı mı?) milliyetçilik damarını tutarak (geçmişte de olmadı mı?) üstüne din/ahlak sosu gezdirilmiş, deve dişi malzemeden üretilmiş savcı iddianamelerini yüzlerce ve hatta binlerce sayfa üretip önümüze konması. Aradan seçme, seçtiğini işine geldiği gibi anlam yükleyerek sunma yoluyla algının duygu, motivasyon durumları ve beklentilerle etkileşim haline girmesi hedeflenir.

Sabırsız, bencil ve hırslı insanların eline bir fırsat geçtiği zaman bağıra bağıra anlattıkları şey gerçeklik ve kurmaca düzeyinde karşımıza aynı anda çıkan bir gereksizlik durumudur. Bu insanların, işini bilenler tarafından kullanılmaya yatkın oluşu ve bir tasarı aşamasından sonra yürürlüğe sokulması mümkün olur. Türkiye’de bütün bilgi ve haber ağlarının aynı anda parti kapatma haberine yoğunlaştığını düşündüğünüzde –ki iktidar bunu kendisi için, sabırsızca, bencilce ve hırsla yapagelmekte- soyutlanmış bir an’a indirgemek suretiyle sıra dışı olayların ortaya çıkmasını engellediğini görebiliriz. Bu durumda, eş zamanlılık da “kusursuz” bir ikna ilkesine dönüşür, elbette.
Onlar bunu yaparken bizler, dünyaya kalıcı katkıda bulunmayı evrensel bir norm olarak alanlar yani, parti kapatma, sosyal medyada bir şey dedi diye tutuklama ve benzeri olayları yine yeniden yaşamanın bir kader olmadığını, şanssızlık olmadığını artık biliyoruz. Bizi iknanın elli tonuyla kandırmak kolay değil.

Sabahın taze nefesinde bir ant içilecekse eğer, “İnsanım, hata yaparım, hatalarımdan öğrenirim. Varlığım bu topraklara armağan olsun” diyebiliriz. Arzu eden Ara Güler’in 1957 yılında çektiği bir fotoğrafa bakarak yemin eder. Fotoğrafta şunlar var: Geride antik Yunan medeniyeti kalıntıları, onun üstünde Roma İmparatorluğu kalıntıları, onun da üstünde Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalma mezarlık, onun da üstünde oyun oynayan beş-altı yaşlarında, Anadolu doğumlu bir kız çocuğu, kucağında oyuncak bebekli… Hayatın döngüsünü anlıyorsunuz, değil mi?
Bana bir tane ikna stratejisi gösterin, devrilmemiş olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi