Bill Gates’in Açmazı

BIll Gates Microsoft’un başındayken bir Türkiye gezisi düzenlemişti. O dönemde Türkiye ofisinin başında Çağlayan Arkan vardı. Çağlayan’ı çok sevdiğimden, basın toplantısına katılıp Gates’e aynen şu soruyu sormuştum.

“Bir pazarlama şirketi olarak Microsoft’un bundan sonraki odağı nedir?”
O zaman daha açık sormak istememiştim ama bu konudaki düşüncelerimi daha sonra bir makale tadında köşe yazısı olarak yazdım. Yazıya

Bill Gates karakteri itibariyle takip etmeyi seven bir yapıya sahiptir.
Bunu Netflix’deki ısmarlama belgeselde de çok net bir şekilde görebiliyoruz. Annesi tarafından Warren Buffet’a teslim edilen Bill hala her hafta sonu onunla buluşup onun itelemesi ile inovasyon yapmaya çalışmaktadır. Hatta belgeselde açık açık Warren’ın kendisine para önemsiz şu Microsoft’tan sonra harika birşey yapmalısın dediği söyleniyor. Bu sorumluluğu alan Gates önce Afrika’da çocuk felcini önlemeye çalışıyor, sonra su sorununa el atıyor arkasından da güvenli nükleer santraller denemesine başlayacağını söylüyor.

İlk ikisinde kafasını taşa vuran Gates’in üçüncüsünde de başarılı olmasını beklemek hele hele nükleer gibi herkese sadece sorun getiren bir konuda mümkün değil.
İşte Gates bu görevin altında ezilirken, hayatının pek de kolay olmasını beklememek lazım. Çevresinde hep dahi çocuk gösterilmiş ve ne yazık ki bu dünyaya da pompalanmış bir ismin sakin ve konforlu hayatından, dünyayı kurtaran bir süperman olarak çıkması mümkün değildir.
Muhtemelen bu baskılar eşi ile ilişkilerini ve belki de aşklarını etkilemiş olacak ki; geçtiğimiz günlerde boşanma kararlarını açıkladılar.
Gates, dünyanın zannettiği kişi olmadığı gibi verilen bu paye altında da ezilmektedir. Üstelik bu konuda en doğru analiz de en yakınındaki NBC televizyonundan değil dünyanın bir ucundaki Azerbeycan ARB TV’deki Güne Doğru programının sunucusu Sevda Resulqizi’ndan gelmiştir. Resulqizi’nın yorumu aynen şöyle :
“Sonra da deyirler ki Bill Gates insanlara çip yerleştirib idare edecek. Adam avradıyla yola gedebilmir, koyabilse avrada koyardı.”

Hoşgeldin Gittigidiyor.com

Geçen gün reklamını görünce hatırladım, Gittigidiyor.com vardı. Hatta ebay satın almıştı. Ama uzun zamandır sesi soluğu çıkmıyordu. Çok iyi hatırlıyorum en son bundan 4 yıl önce görüşmüştük. Genel müdürü Öget’in çok iddialı projeleri vardı. Özellikle mikro ihracat konusunda lider olmayı düşünüyordu.

Sanıyorum o tarafta yeni bir şeyler yok. Yeniden iç pazara yönelmişler.
● Yeni logo, gerekli miydi? Üzerine tartışılır ama güzel olmuş.
● Yeni yüz? Elçin Sangu. Gaye Sökmen Ajans üzerinden. Çok isabetli harika bir isim.
● Reklamın ajansının kim olduğunu bulamadım. Bülten de yollamamışlar ama ünlü kullanımında başarılı bir reklam. İsim markanın önüne geçmemiş.
● Zamanlama? Geç kalınmış durumda.
Türkiye’de e-ticaret pazarı çok hızlı gidiyor
● Trendyol (trivago olmasa ki biraz duruldular) gayet iyi gidiyor. Derslerimde affiliate marketing alanındaki çalışmalarını büyük keyifle anlatıyorum.
● Amazon, kaliteli ürünler ve eğer Türkiye pazarında dejenere olmazsa kargosuyla, özellikle Prime’da kalitenin adresi olma yolunda.
● N11, müşteri odaklı yapısı ile her ürünün en ucuzunu satarak güzel gidiyor.
● Hepsiburada, özellikle bazı özel markalarda akla gelmeyecek ucuzlukta ürünleri ile dikkat çekiyor.
Yani Gittigidiyor’un işi çok zor. Ortaya yeni bir şeyler koyması lazım ama yine de hoşgeldin diyoruz.

Ağlarda bir gezinti

Clubhouse ile birlikte şampiyonlar ligindeki ağların sayısı 5 oldu. Trump’ın ağı gelse de, sanıyorum o da Reddit gibi Amerika odaklı olacak. Ancak bu kalan 5 ağın en başarılı ve en başarısız yönlerini bir hatırlayalım.
● Linkedin: Microsoft aldıktan sonra tasarımını değiştirdi. Yeni tasarımı çok başarılı. Hatta diğer ağlardaki dezenformasyon ve dedikodu sebebiyle her an buraya kayabilirim ama takip etmediğim kişilerin gönderilerinin önüme düşmesi beni bu ağdan her seferinde uzaklaştırıyor.
Bence en doğru canlı yayın hattı da burası olabilir ama hala test aşamasındalar.
● Facebook: En kötü tasarıma sahip, popüler bakış açısı ile de yaşlıların sitesi. Her seferinde twitter’a mı girdim diye üstten logoyu kontrol ediyorum. Üstelik twitter gibi sade bir içeriği de yok. Böyle giderse ölecek.
● Instagram: Canlı yayınlar haricinde çok iyi gidiyorlar. Üstelik hayatı keyifli yanlarından alan çok güzel bir içeriği var. Özellikle e-ticaret alanında da çok yenilikçi. Çok başarılı gidiyor.
● Twitter: Ben seviyorum. Üstelik şu son dönemdeki ses tabanlı eklentileri ile de daha iyiye gidiyor. Clubhouse’a rakip konusunda en iddialısının twitter olduğunu düşünüyorum. Tabii bir de markaların müşteri destek hattı için çok kullandıklarını da unutmamak lazım.
● Clubhouse: Şampiyonlar ligininin en küçüğü. New Kid On The Block. Daha rüştünü de pek ispat etmedi ama ben yine de bu imkansızlıklara rağmen buraya kadar gelebilmesine ümitle bakıyorum. Kimbilir belki bir daha çıkmamak üzere lige girer.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Atıf Ünaldı Arşivi