Bir Tablonun Anlattıkları “Mihri Müşfik”

Pek çok açıdan Türk resim sanatının son yüzyıllık dönemine kadın sanatçılar bakımından damgasını vuran Mihri Müşfik, 1886 yılında günümüzde İstanbul’un Kadıköy ilçesi sınırları içerisinde kalan ve geçmişte ‘bakla tarlası’ olarak anılan semtte, ailesinin ikamet ettiği Dr. Rasim Paşa Konağı’nda hayata gözlerini açmıştır. Mihri Müşfik Hanım’ın babası dönemin Tıbbiye Nazırı Doktor Rasim Paşa’dır. Osmanlı sultanlarından Sultan Abdülmecit Hazretleri’nin validesi Bezm’i Âlem Sultan, Mihri Hanım’ın büyük halasıdır. Sultan Abdülmecit Hazretleri’nin zevceleri olan Verd’i Cânan Kadın Efendi ise Mihri Hanım’ın öz halasıdır.

Rasim Paşa, en küçük kızı Mihri’nin ve büyük kızları Enise Salih ile Refik’in iyi düzeyde eğitim alması adına elinden gelen gayreti sarf etmiştir. Eve ders vermek için çağrılan özel mürebbiyelerden kendi yaşam serüveninin ilk eğitimlerini alan küçük Mihri, edebiyat ve müzik alanındaki derslerden koparak asıl ilgisinin yöneldiği resim dersleri üzerine eğilmiştir. Mihri’nin bu sanat alanına olan ilgisi her geçen gün büyüyen bir tutkuya dönüşür. O dönemin sanat camiasının ünlü saray ressamı İtalyan Fausto Zonaro’nun (1854-1929) atölyesinde bir süre özel resim dersleri alan Mihri Müşfik, iki yıl kadar bu derslere devam eder. Zira o dönemin koşullarında Osmanlı İmparatorluğu’nda benzer eğitimlerin verildiği bir okul bulunmamaktadır. 1882 yılında Osman Hamdi Bey’in II. Abdülhamit’ten aldığı izinle kurduğu Sanayi-i Nefise Mektebi, sadece erkeklere eğitim vermektedir. Bu nedenle Mihri’nin içerisinde Avrupa’ya gidip eğitim tahsil etmek gibi bir istek oluşmuştur.
Resim sanatına duyduğu karşı konulmaz tutkunun ardından sürüklendiği Roma’da, bir süre Barrer ailesinin evine misafir olan Mihri Hanım bir süre sonra o dönemler sanatın merkezi sayılan Paris’e geçmiştir. Sorboune Üniversitesi’nde siyasi bilimler öğrenimi için Paris’te bulunan Müşfik Selami Bey Mihri Hanım’ın Montparnasse’taki evini kiralamış ve bir süre sonra ikili evlenmişlerdir. Evliliklerinin ilk yıllarından itibaren ayrıldıkları 1922 yılına kadar geçen zaman zarfında Mihri Hanım eşinin ismi olan “Müşfik” soyadı olarak kullanacak ve Türkiye’de de bu ad ile anılacaktır.

Mihri Hanımın 1913’te İstanbul Kız Öğretmen Okulu’na resim öğretmeni olarak atanmasıyla çift Türkiye’ye dönmüşlerdir. 1922 yılında eşinden boşanan Müşfik Hanım her ne kadar bu tarihten sonra babasının adını kullanmaya başlasa da eski eşinin ismiyle anılmaya devam eder ve Müşfik adı onun için artık kalıcı hale gelir.
Mihri Müşfik sadece ünlü isimlere ilişkin portre çalışmalarında yer almamış yakın dönemlerde Cemil Cem, İbrahim Çallı gibi tanınan ressamlara kendi portresini yaptırmak üzere poz vermiştir.

1922 tarihli İzmir Zaferi’nin sonrasında Mustafa Kemâl Atatürk’ün Mareşal üniformasıyla bir resmini yapmıştır. Mihri Müşfik Hanım bu eserini Çankaya’ya götürerek Atatürk’e sunmuş, Ankara Halkevi Koleksiyonu içinde yer alan eser daha sonra Yugoslavya Hükümetine hediye olarak takdim olunmuştur. Resimde Atatürk’ün giyinmiş olduğu Mareşal kıyafeti, Hâki yeşil renkli yün kumaştan yapılmıştır. Tablonun boyutlarına değinmek gerekirse pantolon boyu 98 cm, ceket boyu 75 cm olarak resmedilmiştir. Atatürk’ün ceketindeki rütbesi ve apoletleri simlidir ve dört cepli olarak görülmektedir. Mihri Müşfik’in yağlıboya tekniğiyle tamamladığı bu 3 metrelik tablonun akıbeti de kendisi kadar dikkate değerdir. Ressam yine pek çok alanda ilklerle anıldığı üzere tüm cesareti ve başarısıyla Atatürk’ün resmini yapan ilk kadın ressam olarak tarihe geçmiştir. Bir süre Belgrat kalesindeki müzede sergilendiği bilinen bu tablonun şu an nerede bulunduğu belirsizdir. İkinci Dünya Savaşı sırasındaki bombardımanda yanmış olduğu düşünülen tablonun günümüze ancak bir kare fotoğrafı ulaşabilmiştir.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nızı kutlar, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve cumhuriyet yolunu süsleyen bütün arkadaşlarına sonsuz minnet, saygı ve bağlılığımı sunarım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kubilay Kaptan Arşivi