Diyanet A.Ş. yahut DİT

Dünyadaki neo-liberal dalganın karşılığı olarak 1980’lerden itibaren Turgut Özal’la önü açılmış bir yeni süreçte devletin ekonomideki varlığına son verme yolunda özelleştirmeler gündeme geldiğinde bir KİT olan Sümerbank’a atfen ne deniliyordu, hatırlayalım: “Devlet pazen satmaz!..” O zamandan bu zamana bayağı bir yol alındı ve devlet artık pazen satmıyor, ama bol bol “din satıyor”; üstelik faizini de ihmal etmeden!.. Sonuç itibarıyla anlayacağınız, gitti KİT, geldi DİT!..

2015 yılında AKP iktidarında İslami tarikat ve cemaat oluşumlarının nereden nereye geldiği üzerine yazı dizisi hazırlamak için küçük bir alan araştırması gerçekleştirdiğimde bu oluşumlara yakın bazı kaynaklardan duyduklarım oldukça şaşırtıcı ve çarpıcıydı. Tarikat ve cemaatlerin hemen hepsinin kendi kitlesine fanatikçe kilitlendiğini ve dışa kapalı strateji benimsediğini işaret eden bu kaynaklar, meselenin özünde “müşteri kaybetmeme” telaşı olduğunu, çünkü müritlerin artık “müşteri” haline geldiğini belirttikten sonra şöyle tamamlamışlardı sözlerini:

“Bir dönemin KİT’lerini hatırlarsınız: Kamu İktisadi Teşebbüsleri… Şimdi CİT’ler var: Cemaat İktisadi Teşebbüsleri.”

O zamandan bu zamana geçen yedi yılda bu sözler elbette hâlâ geçerli. Ama artık bunlara küçük bir eklemede bulunmanın vakti de çoktan geldi geçti.

AKP döneminde “CİT”ler, yani “Cemaat İktisadi Teşebbüsleri”nin yanı sıra din temelli bir başka yapı da palazlana palazlana şişmiş halde karşımızda hanidir boy gösteriyor.

“DİT” bu.

Yani Diyanet İktisadi Teşebbüsü…

Kâra kanaat eden Diyanet

2019’da basına yansımış Sayıştay denetim raporuna göre Diyanet İşleri Başkanlığı Döner Sermaye İşletmesi o yıl 30 milyonluk satışla bir yıl içinde 2 milyon 109 bin lira faiz geliri elde etmişti.[1]

Yani Diyanet, İslamiyet’te haram kabul edilen faiz yoluyla 2 milyon küsur Türk lirası kazanmış!..

Piyango haramdır diyen Diyanet. Yılbaşı haramdır diyen Diyanet. Nişanlıların bile el ele tutuşmaları haramdır diyen Diyanet. Nihayet ha bire faiz haramdır diyen Diyanet…

İşi Allah’ına kadar faize, kâra, kazanca dökmüş de dökmüş.

İslami kanaatkârlık akidesini zamanın ruhuna uyarlayıp (!) kanaatkârlık talkımını halka yuttururken kendisi “kâra kanaat” ederek salkımı yutmuş da yutmuş.

Sonuçta bu iktidar döneminde sadece tarikat-cemaatler holding olmakla kalmamış, Diyanet de resmî-dinbaz tasarrufların rüzgârıyla, pratikte fiilen holdingleşmeye doğru yelken açmış da açmış.

Dinî hizmetten “iktisadî işletme”ye

Habere ve haberdeki Sayıştay raporuna biraz daha ayrıntılı bakınca Diyanet’in 2018 yılı dini yayın satışından elde ettiği kârın 7 milyon olduğunu görüyoruz. Bu kâr, hazineye gidiyor, ama raporda Diyanet’in yıl içinde eklenen ve düşen ödeneklerle 5 milyar 168 milyon lira olan bütçesinin üzerine çıkarak 8 milyar 482 milyon lira harcadığı da kaydedilmekte. Yani 3 milyar 191 milyon liralık bütçe-ödeneği üzeri bir harcama var. Bunun yüzde 99’u itibarıyla personelin maaş ve sosyal güvenlik primlerine gittiği belirtilmiş.

Anlaşılan Diyanet, dini hizmet teşkilatı olmaktan öte bir “iktisadi işletme” olarak kabına sığamamış taşmış ve sayısı 150 bine varmış personelini yedirmek, içirmek, ihya etmek için dini yayınlardan elde edilmiş faizli kazançlarla hazineyi beslediği kadar, ha bire hazine tarafından da beslenir, adeta "sübvanse edilir" olmuş. Adeta bir iktisadi devlet teşekkülü gibi… 

Devlet pazen satmaz, din satar!

Dünyadaki neo-liberal dalganın karşılığı olarak 1980’lerden itibaren Turgut Özal’la önü açılmış bir yeni süreçte devletin ekonomideki varlığına son verme yolunda özelleştirmeler gündeme geldiğinde bir KİT olan Sümerbank’a atfen ne deniliyordu, hatırlayalım: “Devlet pazen satmaz.”

O zamandan bu zamana bayağı bir yol alındı, devlet artık pazen satmıyor.

Ama bol bol “din satıyor”; üstelik faizini de ihmal etmeden!..

Sonuç itibarıyla anlayacağınız, gitti KİT, geldi DİT!..

Topluma dinî yaşam empozesi

Laik ulus-devlet Cumhuriyet’te Diyanet, İslam’ın bir politik merkezkaç güç olma noktasında denetlenmesi için olduğu kadar, bir “Türkiye İslamı” var etme amacıyla da varlık bulmuştu. Cumhuriyet’i kuranlar, İslam’ı “ulusal” temelde bir standarda oturtmak istediler ve bu niyetle Diyanet’i ihdas edip ona işlerlik kazandırdılar.

Bu yapılanın ne kadar doğru ne kadar yanlış bir strateji olduğu ayrı tartışma konusudur. Fakat her şey açık ki bugün gelinen noktada Diyanet, Sünni-Hanefi bir mezhepsel daralma arz eder şekilde, sadece yaşam biçimi temelinde değil, dini anlama ve yaşama konusunda da çoğul Türkiye toplumuna monoton ve monoblok bir din dayatmasında bulunuyor.

Laik yaşam biçimi tercihindeki kesimleri gerilime sokacak şekilde dini yaşam empozesine gidiyor.

Ama bunların hepsinden öte görülmekte ve anlaşılmakta ki ki artık belli bir din anlayışını sadece dayatmakla kalmıyor, “satmaya” da çalışıyor.

Dinbazlığın tâcidâr ve tâcirânları

Nereden nereye, bakar mısınız?!..

Diyanet, Türkiye’de dini, laik ulus-devletle uyarlı şekilde tanzim etme vazifesiyle kuruldu. Ama bugün, laik Cumhuriyet’te dini tanzim etmek ne kelime, din adına laik Cumhuriyet’i tasfiye etme doğrultusunda işlevselleşiyor.

Yetmiyor, bir de bu iktidar döneminde kendisini "tacir etme" yönünde yol alıyor.

Tanzimden tasfiyeye, oradan ticarete… 2000’ler Türkiye’sinin din-referanslı ekonomi-politik seyrinde Diyanet mevzubahis olduğunda geldiğimiz nokta burası.

O halde denilebilir ki din adına tâcidârı da tâcirânı da eksik olmayan bir siyasi dinbazlık karşısında tarihe tanıklık ediyoruz.

Müftüler, ev ev gezin!

İlk sürümü 2019’da okurla buluşmuş, daha sonra 2020’de yayımlanmış kitabımda da bulunan bu yazıyı[2] geçen hafta gündeme gelen bir haberdeki iddialarla bağlantılı olarak güncellemek istedim.

Söz konusu haberde Diyanet’in, müftüleri acilen Başkanlığa çağırarak yaptığı toplantıda, onları mevcut iktidardan yana seçim sürecinde çalışmaya, “Seçime dokuz ay kaldı, herkes sahaya insin, çalışma yapsın; kazanırsak hep beraber kazanır, kaybedersek hep beraber kaybederiz; ev ev gezin” talimatıyla yönlendirdiği şeklinde bir iddia gündeme getirilmekteydi.[3]

Aynı haberde ek olarak Diyanet Reisi’nin de söz konusu muaccel toplantıda “Büyük kazanımlar elde ettik. Bu kazanımları önümüzdeki seçimde kaybetmemeliyiz” şeklinde sözler sarf ettiği iddiası da yer almaktaydı.

Eğer bu iddialar doğruysa (ki ateş olmayan yerden duman çıkmaz!) Diyanet’in ya da daha doğru deyişle DİT’in önümüzdeki seçim sürecinde kaybedilmemesi gereken kazanımlarının neler olduğu üzerine kafa yorma çabalarına sanırım yukarıdaki satırlar da bir nebze katkıda bulunacaktır!..


[1] İsmail Arı, “Diyanet hutbelerinde ‘faiz haram’ diyor ama… Faiz geliri 2 milyon TL”, BirGün, 25 Eylül 2019.

[2] Tayfun Atay, “Kazanç, Kâr, Faiz: Diyanet A.Ş.”, Doğadan Duaya: İnancı Gözlemlemek içinde, Oğlak Yayınları, 2020, s. 133-136.

[3] Sefa Uyar, “İktidar, kaybettiği muhafazakâr seçmeni kazanmak için müftülere talimat verdi: ‘Sahaya İnin’”, Cumhuriyet, 24.08.2022.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Tayfun Atay Arşivi