EKMEK KADAR TEMİZ, SU GİBİ AYDIN…

Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun Nazım Hikmet için yazdığı şiirde geçer bu dize. Şair ve ressam Eyüpoğlu için ekmek ve suyun ne ifade ettiğini eserlerine bakınca net görüyoruz. Emekten, doğadan ve de tüm iyiliklerden yana bir ülke değeriydi Eyüpoğlu.
Çevremizde dolaşıp duran gerçeklerden yola çıkarsak, katkı maddeleriyle ekmekler de bozuldu diyebiliriz. Korona günlerinde evde ekmek yapmayı öğrendik, iyi de oldu. Suya gelince; ‘biraz su yapalım içelim’ demenin imkanı yok. H2O formülü basit deyip laboratuvara girerseniz maazallah hidrojen bombası yapma ihtimaliniz bile var! Şaka elbette… Ancak su için çok yüksek enerji gerekiyor. Kısaca hayati sıvı için doğaya muhtaçsınız. İşte; hem dünya hem ülkemiz ciddi bir sorunla karşı karşıya.
Netflix’de bir belgesel var. Sinemanın yıldızlarından Matt Damon dünyanın su sıkıntısıyla yüz yüze olduğunu anlatıyor, bilim insanları da yakın zamanda su sıkıntısının modern Batıyı da tehdit edeceğini vurguluyor. Modern olmayan dünya insanları(!) ise zaten yüzyıllardır sağlıklı su bulamıyordu. Sizin anlayacağınız yumurta kapıya gelince; yani tehdit Batı kapılarına dayanınca, akılları başlarına gelmiş modernistlerin(!)
DÜNYANIN VE ÜLKEMİZİN SU VAZİYETİ
Dünya yüzölçümünün sadece yüzde iki buçuğunda sağlıklı içme suyu kaynağı var. Bunun da yüzde 70’i kaya ve buzullarda saklı. Bu nedenle dünya nüfusunun dörtte biri aşırı derecede susuzluk çekiyor. Her üç kişiden biri sağlıklı suya ulaşamıyor.
Çoğumuz ülkemizi su zengini sanıyor ama öyle değil; su kaynaklarını yok eden bir anlayışla yıllarca suyumuz heba olup gitti, göllerimiz kuruyor, derelerin üzerine plansız HES’ler yapılıyor, Türkiye susuzluk endeksinde dünya ülkeleri arasında 32. sırada ve her geçen yıl yukarılara doğru tırmanıyoruz.
Susuzluk çoktan beri yoksul ülkelerin kaderi. Tabii temiz ve içilebilir sudan bahsediyoruz. Mesela Hindistan’a dünyanın yağmuru yağıyor. Musonlar her yıl ülkeyi baştan aşağı yıkıyor ama Hindistan suyunu biriktiremiyor, arıtamıyor ve milyarı geçen ülke nüfusuna aktaramıyor. Orada da zenginlerin suyu var, sıkıntı her zaman olduğu gibi yoksulun sırtında.
Petrol zengin Ortadoğu ülkelerini hiç saymayayım, hepsi susuz. Sadece İsrail deniz suyundan tatlı su elde ediyor, ülkede su tasarrufu, suyu bilinçli kullanma yıllardır başarıyla uygulanıyor.
SUDAN PARA KAZANANLAR
Gelişmiş Batı ülkelerinde musluktan akan su içilebilir, o ülkelerde konutlara damacanayla su servisi yapılmıyor. Ülkemize bakarsak çoğu büyük kentte insanlar musluktan akan suya güvenmiyor, musluk suyunu da kaynatarak tüketiyor. Bakmayın çağdaş yerel yönetim iddialarına. Halkımız su tekellerine her yıl milyarlarca lira ödüyor.
Kaynak suları vahşice su şirketlere ya satılıyor ya da kiralanıyor. ‘Biraz işlemden geçir, doldur, sat…’ Buna “sudan para kazanma” diyoruz.
İSTANBUL’A GELİNCE…
Bu tarihi unutma… “ 7 Aralık 2016 saat 14.59”
AKP iktidarı İstanbul’un su ihtiyacını 2040 yılına kadar giderecek Melen Barajı’nın bu tarihte bitireceğini açıklamıştı. Aradan dört yıl geçti, baraj masal oldu. Plan ve hesap bilmeyen yönetimler, betonu döküp, baraj inşa edeceklerini sandılar ama öyle olmadı. Melen Barajında çatlaklar vardı, üstelik belki de barajın yeri yanlıştı. Melen Barajının geleceği belirsiz. Kurtarmak için planlar yapılıyor ama su konusunda da şeffaf bir yönetim anlayışı olmadığı için sonucu bilmiyoruz. Bu zamanda teknoloji her şeyin üstesinden geliyor, umarım baraj yakında tamamlanır da hiç olmazsa Asya yakasında su sıkıntısı çekilmez.
Avrupa yakasında ise sorun büyük. Eğer iktidarın kafasına taktığı Kanal İstanbul’un inşaatına başlanırsa Sazlıdere ve Terkos Barajları da yok olacak. Bu kanal, İstanbul’u kurutacak. Kanalla birlikte artan nüfus baskısı kentin su ihtiyacını daha da artıracak. Bugünler İstanbul’un iyi günleri. Bir yandan küresel ısınma, bir yandan beton sevdası zaten İstanbul’u çöle çeviriyor. Kanallı İstanbul’u artık siz düşünün.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cengiz Erdil Arşivi