FRANSA VE KOLOMBİYA SEÇİMLERİ

Önce pandemi, arkasından ABD’nin bilerek büyüttüğü Rusya-Ukrayna krizinin özellikle enerji sektöründe yarattığı deprem Avrupa başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde otoriter eğilimleri öne çıkardı.

Oligarklar üzerinden otoriteyi kutsayan siyasi eğilimler zenginleri daha zengin yaparken, yoksulluğu da derinleştirdiler.

Otoriteyi kutsayan siyasi partiler daha otokrat olurken, Almanya’da SPD ve Yeşiller gibi daha solda yer alan bazı partiler de savaşı ve silahlanmayı savunur hale geldiler.

Savaşı ve adına savunma sanayi denilen silahlanmayı savunmak neredeyse “olmazsa olmaza” dönüştürüldü.

Bu yüzden Eylül 2021’de Almanya’da SPD’nin uzun bir aranın ardından ilk kez birinci parti olması, arkasından Yeşiller ve Liberaller ile koalisyon kurması maalesef otoriter yapılar karşısında demokrat yapıları öne çıkarmayı, sola, kamucu politikalara alan açmayı değil 100 milyar Euro’luk silahlanmayı getirdi, arkasından Macaristan’da muhalefetin Orban karşısında aldığı ağır yenilgi bu sürecin tuzu biberi oldu.

“Başka bir Avrupa mümkün” söylemleri tam “başka bir bahara kaldı” derken hem Fransa seçimlerinin parlamento ayağında Sol ittifak’ın başarısı, hem de Kolombiya’da ilk kez sol bir adayın cumhurbaşkanı seçilmesi yarına dair yeni umutları gündeme taşıdı.

Fransa’da sol, cumhurbaşkanlığı seçiminde yan yana gelmeyi beceremeyip ikinci tur için yarışı Macron ve Le Pen’e terk edince ve bu ağır gerçekle yüzleşince, geçtiğimiz hafta sonu ikinci turu yapılan milletvekilleri seçiminde aynı hatayı yapmadı.

Solun dört ana eğilimi (Boyun Eğmeyen Fransa, Komünistler, Sosyalistler ve Yeşiller) Yeni Ekolojik ve Sosyal Popüler Birlik (NUPES) adı altında yalnızca bir araya gelmediler, ciddi kamucu bir politik program ortaya koyarak yapılan parlamento seçimlerinde 142 milletvekili ile “ana muhalefet” pozisyonuna geldiler.

“Bu ittifak yürür mü” tartışması Fransa’da önemini korumaya devam etse de sol ittifak, geçen hafta becerdiği yan yana gelişi cumhurbaşkanlığı seçiminde becerseydi belki de yalnızca 400 bin oyla kaçırılan ikinci turu kaçırmayabilir, Macron, Le Pen ile değil Melenchon ile yarışmak zorunda kalabilirdi! (Birinci turda Macron %27,84 Le Pen %23,15, Melenchon’da %21,95 oranında oy almış, Komünistler, Yeşiller, Sosyalistler de yüzde 5 civarına yakın oy almışlardı.)

Bu gerçeğin cumhurbaşkanlığı seçimin ilk turunda Türkiye için de bir hayli geçerli olacağı kesin.

Kasımda olası bir erken seçim olmasa da, en geç 11 ay sonra yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimine 6’lı masanın, HDP ve diğer siyasi partileri de sürece dâhil edip edemeyecekleri bu açıdan yalnızca önemli değil, seçimin sonucu itibariyle de hayati bir öneme sahip olduğu kesin gözüküyor…

Solun yalnızca yan yana gelmesi de önemli değil, sol bu yan yana gelişle hem Fransa’da hem de Fransa dışında “25 yıldır başarılamayan iş ve sol nihayet birleşiyor” duygusunu pekiştirdiği gibi yoksullaşan, sosyal devletten uzaklaşmaya tepki gösteren öfkeleri de kamucu politikalar etrafında birleştirdi.

650 madde üzerinde birleşen Sol İttifak şeffaf bir biçimde yalnızca anlaştıkları değil üzerinde anlaşamadığı 30 maddeyi de kamuoyu ile paylaştı ve “Tüm Fransızların sosyal ve ekonomik yaşam standartlarını iyileştirmek için bir aradayız” dedi!

Solun büyümesine izin vermeyen kapitalizme inat Fransızların Sol İttifakı “Melenchon: Başbakan” gibi somut bir hedefi kampanya sloganı yaptı, “antikapitalist ve çevreci bir yaklaşımla, asgari ücretin yükseltilmesinden, emekliliğin 60 yaşa çekilmesine, çok kazananlardan servet vergisi alınmasına” kadar bir dizi kamucu politikayı da seçmenle paylaştı…

SOL RÜZGAR
2000’lerin başında Güney Amerika’da esen sol rüzgar bu kez daha da güçlü esiyor gibi. Şili’de Boriç’in zaferinden sonra bu kez de hem de solun hiç kazanamadığı 50 milyon nüfusa sahip Kolombiya’da Tarihsel Pakt’ın adayı Gustavo Petro ikinci turda kazandı. Eski bir gerilla olan Petro kazanmakla kalmadı, siyahları ve feministleri temsil eden Francia Marquez de başkan yardımcısı oldu. İttifak adayı olarak seçimi kazanan Petro hem “Kolombiya değişecek” dedi, hem de “sevgi, anlayış ve diyalog politikası” ile “Nefreti geride bırakacağız ve Kolombiya’daki çeşitliliğe rağmen, tek bir Kolombiya olacağız” dedi!

Yoksulluğun ve gelir eşitsizliğinin çok büyük olduğu Kolombiya’da sol ittifakın lideri Petro ikinci turda ordunun, paramiliter güçlerin ve iktidarın desteklediği emlak zengini, popülist sağcı ve “Kolombiyalı Trump” olarak adlandırılan Hernandez’e karşı kazandı. Petro kazanırken geniş kitlelerin biriken öfkelerine ve değişim isteklerine “insan onuruna yakışır istihdam, konut ve sağlık hizmetleri, köylüler için toprak reformu, yaşlılar için emeklilik, parasız üniversite eğitimi, temiz enerji, bilim ve teknolojiye yatırım, herkes için adalet ve yolsuzluklarla mücadele vaat ederken, gelir adaleti için milyarderlerden daha fazla vergi alınacağını, halk yoksullaşırken orduya daha fazla bütçe ayrılmayacağını ve Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) ile de kesin barışın sağlanacağını söyledi. Petro milyonlarca Kolombiyalıya “Daha çok yolsuzluk, daha çok şiddet ve açlığın olduğu Kolombiya”nın yerine, refahın ve demokrasinin olduğu ‘Başka bir Kolombiya’ hayalini koydu, solun bütün renkleri bu hayali büyüttüler ve onca olumsuzluğa, ordunun “darbe”, sermayenin “işten atarım” tehditlerine rağmen “el birliğiyle” başardılar!

Otokrasi ve “yeni faşizm” karşısında geniş ittifaklar oluşturmanın hem doğru hem de mümkün olduğunu gösteren, krizin ve artan gelir adaletsizliğinin karşısında sosyal devleti ve kamucu politikaları koyarak başarılı olan Fransız ve Kolombiya solunun yayacağı ışık, umarım önce eylülde Lula ile Brezilya’da, en geç 11 ay içinde de Türkiye’de etkili olur ve “yeni bir dünyanın mümkün olduğunu” hepimize gösterir!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Necdet Saraç Arşivi