Geçmişini unutan velilere notlar ve bir yaz programı önerisi

Pandemi ile değişen çalışma düzeninde, daha çok okuyarak ve deneyimleyerek kendimi geliştirmeye çalıştığım alanların başında lise çağındaki öğrencilerin yetkinliklerinin nasıl geliştirilebileceği oldu. Bu alan içinde, özellikle 21. yüzyıl yetkinliklerine ve değişim hızı arttığı için adaptasyonun zorlaştığı yeni inovasyon ekonomisine geçişe odaklandım. Bu iki sene içinde, bir özel lisede her hafta 10. sınıflara verdiğim eğitimler ile geliştirdiğimiz müfredatı da deneme imkanım olduğu gibi velilerle de iletişime geçtiğim etkinlikler organize ettik. Bu eğitim ve etkinliklerden edindiğim çıkarımların sonucunda, lise çağında çocuğu olan velilere iletmek istediğim tespitlerim ve bir önerim olacak.

Kötü haberle başlayalım. Çocuklarınızın 21. yüzyıla hazır olmasının önündeki en büyük etkenlerden biri kendinizsiniz. Zorluklarla başa çıkma becerilerini, yaratıcı düşünme ve problem çözme kabiliyetlerini geliştirmeleri için ellerindeki kısa ve görece güvenli ergenlik dönemini, onlar adına o problemleri çözmek için vakit harcayarak ellerinden alıyorsunuz. Arkadaşları ve öğretmenleri ile yaşadıkları en ufak sorunları çözmelerine, çözemiyorlarsa yönetmelerine, yönetemiyorlarsa da kabullenmelerine fırsat verilmeden, risk almadan ve başarısızlıkla başa çıkmayı öğrenmeden büyüyor çocuklar. Bu konuyu benden çok daha uzman isimlerin uyarılarını ve sundukları çözüm yollarını araştırmanız için burada kapatayım ve daha önemli başka bir tespiti ve çözüm önerimi paylaşayım.

Özellikle çalışan ebeveynler olarak kendi geniş aile geçmişimizi unutarak, sanki bizden önceki jenerasyonlarda ailemizde hiç girişimci yokmuş gibi çocuklarımızı sadece beyaz yaka işlere girerlerse mutlu olacakları yanılgısıyla yönlendiriyoruz. Hepimizin aile geçmişinde onlarca yüzlerce girişimci var aslında. Bundan iki jenerasyon önce devlet adına hizmet, eğitim ve güvenlik sektöründe çalışmayan, doktorluk ve avukatlık gibi mesleki eğitim almamış hemen herkes, girişimci olarak hayatını kazanıyordu. Ya önce çıraklık yaptığı bir mesleği ve zanaatı vardı ve üretiyordu, ya bir becerisini hayatını kazanmak için geliştiriyor ve kullanıyordu ya tarımla uğraşan bir ailedeydi ya da ticaret ile uğraşıyordu büyüklerimiz. Başkası için maaşlı çalışmak çok yakın tarihte başlayan ve artık tek norm gibi gördüğümüz bir düzen aslında.

Özellikle aramızdaki üniversite mezunu ebeveynler bu girişimci kökleri çoğunlukla unutuyor ve çocuklarımızı içlerindeki doğuştan gelen yaratıcı değer yaratım becerilerinden uzaklaştırıyoruz.

Aslında onları, iş kurmanın zorluklarından ve algıladığımız risklerinden korumak için bunu yapıyoruz ama sonuç olarak fikirlerini denemelerine fırsat vermeden yetiştiriyoruz ve bu tavrımız onları, özellikle genel ekonomik buhran dönemlerinde daha da kırılgan yapıyor.

Kâr amacı güden şirketler ile çalışanlar arasında kolayca unutulan basit bir temel kontrat vardır:
Her çalışanın verdiği emek karşılığında aldığı maaştan daha fazlasını çalıştığı kuruma kazandırması gerekli. Aksi takdirde çalışana karşı kurumun hiçbir sorumluluğu ya da sözü yok günümüz düzeninde. Kurumlar düzenli olarak gelen kriz ve küçülme dönemlerinde öncelikle iş yükünü artırıp çalışan sayısını azaltma kolaycılığına kaçarlar.

Bu gerçeği deneyimlemiş olanlarımız ne yazık ki çoktur aramızda.

Hem bu deneyime hem de çalıştığı şirkette çoğunlukla mutsuz olmaya alışmanın verdiği eziyetin farkındayken bile ebeveynler olarak çocuklarımızı sadece çalışan olarak yetiştirmeye yönlendirmekten vazgeçmemiz lazım.

Çocuklarımızı, sevdikleri, yetkin oldukları ve global ekonomide talep görebilecek alanların kesiştiği değer yaratma alanlarına yönlendirmemiz gerekiyor.

40’lı yaşların üzerinde olan ebeveynlerin çoğu, ne yazık ki bu kesişme noktasına gelme çabasını emekliliklerine saklamayı öğrendi kendi anne babalarından.

“Aman evladım çalış, kazan şikayet etme, nasıl olsa sevdiğin şeyleri emekliliğinde yaparsın” diyen 50’li, 60’lı yaşlarında emekli olan kendi anne babalarımızdan çok farklı hayatlar yaşıyoruz ve bizim için zor görünen emeklilik dönemi çocuklarımız için belki de hiç gelmeyecek.

Hayatlarını, teknolojik ve ekonomik düzenlerin artan değişim hızına adapte olarak geçirecek çocuklarımıza, sevdikleri, iyi oldukları ve talep edilen alanlarda, ürün ve hizmet yaratma süreçlerine, yani kısaca girişimciliğin özüne yaklaştırmamız lazım.

Başarısızlıklardan korkmadıkları, doğuştan gelen bir becerileri olduğunu bildikleri, kendi eksik oldukları alanları bilerek, bu açıkları ekipler kurarak kapatmayı yani kendi hayatlarını yaratabilmeyi öğrenecekleri fırsatları vermeliyiz onlara.

Bu bakış açısıyla önümüzdeki yaz dönemi güzel bir fırsat.

Evet dinlensinler, okusunlar, spor yapsınlar ve senenin yorgunluğunu atsınlar ama bu vakti de girişimcilik özüne yaklaşarak değerlendirebilecekleri yaz programlarına da baksınlar.

Bu amaçla yarattığımız yaz programlarına www.sagehq.co adresinden ulaşabilir ve bizimle iletişime geçebilirsiniz. Herkese iyi tatiller.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ozan Sönmez Arşivi