İstihdamsız yüksek büyüme ve artan enflasyon: vals kısa sürdü

Pazar günü büyüme rakamlarını değerlendirdiğim yazımın sonunda enflasyon konusunu Pazartesi günü için ele alacağımı söylemiştim. Dünkü yazımda olduğu gibi bugünkü yazımda da Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerini esas alacağım. Tüm eleştirilere karşın TÜİK bu ülkenin resmi istatistik ve veri sağlayan kurumudur. Kurumlarımızın saygınlığı ve devamlılığı, kişi ya da gruplardan bağımsız olarak bu ülke için elzemdir. Yapılan hataları elbette belirteceğiz ancak kurumlarımızın itibarını yerle yeksan etme hatasına da düşmeyeceğiz.
Enflasyon konusuna geri dönersek bu konuyu iki başlık altında değerlendireceğim. Birincisi üretici fiyatlarının gelişimi, ikincisi ise tüketici fiyatlarının gelişimi başlıkları olacaktır. Elbette asıl meselemiz tüketici sepetindeki değişmelerdir. Ancak üretici maliyetlerindeki artışın gecikmeli olarak ve bire bir olmasa da tüketici fiyatlarını etkilediği, gerek gözlemler gerekse bu gözlemlere dayalı literatürün kabul ettiği bir gerçektir.
Dünkü yazımda bahsettiğim kredi genişlemesi sonucu açığa çıkan iç talep artışına dayalı büyümenin iki negatif etkisi olmuştur. Bunlar yüksek enflasyon ve yüksek cari açık. Yüksek cari açık ve enflasyonun artış trendine girmesi uygulanan döviz kuru/rezerv politikasına bağlı olarak TL’nin spekülatif para birimi olmasına ve sert değer kaybına yol açmıştır.
KURDAKİ DEĞİŞİKLİĞİN ÜRETİCİ FİYATLARINA ETKİSİ
Bu noktada kur- enflasyon ilişkisi yani döviz kurundaki değişmelerin enflasyon geçişkenliği devreye girmektedir. Literatür, döviz kurundaki değişmelerin tüketici fiyatlarına geçişkenliğinin (2-6) ay arasında olduğuna yönelik bulgulara sahiptir. Diğer yandan kurdaki değişmelerin üretici fiyatları üzerindeki etkisi hem daha kısa gecikmeye hem de daha yüksek geçiş katsayısına sahiptir. Aşağıdaki Grafik 1 kur artışının sonucunda üretici fiyatlarındaki ani yükselmeyi göstermektedir. Bu elbette firmaların bilançolarını bozacak bir gelişmedir. Artan maliyetlerin tüketici fiyatlarını ne boyutta ve ne sürede etkileyebileceği, mal piyasalarının rekabet yapısına ve talep fiyat esnekliklerine bağlı olarak değişebilir.
Ancak bu noktada çok daha önemli bir durum ise kurdaki volatilitenin yüksekliği ve para politikasının belirsizlik yaratmasıdır. Döviz kurunun artma eğiliminin hızlandığı yaz aylarında Merkez Bankası’nın uyguladığı örtük faiz artışları para politikası belirsizliğinin kaynağı olmuştur. Hem finansal sektör hem de reel sektör fiyatlama davranışlarını bozan bu belirsizlik arz tarafının talep artışına yeterli tepkiyi verememesinin ve dolayısıyla büyümenin tüketime dayalı olmasının en önemli sebeplerinden biridir diyebilirim.
Kur artışlarının tüketici fiyatlarına etkisi sadece üretici maliyetlerinin artışına bağlı olmayıp aynı zamanda tüketici sepetindeki ithal mallarının ağırlığına da bağlıdır. Bu durumda, Kasım ayı TÜFE de görülen %2,3 artışın sadece maliyetlerden kaynaklı olduğunu söylemek güçtür. Ancak yaz aylarında meydana gelen kur artışının gecikmeli etkisinin Kasım ayı enflasyonunu yükselttiğini söylemek yanlış bir ifade olmayacaktır. Nitekim Grafik 2 de görülen TÜFE artış hızı böyle olabileceği görüşümüzü destekler niteliktedir.
TÜFE’nin gelecek aylara yönelik eğiliminin ne olacağı ise sıkı para politikasının sürdürülebilirliğine ve salgının yol açacağı kısmi kapanmanın arz etkisine bağlı olacaktır diyebilirim. Parasal sıkılaştırmanın talep üzerinde, kısmi kapanmanın arz üzerindeki negatif yönlü etkilerinin hangisinin daha baskın olacağına bağlı olarak enflasyon artış ya da azalış yönünde eğilim gösterecektir. Eğer parasal sıkılaştırmanın yol açacağı talepteki azalma arzdaki azalmanın önüne geçerse enflasyon hızında azalma görülebilir. Aksi durumda arzdaki azalma talepteki azalmanın önüne geçerse enflasyon artmaya devam edecektir diyebiliriz.
Elbette küresel faktörlerde enflasyon eğilimi üzerinde belirleyici olacaktır. Örneğin petrol fiyatlarındaki artış kaynaklı negatif arz şoku arzdaki azalmayı artırabilir ve enflasyonun daha da yükselmesine neden olabilir. Yine küresel gıda fiyatlarındaki artış eğiliminin sürmesi de tüketici enflasyonunu olumsuz etkileyebilecek bir başka gelişmedir.
Arzdaki azalmanın önüne geçmek için genişleyici maliye politikası gerekmektedir. Bu politika hep söylediğim biçimde hane halkı, çiftçi ve KOBİ borçlarının tasfiyesi, gelir desteği ve verimli alanlara kamu yatırımları biçiminde uygulanmalıdır. Asgari ücretin makul seviyeye yükseltilmesi iyi bir başlangıç olabilir. Sağlıcakla kalınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Baki Demirel Arşivi