“Kentsel Dönüşüm Yasası” Geliyormuş

Güncel politikanın sığ sularında debelenirken susmamız, durmamız, yutkunmamız ve “Biz ne yapıyoruz kardeşim?” dememiz gereken bir nokta var. Çok uzak değil, yedi ay önce bir gün sabaha karşı bu ülkenin neredeyse dörtte biri yıkıldı, insanlar evsiz barksız ve çaresiz kaldı, bir tarih yok oldu. Cenazelerimiz battaniyelere sarıldı, çukurlara atıldı, üzerlerine iş makineleriyle toprak dolduruldu. Anamızın, babamızın, kardeşimizin, komşumuzun göçük altından yükselen feryatları karşısında biçare kaldık. Ocağımıza ateş düştü, umutlarımız da o ateşte kül oldu. Bugün iki milyondan fazla insanımız çadır ve konteyner kentlerde, eğitim, sağlık, asgari temizlik ve sosyal hizmetlerden uzak, çok zor şartlar altında hayatta kalma mücadelesi veriyor. 

Seçim öncesinde, özellikle bazı muhalif siyasetçilerin dekor olarak kullandıkları ve siyasi şovlarına alet ettikleri enkazlar kendi hâllerine bırakıldı. Öğrenilmiş çaresizliğimizle, üstelik yaşadıklarımızdan ders de almadan önümüze bakıyoruz. İşin kötüsü, turpun büyüğü (heybede) önümüzde; “Büyük İstanbul Depremi”… 7ay önce yaşadığımız felaketin sonucunda; manevi açıdan, ateş düştüğü yeri yaktı. Ekonomik açıdan ise ülkece biraz daha fakirleştik ama yıkılmadık! Oysa İstanbul için aynısını söylemek mümkün değil. Olası bir felaketin, bağımsızlığımızı tehdit edecek boyutlarda sonuçlarının olacağı konuşuluyor. 

Nuray Babacan, geçtiğimiz pazar günü Gazete Pencere’de, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile AKP kurmaylarının “Kentsel Dönüşüm Yasası” çalışmaları başlattıklarını ve önümüzdeki dönemde meclise getireceklerini yazdı. İsmi mega projeler ile müsemma AKP iktidarı; “Kanal İstanbul” gibi kentin yoğunluğunu iyiden iyiye artıracak, çevre düşmanı ve akıl dışı rant projeleriyle “kent ve insan” sağlığı odaklı politikaları aynı düzlemde nasıl buluşturacakmış, göreceğiz... Kent merkezlerinde yoğunluğun azaltılması planlanıyormuş, fazla olan nüfusu rezerv alanlara yönlendireceklermiş. Bu rezerv alanların “Kanal İstanbul” güzergahında olduğunu falan düşünmeyiniz. Bunun olabilmesi için öncelikle o arsaların “planlı sahipleri” olan Körfez sermayesinin, parti yandaşlarının ve rantiyeci fırsatçıların elinden alınması gerekiyor -ki sistemin işleyişine aykırı-... Bakanlık bünyesinde kentsel dönüşümle ilgili bir de başkanlık kurulacakmış. Daha önceleri bölgesel bazda kentsel dönüşüm ve altyapı birimleri kurulmuştu. Onlar kadük oldular demek ki, şimdi yenileri kurulacak.

Şimdiye kadar yazdığım deprem, şehircilik, imar yazılarımın tamamında, tedbir alınmasını zorlaştıran “popülist iktidar ve mülk fetişisti toplum” olgularının üstünde durdum. İktidarın popülizmi, bireyi salt seçmen olarak görmekle ve oy kaygısıyla hareket etmekle mündemiç. Mülk fetişizmiyse, kültürel kodlar itibariyle “bir yuva sahibi olma” idealiyle yetişen ve mülküyle maddi olduğu kadar manevi olarak da bağ kuran bünyeyi tarifliyor. İktidarda kalmayı, daha doğrusu iktidarın imkanlarını kullanmayı önceleyen, kent ve insan sağlığını ikinci planda gören, bilimsel boyutu göz ardı eden siyasi anlayış, doğal olarak soruna kalıcı bir çözüm üretemiyor.

Bu söylediklerimizi, yasa taslağındaki bir hüküm üstünden somutlaştıralım. Önceden 1 kişinin müracaatıyla yıkılabilen güvensiz yapılar, 1 kat maliki dahi istemese yeniden inşa edilemiyordu. Yeni düzenlemede yapının salt çoğunluğun kararıyla yenilenebilmesi üstünde durmuşlar, ancak –mülkiyet hakkına aykırı olacağı düşüncesiyle– “2/3 çoğunluk sağlanması hâlinde yapılabilmesi…” şeklinde karara bağlamışlar. Efendim neymiş; 2/3 çoğunluk sağlanması hâlinde 1/3’ün mülkiyet hakkı ihlal olmuyormuş da, salt çoğunluk sağlanması hâlinde muhalefet edenlerin (örneğin yüzde 49’un) mülkiyet hakkı ihlal oluyormuş. Hâlen çoğunluğu memnun etmenin ve seçmen kaybetmemenin derdindeler. 

Bu meselenin böyle kasaba kurnazlıklarıyla çözülemeyeceği aşikârdır. Konuyu mülk sahibinin inisiyatifinden çıkaran cesur yasalar dışında çözüm beklemek de ahmaklıktır. Tabii işin bir de inşaat denetimi ayağı var ki, başlı başına ayrı bir düzenleme gerekiyor. Neyse; çalışmaların resmiyet kazanmasını bekleyelim, sonrasında konuşmaya devam edelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi