Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

Kısa bir yazı

İnsan yapımı betonlar arasından süzülüp gelen ve asfalt üzerinde sadece ses izi bırakan yüzbinlerce adımın kararlı, caymaz, haklı yürüyüşünü hayal ediyorum. Kimse onlara “Nereye?” diye sormuyor. Çünkü biliyor. Siyasi tutsakların hepsini tutsaklıktan kurtarmak için yürüyorlar. Sessiz yürüyorlar. En önde hapis tutulan gazetecilerin çocukları, hemen ardında hapis tutulan siyasetçilerin, kamu çalışanlarının çocukları yürüyor. Kalabalık geriye doğru uzadıkça tutsakların eşleri, sevgilileri, anneleri, babaları görünüyor. Daha da geride bir halk yürüyor, haklı ve kararlı.

Yol boyunca insandan kaçmamış, gelmiş sunalar, tavus kelebekleri, puhu kuşları eşlik ediyor, yürüyenlere. Hatta, “Sadece yaşamak yetmez, dedi kelebek. Gün ışığı, özgürlük ve küçük bir çiçek de gerek” * diyerek eşlik ediyorlar. Biraz ileride küpeli yılan ve gelincik bile var. Onlar da biliyor; doğanın adaleti aktif olmayı gerektirir. Durursan, ölürsün. Yüzbinler yürürken bir şarkı, bir türkü mırıldanıyor. İnsana ait tüm duyguları kavramış türküler içinden birini seçmişler işte. Özgürlük kokuyor. O kokuyu bilirse yalnız meşe ağaçları bilir bir de yol boyunca alabildiğine bozkırlar. Longoz ormanları kuzeyde kaldı ama türküleri nerede olsa, kim olsa duyar. Değişimi fısıldayan, insanları bir araya getiren türküler yol boyunca… Bitmiyor… 

Hayal ediyorum. Halk yürüyor. Haklı ve kararlı. Halk kendinden daha büyük bir şeye bağlanmıştır, çünkü. Adalete! Adalet bir süreçtir, yürüyüş bir eylem! Her ikisinin birleşmesi insanın önce kendi içinde sonra çevresinde “adil olmayı” yaratır. O zaman senin gazetecin, benim gazetecim olmaz. Haksız yere hapis yatan gazetecilerimiz olur. Senin bölücü milletvekilin, benim milletvekilim olmaz, o zaman. Haksız yere hapis yatan milletvekillerimiz olur. 

İktidar, ikiye böldüğü toplumu daha kolay yönetebildiğini biliyor. Bölmeye başlamadan öncesinde biliyordu, üstelik. Aklımıza bir soru geliyor mu… Gelmiyor mu? Sorun yok. Aşağıdaki iki paragrafa davet ediyorum.

Ortaklaşıp Büyümek

Sokakta daha kolay ulaşırız, hakikate. Kent, uzaktan bakınca, fiziksel görünüşün kesinlik taşımadığı bir yerdir. Bulanıktır. Gizlidir. İnsan sokağa indiğinde durum değişir; tüm ağırlığı, çıplaklığı ile kendi bulamadığı gerçeği görür, orada. 

Ve ortaklaşır. Ve büyür. 

Hakikat tüm varlığıyla karşısında durmaktadır, işte! Adaletsizlik. 

Sokakta kulağınıza çalınan sesler adaletin nihai bir hedef olmadığını, adaletsizliği düzeltmek için bir ağıt olduğunu söyler. Bu bir varlık hali değil, bir eylemdir. İnsan bilir, adalet ancak adalet çöktüğünde gereklidir. O halde adalet, adaletsizlik durumu için bir araçtır. Ancak statik yani aynı kalan durağan bir varoluş hali olarak değil aktif bir varlık olarak tanımlanmalıdır. 

Adalet bir başkaldırıdır. 

İyi haftasonları… 

(*) Christian Andersen

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi