Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

‘Kuvvetli Bir Alkış’ eşliğinde “Sen de oyna herkes gibi...” 

Henüz doğmamışsındır ama doğacak olacağını bilme duygusunu anne karnında hissedersin der uzmanlar. Öyle ki her şeyden, bütün duygularından haberin olur ki senin kim olacağına dair ilk temeller anne karnında atılmaya başlar. Bu konuyla ilgili kitaplar okudum ama ilk bilgileri üniversitede değerli hocam Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu’nun Bilinçaltı İletişim dersinde öğrendim. Daha anne karnında başlayarak çocuğun her yaş evresinde büyüdükçe şekillenen bir karakteri oluyordu. Sevgi dolu, bencil, kıskanç, şefkatli, cinsel kimliği ve daha bunun gibi birçok özelliği sıralayabiliriz. Berkun Oya’nın ‘Kuvvetli Bir Alkış’ dizisi çıkış noktasını böyle bir mevzu üzerinden başlatıyor; anne, baba ve çocuk olmak üzerinden hikâyeyi geliştiriyor. 

Doğmak istemeyen çocuklarız belki de… 

‘Kuvvetli Bir Alkış’ doğmak istemeyen bir çocuğun gözünden kendi olamayan anne ve babanın hatta evlilik kurumunun sorgulamasını absürt ve aykırı bir şekilde yapıyor. Ortada büyümüş de küçülmüş bir çocuk, hiç büyümeyen bir anne, işine geldiği gibi hem büyük hem küçük olmaya sığınmış bir baba sürekli yer değiştiriyor. Toplumsal rol ve görevlerin de yüklenmesiyle varoluşsal sorun yaşayan, durumun içinde kalmaya çalışan ama başaramayan, kendisiyle de yüzleşemeyen bir aile görüyoruz. 

Bu sorgulatmayı o kadar iyi başarıyor ki Berkun Oya, mevzu çok derin olmasına rağmen işleme tarzından dolayı paralel bir dünya yaratıyor ve sanki dış göz olarak kalmamızı sağlıyor. Konuyu dramatik bir yapıda işleseydi ve klasik bir biçimde anlatsaydı sanki her birimiz ‘Keşke doğmasaydık’ hüznünde uzun süre kalabilirdik gibime geliyor. Bu hüznü de ara ara hissettiriyor elbette ama her bölümde ve bazı sahnelerde parça parça veriyor, yormuyor. Mesela dizide keşfettiğim Ahmet Özhan’ın söylediği ‘Hüzün’ şarkısı başlı başına insanın içine girdiği duygu durumunu ne güzel anlatıyor. Sonra boy aynasında insanlar demiyor da tekerlekli boy aynasında insanlar diyor, müthiş bir tespit! 

Hesap yapmakla geçecek bir ömrün içinde emzirmeyi bırakmayan anneler, sokaklarda gezen bir baba ve evde bekleyen anneye dönüşen kadın, ‘Dünyaya vizesiz geldim, vizesiz gideceğim’ diyen üst akıl bir çocuk, ülke gündeminin içinde sıkışmışlık, utanç duyduğumuz her şeyi partilerle örtmeye çalıştığımız bir ilişkiler sarmalı… 

İlk aşk, kıpırtılar ve bilinçaltında kurulan yeni anne ve baba adaylığı, aile kurma çabası… 

Sana iyi gelen şeyin zaman geçtikçe kötü gelmesi ne tuhaf bir yanılgı? 

 

“Ben bu hayata isteyerek geldim ve yaşamak istiyorum”

“Nereden geldik, nereye gidiyoruz ve ne yaşıyoruz?” sorusuyla geçecek hayatımız. Anne karnına istesek de dönemeyeceğiz, sadece çocukken içimiz ve dışımızın bir olduğu zamanları özleyeceğiz. Büyüdükçe kendimize kozalar örüp yalnızlaşacağız çünkü hiçbir zaman dış sesimiz ile iç sesimiz aynı olamayacak. Berkun Oya iki çocuğun diyaloğunda çok güzel özetlemiş zaten! Ahu, Metin’e şöyle cevap veriyor: 

“Doğduğun gibi geri dönmüşsün hani sonra yine çıkarmışlar seni, portakal mortakal bir şeyler anlatıyordun ya bende yok bu kafalar Metin. Ben bu hayata isteyerek geldim ve yaşamak istiyorum. Şimdi gidip ip atlayacağım izninle, sen burada ezik gibi oturma bence. Ya eve git ya da gel aramıza katıl, sen de oyna herkes gibi!” 

 

Berkun Oya’dan ‘Kuvvetli Bir Alkış Netflix’te yayında! 

Aslıhan Gürbüz bu rolünde de çok iyi, küçük çocuklar şahane oynuyor, Cengiz Bozkurt’un oyunu çok etkileyici. Cihat Süvarioğlu, karakterin güçlü olmasının da etkisiyle bir yıldız gibi parlıyor. Fatih Artman evet yine çok iyi ama Berkun Oya’nın diğer projelerindeki karakterleri hafızamızda yer ettiğinden olsa gerek yerine başka bir oyuncu görmek istedim. Berkun Oya’nın yaratıcılığını, kafasını, kalemini seviyorum ve emeği geçen herkese kuvvetli bir alkış gönderiyorum. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi