İ. Bülent Çelik

İ. Bülent Çelik

Oh be!


Erdoğan'ın  yeni ekonomik modeli ilan ettikten bir ay sonra Nebatiyi Bakan yaptığı Aralık 2021'de, enflasyon yüzde 21.31, Dolar 12.90 TL'ydi.
...
Göreve geldikten bir ay sonra "..bi uyuyun 6 ay sonra uyanın, göreceksiniz, çok farklı noktalara gideceğiz!" dediğinde, enflasyon TÜİK'e göre yüzde 36.08 olmuştu bile.
...
Allah biliyor, biz uyuyamadık!
Ama Sayın Bakan mışıl mışıl uyumuş olmalıydı ki altı ay sonra enflasyonun iki kat arttığına şahit olduk.
Üstelik de "Her ay nasıl düştüğünün göreceksiniz!" derken göz göre göre 6 ay sonunda tüketici enflasyonu yüzde 73 olmuştu..
Dolar da 16.50'yi bulmuştu.
...
Sanki bunlar hiç olmamış gibi, ekranlardan, “2023 seçimlerine tek hane ile gideceğim” sözünü vermekte hiçbir beis duymadı Bakan Nebati.

Söz verdiği tarih geldiğinde gerçek enflasyon yüzde 105'i, dolar ise 22 TL'leri gördü.
Üstüne üstlük, ilk kez eksi döviz rezervine düşen devletin KKM ile vatandaşın sırtına yükleyeceği ilave faiz yükü 100 milyar TL’yi geçti.
...

Güya bu işin kompetanı olduğuna inandıkları için, aslında tekrar günah keçisi yapmaya karar verdikleri ve daha önce döve döve gönderdikleri Mehmet Şimşek’i yalvar yakar yeniden iş başına getirdiler.
Hangi Mehmet Şimşek’di bu?
Vaktiyle Erdoğan’ın:
“Bunlar Halk Bankası’nı dolandırıyorlar, başlarında bu Mehmet Şimşek var!” dediği;
Bahçeli’nin, “Kiralık şahıs!” olarak nitelediği;
Nebati’nin:
“Sen kimsin yaa! Beni İngiliz vatandaşı bir maliyeci ile karşılaştıracaksın!”
diye aşağıladığı Mehmet Şimşek! 

Mehmet Şimşek, devir teslim töreninde, bütün dünyanın gözü önünde, seleflerine, “intikam soğuk yenen bir yemektir!” dercesine  ‘şamar atar gibi’ bir cümle sarf etti!


Ne dedi?:
"Türkiye'nin rasyonel zemine dönmekten başka bir seçeneği kalmamıştır!"

...

Beni gönderdikten sonra uygulamaya başladığınız, "Faiz sebep, enflasyon neticedir!" teorisi rasyonel zeminde değildir demeye getirdi!

...

Peki bu ‘rasyonel zeminde değil’ ne demek?

TDK sözlüğüne göre 'akla uygun olmayan' demek!
‘Akıl dışı’ demek!

...
Nebati'nin, 2021 kasımından bu yana ballandıra ballandıra uygulamacılığını yaptığı  Reyiz'in üzerine kitap yazdığı ekonomik modelinin "akıl dışı" bir model olduğunu Mehmet Şimşek daha ilk mesai gününde tescilledi. İşin garibi kimse itiraz etmedi.
E, ilk günden beri, gerçek ekonomistler,  bu uyduruk teori ‘akıl dışıdır’ demiyor muydu?

...
Laf aramızda, öyle olduğunu aslında Nebati de çok iyi biliyordu!

Bunu nereden anlıyoruz?
Görevi devrederken, bir cendereden kurtulan mahkum edasıyla "Oh be!" demesinden!

Vatandaşa gelince, her mikrofonu eline aldığında, tablonun ne kadar güzel olduğu, hikayesini anlatacaksın, ama bu “güzel tabloyu” Mehmet Şimşek’e devrederken “Oh be!” diyeceksin!

‘Oh be’ymiş!
Payı mayı yok!
Aldığınız maaşın benim payıma düşen her bir kuruşu, zehir zıkkım olsun!

Samsun’un Seli Bitmez! 


“İyiyiz iyiyiz Munisecim.. 

Bizi merak etme!.. Biz biraz yüksekteyiz! 
Bize güzel bir yaz yağmuru yağdı. Saksılar için su doldurduk.
Sonra biraz yağmurda yürüdük.

...

İnce bir yayla pusu içinden filtrelenmiş, uzaktan kıyıları gittikçe yeşil ve sarı degradeler yapan Karadeniz’i seyrettik. 

...

Ama telefonu, sosyal medyayı bi açtık ki, açmaz olaydık! 
Aşağıdaki, kent merkezinin düz yerlerini yani aslinda ovalarını sel basmıştı. 

Araçlar, yollarda yüzüyor, insanlar korkuyla sığındıkları yerlerde bekleşiyordu.

Bu, su baskınına uğrayan yer aslına bakarsan bir ‘Mezopotamya’ idi. 

Yani Latince "iki nehir arası" demek.
“Kızılırmak ve Yeşilırmak’ın Mezopotamyası.”

İki büyük nehrin, denizle savaşı.
İki nehrin, iki yandan, elbirliği ile bin yıllar süren bir çabayla, çamurlu suları, alüvyonları taşıyarak denizi doldurmayı sürdürdükleri verimli bir ekim dikim alanı.

Ve zaten bu mümbit mezopotamyalar işte böyle oluşurmuş. 
Büyük yağmurlarla, büyük sellerle.  

...

Nedense birden biz de korktuk.
Korkudan eve kaçtık. Bütün pencereleri kapattık.

...

Oysa dışarıda yağmur çok güzel yağıyordu. Aklımız dışarıda kalmıştı.

Çimenlerin arasında sümüklü böcekler dolaşıyordu. 

...

Aslında herkesin evi bizim evin olduğu yerlerde olsaydı, hep birlikte Heidi ve dedesi gibi, yagmur altinda "trololloo.. oi..oi.. trolololloo!.." diye dans ederek, ne kadar çok eğlenecektik…”

Sığınmacı olayının şakası yok!


Konu ciddi.

Şakaya gelir bir tarafı yok! 

Türkiye’de, 112 ülkeden kaçak insan var.

Resmi kayıtlara girmiş 5 milyon sığınmacı bulunuyor.
Bu sayı Kılıçdaroğlu’na göre 10 milyon, Ümit Özdağ’a göre 13 milyon.

Yine resmi kayıtlara göre yabancı sığınmacıların 3,5 milyonu Suriyeli.

Suriyelilerin ne farkı var, neden ayırıyorsun diyecek olursanız söyleyelim. 

Diğer ülkelerden gelenler ağırlıklı 15-30 yaş arası tek başına genç erkeklerden oluşuyor. 

Suriye’den gelen sığınmacılar ise aileleriyle geliyor. Hızlı nüfus artışıyla demografik yapıyı kısa sürede değiştirme yeteneğine sahip bir topluluk.

İlay Aksoy, konuyu en sıcak takip eden uzmanlardan biri.
Demokrat Parti Göç ve Sosyal Politikalar Başkanı.

Ekranlarda Türkiye’deki Suriyelilerle ilgili bazı rakamlar ve bilgiler veriyor.

Türkiye’deki Suriyelilerin yaş ortalaması 22.
Suriye’nin genç nüfusu Türkiye’ye akmış!

Bunların 900 bini asker kaçağı.


Gelenlerin hatırı sayılır oranını Suriye’de suç işlemiş kişiler oluşturuyor...

Beşar Esad bu kesime yönelik 20 tane af çıkardı. Bunların 4’ü askerliğe ait 16’sı ise terör ve diğer suçlara ilişkin.

Ancak bu affa muhatap hiçbir suriyeli geri dönmedi.

Bırakın yeni gelenleri, 12 yıldır Türkiye’de olanlar bile Türkçeyi öğrenmiyorlar. 

Nedeni sorulduğunda asimile olmak istemediklerini belirtiyorlar..

Sığınmacı Suriyeli kadınlarda ortalama doğum yapma yaşı 15.
Türkiye’de bu yaş 29.
Suriyeli kadınlar, Türk kadınlarının doğum yapma yaşına geldiklerinde, ilk çocukları da doğum yapma yaşına gelmiş oluyor.
Dolayısıyla çoğalma hızları bize göre birkaç kat hızlı.

Devlet Suriyelilere 15 yaşında fakirlik desteği veriyor. Türkler için bu yaş 18.


Suriyeli çocuklar burslardan yararlanmak için okula kayıt oluyorlar ama devam zorunluluğu olmadığı için okula gitmiyorlar. 

Ancak yıl sonunda karne alıp, diploma alıp, burs yardımı almaya devam edebilmek için meslek liselerine kayıt yaptırabiliyorlar.…


Kendi mafyaları var. Kendi kayıt dışı ekonomileri oluşuyor.

Destek alarak kendi kayıtsız, vergisiz sektörlerini geliştiriyorlar.

Suriyelileri yoğun olduğu gettolarda, sokaklarda çatışmalar, sorunlar filizlenmeye başladı.

Sadece doğu illerinde değil, Türkiye’nin her yerinde polisin mesaisinin ağırlıklı bölümünü bu filizlenen sorunlara yetişmek oluşturuyor.
Polis de bu yüzden mutsuz!


Eğitimsiz, işsiz ve hızla çoğalan bu yapıların, yakın gelecekte ülkenin başına açacağı dertler ayan beyan ortada.
… 

İleride demografik dengesizliğe dönüşecek bu yabancı istilasını savunmak kime ne kazandıracak. Bu “göz göre göre lades!” neden?

Bunun cevabını almak için “Yeni Türkiye Yüzyılı” teorisini takip edin!

1923’te kurulan Atatürk Cumhuriyeti’ne nokta konulup, ümmete dayalı bir yeni cumhuriyet inşaa edilmeye çalışılıyor.
Bunun için ümmet lazım!


Evet, tıpkı “faiz sebep, enflasyon sonuç” gibi boş bir teori, tıpkı Kanal İstanbul gibi geleceği olmayan bir proje.
Ama verdiği zarar gerçek!

Lamı cimi yok!

Suçlusu belli!
Ama vebalin bir bölümü, sandığa gitmeyen 11 milyon seçmen içindeki “Ben demokratım!” diyenlerin boynunda…

Kayıpdaş!


Bay Kemal’e oy veren vermeyen, tanıdığım emeklilerin neredeyse hepsi sessiz bir hüzün içinde.
Öyle ya, Kurban Bayramı kapıya dayandı..

Herşey yalan bu gerçek!
Bay Kemal’in Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetmesiyle, emeklinin 15 bin TL bayram ikramiyesi uçtu gitti!
Hele karı koca emekliyse, al sana bir batında 30 bin lira!…
Bayrama buhur katan cinsinden!

Lakin sadece emekli kaybetmedi.
Bay Kemal’in kendisi de Cumhurbaşkanı adayı olmak suretiyle koskoca bir 73 bin 379 TL aylık milletvekili maaşını kaybetti.

Kazansaydı “kazan-kazan” olacaktı.

Kazanamayınca “kaybet-kaybet” oldu.

—  

Önceki ve Sonraki Yazılar
İ. Bülent Çelik Arşivi