DUNYA DIŞINDA BİR GELECEK

Yılın son yazısı. Adettendir; geçmiş yılda türemiş bir takım eğilimlere göz atmak gerekir. Gelecek yılda bizleri neler beklediğine dair birkaç fikir vermem belki de beklenendir. Size bunları anlatmam iyi olabilirdi. Diğer yandan anlatabileceklerimin tümü aslında geçmişin te kendisi. Oysa dünya, artık iyiden iyiye başka bir geleceğe koşuyor.

Geleceğimiz üzerine türlü tahminler var. Bu tahminleri önemseyenler ve önemsemeyenler var. Bırakın tahminleri, geleceği hakkında kaygılanmaktan başka hiçbir şekilde bu kavramı yaşamlarına dahil etmeyenler var.

Forbes dergisinin “25 Aralık 2021 tarihine göre” şeklinde altını çizerek belirttiğine göre 197 milyar dolarlık bir servete sahip Jeff Bezos, “Yapmamız gereken tek şey geleceğe yaslanmaktır” diyor ve ekliyor: “Dünya sizin etrafınızda sürekli değişirken ve özellikle son zamanlarda olduğu gibi sürekli size karşı tarafta değişim gösterirken!” Ben Bezos gibi düşünüyorum. Evet geleceğe yaslanmalıyız.

Kapitalizmi iyi kullanmış, hatta onun suyunu çıkarmış bir girişimci, yani yaratıcı bir akıl Bezos. Kimsenin aklında pek yokken 1992 yılında kurduğu ve 97’de halka arzettiği çevrimiçi alış veriş yatırımı bugün dünyanın dinamiklerini değiştirdi ve onu bu gezegenin en zengin isimleri arasına konumladı. Bezos sadece bu gezegenin değil, görünen o ki, evrenin de en zengin insanlarından biri olacak.

GELECEĞİMİZ ŞİMDİMİZDİR

Bugünlerde hemen herkes uzay kelimesinin yanına mutlaka Elon Musk ismini yerleştirirken, Bezos da sessiz sedasız Blue Origin isimli firması ile uzay yatırımlarını sürdürüyor. Uzayda milyonlarca insan için koloniler kurmak onun 80’lerdeki hayali imiş (Miami Herald gazetesi, 1982). Eminim pek çoğumuz çok da uzak olmayan gelecekteki uzay deneyimimizin bu iki isime ait bir gelişim olduğunu önemsemeyecek, o gün geldiğinde sanki tarihteki pek çok değerli buluş ve girişim gibi hayatlarımıza konuvermiş doğal bir “şey” gibi benimseyecek.

Her yenilikçi ve yaratıcı hareket gibi, Musk ve Bezos tarafından bugünlerde yapılan tüm girişimlere muhalif olan bir kesim de var elbet. Pek çoğu küçük ölçeklerdeki birtakım sorunlara işaret ediyor ve eminim haklı tartışmalar da doğuyor. Medeni dünyanın en belirgin özelliği, muhalefetten, rekabetten, felaketten çıkarılan dersler ve bu derslerin uygulamaya hızla geçerek bir daha aynı deneyimlerin tekrarlanmaması. Gelişim böyle sağlanıyor. Bezos ve Musk üzerindeki bu kitlesel baskı, onları girişimlerinde daha etik olmaya ve kimi zaman de hesap vermeye zorluyor.

Bu ilginç çağa tanıklık ettiğim için kendimi çok şanslı sayıyorum. İnsanlığın nihayet yerküreden kurtulup evrene açılması deneyimi, kendi adıma beni oldukça fazla heyecanlandıran bir gelişim.

Muhalif sesler Blue Orign ve SpaceX ‘in tüm aksiyonlarını didik didik inceleyip onlara karşı söylemler üretirken, diğer yandan bu iki firma ve ardındaki iki isim birbirlerine karşı da büyük muhalefet sergiliyorlar. Aralarındaki rekabet, gelişimi tetikleyen ve hızlandıran en önemli faktör. Bu rekabet sahnesinde Musk, izlediğimiz ölçüde kendine has popülist yaklaşımları ile sürekli olarak bu gerginliği toplum önünde sergilemeyi tercih ediyor. Bezos kariyerini dataya ve teknolojiye dayalı girişimlerle yükseltmeye çalışırken, Musk çoktan milyonlarını sayıyordu. Uzay girişimlerinde Blue Origin’den bir adım önde olmanın avantajını her zaman Bezos’a gönderme yaparak kullanıyor. Bezos’a karşı tavrı çoğunlukla küstahlık, aşağılama, alaycılık ve kimi zaman da belden aşağı espriler içeriyor.

Bezos ise, uzun zaman önce Musk‘a bu kadar açık seçik göndermeler yapmayı ve cevap vermeyi bıraktı.  Bunun yerine Musk‘ın NASA’nın kaynaklarını kullanma biçimini eleştiren protestoların sesi olmayı tercih etti ve Amerika Birleşik Devletleri’ni adil olmaya davet etti. NASA’ya karşı açtığı dava sonrasında işler biraz askıya alındıysa da, Musk yine yolunu buldu ve mahkeme Musk-NASA işbirliğini devam ettirdi. Musk’ın Mars denemelerinden hemen sonra, bu girişimin Mars gezegeninde bir kolonileşme yaratacağını en yüksek ses ile ifade edenlerden biri yine Bezos oldu. Hatta bir konuşmasında Musk‘ı şu şöyle eleştirdi: “Gidip Everest’in tepesinde bir ay geçirsin, ki orası Mars’a göre cennettin arka bahçesi sayılır!” Musk ise bu yıl milyarderler listesinin en tepesindeki isim olarak Bezos’a yine takılmaktan geri durmadı ve “Ona bir arkadaşı olarak tavsiyem, Jakuzi’de geçirdiği zaman yerine, Blue Origin’de daha çok zaman geçirsin ve oraya daha çok para harcasın!”

Size bu iki isim arasındaki ilişkiyi, olabildiğince özet bir biçimde aktarmaya çalıştım ve sanıyorum bu tatlı gibi görünen sert rekabet hakkında bir fikriniz oluştu. Buna değinmemin sebebi, pek çoklarımızı ilgilendirmeyen bu çalışmalarının tümünün aslında geleceğimizi şekillendiriyor olması. Yakın gelecekteki tüketimlerimizi de uzak gelecekteki yaşam formlarımızı da bu iki ismin başını çektiği bir dizi girişimler ve ilişkiler ağı tasarlıyor. Bir asır sonra, Netflix’te ( evet muhtemelen halen Netflix izleniyor olacak!) bugün bizlerin Edison’un hayatını izlediğimiz gibi, belki de Musk ve Bezos atışmasını ve başroldeki NASA’nın çalışmalarını arşivleyen belgeselleri yeni nesillere sunacaklar. Çünkü geleceğimiz şimdimizdir.

İşte o nesiller, muhtemelen bu uzay araçlarına, o araçlardaki metal alaşımlara, özel plastiklere, o araçların aerodinamiğine, tasarımına bakıp anlam veremeyecekler. Onlara göre bir hayli ilkel olan bugünkü insanlığa şaşkınlıkla bakıp, tarihlerini öğrenmeye çalışacaklar. Film hep aynı aslında.

DENEK TOPLUMU

Tek bir su damlasının bütün okyanus hakkında fikir verdiği gibi, tarihimizden bugüne dek yaşananlar aslında nereye gittiğimizi de tüm çıplaklığı ile ortaya koyuyor. İnsan türünün çok azı bir Bezos veya Musk olma azmini ve kıvılcımını kendinde buluyor. Çok azı böylesine bir tutku ile yaşamlarını ve servetlerini böylesi konulara adamayı tercih ediyor. Kalanların bir kısmı böylesi bir yaşamın imkansızlığı için bahaneler üretiyor. Bir kısmı ise örneğin Bezos-Musk arasında yaşananlar ve bu rekabetin doğurduğu atışmalarındansa, sabah kuşaklarında yayınlanan ve aile içi dramalarla, özel iişkileri irdeleyen gereksiz yapımlarla beyinlerini uyuşturuyor.

Devletlerin ve süper güçlerin çok sevdiği bu kitleler, şimdide olduklarını sanan, ancak sadece geçmişte yaşanan bir dizi olayı anlatarak, dinleyerek, o olayları toplumsal değer yargıları içinde değerlendirerek bugünde değil sadece sanal bir geçmişte yaşayan insanlar haline dönüşüyorlar. Bırakın bir konu için azimle ve tutku ile çalışma azmine ve tutkusuna sahip olmayı, düşünme fonksiyonları bile onlar fark etmeden kendilerinden alınmış geleceğin denekleri haline dönüşüyorlar. Televizyon ekranındaki sabah kuşağı programlarının, TikTok videolarının veya benzeri her türlü aracın bu biçimde şuursuzca kullanımı, bana göre işte bu denek toplumunu yaratıyor.

Bu denekler, birileri onlara aya gidebileceklerini söylediğinde, sorgulamadan bu hayal ile yaşamaya başlayabiliyor. O sırada ne bankadaki borçlarının ne de yazın memlekete gitmek için daha da borçlanacak olmalarının bir önemi yok: Ay güzel bir yer; Rabbimizin izni ile oraya da gideriz gerekirse. Gitmenin hayali ile coşmakla, götürene odaklanmak.. Başka bir deyişle denek insan olmakla düşünen insan olmak, böylece ortaya çıkıyor.

ARTIK İKİ GELECEK VAR

Geleceğimizi düşündüğümüzde, artık her zamankinden daha fazla olarak bu düşünceyi farklı boyutlarda düşünmeliyiz. Biri, bugüne dek bildiğimiz evimiz olan yerküremizin geleceği. Tasarım çalışmalarına baktığımızda bu yıl da pek çok iyi haber, başarılı gelişme, yüzlerce makale, konferans, bildiri ve proje daha iyi bir dünya ideali için didindi durdu.

Sorumlu üretim ve tüketim, bu bakış açısına hizmet edecek bir tasarım anlayışı için yaşanan büyük dönüşümde sanıyorum tüm yaratıcı sektörler ve üreticiler artık uzlaştı. Elden gitmekte olan dünyayı kurtarmak için insanlığın zaten pek de başka bir opsiyonu yok. Duyarsızlıklarına devam eden hiçbir kuruluşun, kentin, ülkenin sürdürülebilirliği yok.

Diğer bir boyutta ise, gelecek yerkürede değil, bu evrenin boşluklarında şekilleniyor. Ay’da ve muhtemelen Mars’ta ve diğer gezegenlerdeki yaşam, 2022’den itibaren çok daha sıklıkla konuşacağımız bir konu haline gelecek.

Yeni yeni öğrenmeye ve deneyimlemeye başladığımız bu yaşam formları, yeni tasarım anlayışları ile birlikte geliyor. Tasarımcılar başta olmak üzere tüm yaratıcı insanların ve girişimlerin, bu başka evrenlerde ne giyeceğimiz, ne yiyeceğimiz, nasıl mekanlarda yaşayacağımız, nasıl araçlarda seyahat edeceğimiz gibi konu başlıkları ile eski dönemlere göre daha içli dışlı olması gerekiyor.

Tüm tasarım okullarında eskiden uzak bir gelecek olarak görünen bu tür dünya dışı senaryoları için tasarım fikirlerinin daha çok geliştirilmesi, proje olarak verilmesi gerekiyor. Yine bu alanlardaki akademik yapının, teknoloji alanındaki ve uzay araştırmaları yapan yapılarla daha iyi ilişkiler içerisinde bulunması gerekiyor. Ürün tasarımcısının kod yazmayı, mimarın kimyayı belki de su içer gibi bilmesi gerekecek. Kurgusal tasarıma ayrılan zaman belki stüdyo derslerine ayrılandan daha çok olmalı. Evet bugünlere dek KOBİ’lerle sağlanan tasarımcı işbirliklerindense, sözünü ettiğim bu yeni geleceğe yüzümüzü çevirmemiz gerekiyor.

Space X ve Blue Origin, rekabetleri içerisinde en çok yetenek avı konusunda zıtlaşıyor. Musk, Bezos’u sık sık çalışanlarına iki misli ücret vaat ederek çalışanlarını ayarttığı için eleştiriyor. Söz konusu girişimler sadece bilim insanlarının ve mühendislerin yaratabileceği bir karma değil; uzaydaki yaşamın her alanı tasarımcı aklına ve düşüncesine ihtiyaç içerisinde. Bu gelişmeleri takip edenler, içinde bulunmak için azimle ve çok çalışanlar geleceğin ta kendisi olacaklar. Tekrar etmeliyim, geleceğimiz aslında şimdimizdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Özlem Yalım Arşivi