CHP Kurultayı, Kılıçdaroğlu’na ne mesaj veriyor?

CHP, son yıllara kadar kendisi muhalefette fikri iktidarda olan bir partiydi. Bu özelliği itibariyle MHP ile benzeştiği söylenebilir. “Atatürk’ün Kurduğu Parti” ifadesi bu dönem dâhil her dönemin değişmez sloganıydı. 1980 Darbesi sonrasında kapatılsa da bürokrasideki ağırlığı devam etti. Devlet Partisi rolünü AKP’ye kaptırana kadar geçen süreçte muhalefet olmak müstahkem mevkiiydi ve parti genel başkanları nezdinde de mesele edilmedi. %25 ulaşılabilecek üst sınırdı ve daha iyisi olamazdı. Sağ eğilimli olan toplum hiçbir zaman CHP’yi iktidara taşımazdı, nafile çaba sarf etmeye gerek yoktu. Esasen iktidara yaklaşmak, partinin ideolojik çizgisinden uzaklaşmakla mümkündü. Sosyal Demokrat ve Halkçı çizgisiyle ezber bozarak iktidar olan karizmatik lider Ecevit bile parti içi hiziplere dayanamayıp uzaklaştı. CHP yine konforlu muhalefet alanına geri döndü.

Kılıçdaroğlu dönemine de haksızlık etmemek gerekiyor. Parti bu dönemde ulusalcı devlet partisi kimliğinden uzaklaşarak toplumun sinir uçlarıyla oynayan geçmiş hataları ile iç hesaplaşmaya girişti. “Helalleşme” stratejisinin rüknünde bu hesaplaşma vardı. Kılıçdaroğlu partide bir dönüşümü başardı diyemesek de başlattı. Kendisi bugünleri böyle hayal etmese de, kendinden sonra gelenler için bir zemin hazırlamış oldu.

Politika, Türkiye’de girildiği kadar kolay çıkılabilen bir müessese değil. Kılıçdaroğlu da çok sayıda seçim mağlubiyetine ve sonunda parti içi muhalefet ile devrilmesine rağmen vazgeçmemekte ısrar ediyor. Sevimsiz de olsa bu bir tercih, eleştirilebilir ama yargılanamaz. Ancak… Bırakmamakta ısrar etmenin normal yolları var. Kurultayda Özel’e rakip olabilir ve delegasyonu ikna etmeye çalışabilirdi. Tabii bu vakitten sonra bunun imkânsız olduğunu bilecek kadar şuur sahibi olduğundan böyle bir işe girişmedi. Ve maalesef birçok siyasetçi gibi Erdoğan’ın kendisine sağladığı imkânlardan faydalanmayı seçti.

Kılıçdaroğlu geçtiğimiz hafta bir video mesaj yayınladı ve özetle CHP’nin adının yolsuzlukla anılamayacağına yönelik şeyler söyledi. Önceden de “partisinin ‘arınması’ için üstüne düşen bir vazife olur ise buna hazır olduğunu” ifade etmişti. Kılıçdaroğlu sözüm ona “adalet” için Ankara’dan İstanbul’a yürüyerek hak aramış bir lider... Ve Türkiye’nin o günün koşullarındaki adalet sorunu ve gereksinimi ile bugünkü adalet sorunu ve gereksinimi arasında bir fark yok. O gün de iktidar tahakkümü altında olan taraflı yargıdan rahatsızlık duyuluyordu, bugün de... O gün de adalet mekanizmasının kişiye göre çalıştığından şikâyet ediliyordu, bugün de aynı dertten muzdaribiz.

O günlerde bu saiklerle ülkedeki hukuksuzluklara bayrak açan ve bunu yaptığı yürüyüş ile simgeleştiren Kılıçdaroğlu bugün adalet önünde hesap vermekten, aklanmaktan falan söz ediyor. O günden bugüne hayatımızda ne gibi değişiklikler olduğuna bakalım. İktidar aynı iktidar... Ülke aynı “güçlü ve de karizmatik lider”(!) tarafından idare ediliyor. İktidarlarının ilk yılları haricinde de adalet sicilleri bozuk. Bu tespiti yapmak için teknik detaylara girmek ve derinlemesine hukuk bilmek gerekmiyor. AİHM ve AYM kararlarının uygulanmaması gibi veya benzer davalar için farklı kararlar verilmesi gibi objektif gerçekler gözümüzün önünde duruyor. Derinlemesine bilgi sahibi olmak isteyen toplum kesimi için de Adem Sözüer veya Fikret İlkiz gibi değerli hukukçular anlaşılabilir bir dille ne olup bittiğini yazıp çizip anlatıyorlar. Yani yoruma açık bir şeyden bahsetmiyoruz. Velhasıl Kılıçdaroğlu böyle bir yargıdan medet umarak “Mutlak Butlan Davası” ile partinin başına geçmeyi murat ediyor.

Diyelim ki böyle bir şey gerçekleşti ve Kılıçdaroğlu partinin başına geçti. İstanbul’da Gürsel Tekin’in pozisyonu ne ise, rekabetten kaçarak partinin başına geçecek olan Kılıçdaroğlu’nun durumu da aynı olacaktır. Toplum nezdinde zarar gören imajı daha da gerileyecek, üstüne parti irtifa kaybedecektir. CHP yine tarihi kaderine mahkûm olacak ve müstahkem muhalefet mevkiine çekilecektir.

CHP, son yerel seçimler ile tahmin edilemeyen bir yükseliş yakaladı. Ülkedeki kırk küsur yıllık genel siyasi eğilimi değiştirdi ve önemli büyükşehir belediyelerinin tamamını kazandı. Tesadüf bu ki Kılıçdaroğlu’nun medet umduğu adalet mekanizması (iktidar); yalnızca CHP’li belediye başkanlarını görevden alarak ve tutsak ederek hem itibarsızlaştırmaya, hem de demokratik seçimler ile yapamadığını devlet gücünü kullanarak yapmaya çalışıyor. CHP kurultayının neticesi, iktidarın yaptıklarına karşı konmuş net bir tavırdır. Umarım Kılıçdaroğlu da bu realitenin farkına varır ve itibarını daha fazla zedelemez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi