Aysu Uzer
Yumurta kırılır, köpek havlar: Her şey olması gerektiği gibi görünür
Bursa Edebiyat Festivali vesilesiyle Bursa’ya gelince, kentin kültür-sanat etkinliklerini bir süre daha yakından takip edebilme isteğiyle dönüşümü öteledim. Bu sezonda Nilüfer Kent Tiyatrosu, “Bir Kumarbazın Ölüm Kılavuzu”, “İlk Bakışta - Prima Facie”, “Lüküs Hayat”, “Kaza, Köpek, Kahvaltı ve Yumurta” ve “ŞVAYK” oyunlarını sahneliyor. Ben de bulduğum ilk fırsatta hemen “Kaza, Köpek, Kahvaltı ve Yumurta”yı seyrettim.
Kaza, Köpek, Kahvaltı ve Yumurta
Aslı Ekici tarafından “NKT Oyun Yazma Programı” kapsamında 2022 yılında yazılan, yönetmen koltuğunda Gökhan Kum’un oturduğu oyun seyircisine soruyor: Kendin dışında biri olabilir misin? Ayşe Gülerman Kum, Batuhan Pamukçu, Mesut Özsoy ve Rabia Zehra Şafak’ın canlandırdığı Kadın, Genç Kadın, Adam ve Çocuk’un; Kasiyer, Diğer Çocuk ve Köpek ile kesişen yaşamları, göz kamaştıran bir dekor ile sahneye taşıyor. Dekor tasarımı için Burak Etöz’ü, ışık için Cem Yılmazer’i tebrik etmeden geçmek istemem. Elbette, sadece yürüyen bantlarla çerçevelenmiş sahnenin üstüne yerleştirilmiş çokgen ayna ile kırılmayı somut olarak görebilmemizi sağlayan muazzam dekor değil, Derya Bölükemini imzalı ses tasarımı da parçalanmışlık hissini -en derin biçimde- aktarmada son derece başarılıydı.
Kısır bir döngünün içine yürüyen bantlarla sıkıştırılmış bu dört karakter, çıkmak için ne tarafa yönelirlerse orada ayaklarından tutup kendilerini döngünün başına atan bantlar ve kendileriyle göz göze gelmelerini imkânsız kılan devasa aynanın altında, hem kendileri hem de birbirleriyle olmaya mecbur bırakılmış. Çok yakından tanıdığımız bir mecburiyet, değil mi?

Herkes Çok Tanıdık
“Çok şükür, her pazar bir aradayız. Torunum da böyle alışacak…” diye düşünen Kadın’ın dizleri ağrıyor, hafta sonu boyunca ödevini yapmayan Çocuk pazar akşamı huysuzlanıyor, Adam uzaktan kumandayı bulamıyor, Kasiyer market rafları arasında sinir krizinin eşiğine geliyor. Kısacası bu hikâyede tanımadığımız birileri yok. “Ailelerin çoğu birbirine çok fazla benzer” diyen oyun, hepimizin fevkalade aşina olduğu bir pazar gününe seyirciyi hapsediyor. Açık konuşmak gerekirse, uzun zamandır merak ettiğim oyunun bu denli şaşırtacağını ve hayranlık uyandıracağını tahmin edememiştim. Belki, Kadıköy ya da Cihangir’de bodrum katlara inip seyredebileceğimiz bir deneysel- avangard oyun olabilirdi bu duyguları yaşatan. Dolayısıyla tekdüzelikten çıkıp seyirciye yeni deneyimler yaşatması ile bu kentte fark yaratan ekibi kutluyorum. Özellikle Aslı Ekici’yi artık çok ama çok yakından takip edeceğim kesin.
Her seyir deneyiminden sonra kendimi düşünmekten alamam “Peki, ama nasıl daha da iyi olabilirdi?” Çıkışta ne olduğunu anlamadığını söyleyen izleyicilerin sesi olayım ve bu oyun için cevaplayalım: Oyun 70-75 dakika sürüyor, tek perde ve kısa. Başlamadan 5-10 dakikalık bir girizgâh yapılsaydı nasıl olurdu? Mesela Gökhan Kum önce kendisini, ardından “NKT Oyun Yazma Programı”nın ne olduğunu tanıtıp hemen ardından bu oyunu seyrederken neden diğerlerinden daha farklı hissedeceklerini seyirciye küçük bir açıklamayla sunsaydı. “Postmodern” bir metin nedir, diğerler oyunlardan nesi farklı, seyrederken neye dikkat ederlerse bunu görmek kolaylaşır, zamanın doğrusal akmaması, anlatının parçalı yapısı ve “bilinçakışı” nasıl bir tekniktir, bunlardan biraz bahsedilse, yoğun yaşam temposunda zaman ayırıp seyretmeye gelen izleyicinin deneyiminin de değişeceğini düşünüyorum. Ayrıca bir kültürevi sahnesinde bu sunuşun hem oyuna hem izleyiciye büyük değer katacağı açık.
Çok Boyutlu Bir Kültür Merkezi
Son olarak, belirtmeden geçmem haksızlık olur ki, Özlüce’de hemen metro çıkışında bulunan Nazım Hikmet Kültürevi, bölgeye takdire şayan bir kültür- sanat alanı sunuyor. Merkez içinde araştırmalarımda ülke genelinde başka bir örneğine rastlayamadığım bir şiir kütüphanesi, tiyatro sahnesi ve sergi salonu bulunuyor. Nilüfer Kent Tiyatrosu’nun oyunlarını seyredebileceğiniz sahnede, seminerler ve konserler de gerçekleştiriliyor. Geçtiğimiz yıllarda bu sahnede seyrettiğim, ardından kazandığı pek çok ödül ile adından bol bol bahsettiğimiz 1984’ü de hâlâ unutamam.

İlk ve Tek Şiir Kütüphanesi
Şiirin, Türkçe’de bir hafıza mekânı olması amacıyla kurulan “Şiir Kütüphanesi”nde 6 bin 466 kitap bulunuyor. Rivayete göre, bu yıl İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan “Gönderilen: Enis Batur” derlemesinde yer alan, Enis Batur’a gönderilmiş mektupların orijinalleri de bu şiir kütüphanesinde muhafaza ediliyormuş. İlk fırsatta, kütüphanenin çalışma saatlerinde tekrar gidip koleksiyona göz atmaya çalışacağıma hiç şüpheniz olmasın. Fuaye alanı sayılabilecek giriş bölümünde “Ara Güler’in Gözünden Edebiyatçı Portreleri” isimli fotoğraf sergisi kalıcı olarak sergileniyor. Son olarak “Baktığın Yerde” isimli grup sergisi ve ardından Bursalı sanatçı Hasan Mirza’nın “Fütursuz Denemeler” isimli sergisi Nazım Hikmet Kültürevi’nde sanatseverlerle buluştu.
Yeni Bir Kültür Sanat Kentine Doğru
Nilüfer’de özellikle son yıllarda kültür- sanat çalışmalarında ciddi bir yoğunluk gözlemliyorum. Konak Kültür Merkezi’nde vizyona girmeyen, bağımsız art-house filmleri seyretme şansı bulup Müzik Enstrümanları Müzesi’nde Okay Temiz’i dinleme fırsatı yakalayabiliyorum. Doğduğum büyüdüğüm kentteki bu çalışmaları fırsat bulup tüm gelişmeleri takip etmek için elbette ciddi bir çaba harcıyorum. Ve neredeyse haftanın her gününe bir etkinlik bulabilmek, böylesi bir kent için muazzam bir fırsat. Bir Bursalı olarak “Bizim zamanımızda böyle miydi?” dememek için kendimi zor tutarak eklemek isterim:
Kentin bir kültür-sanat merkezi haline gelişinde emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum.