İTALYA’DAN BİR TASARIM EFSANESİ: GIO PONTI

İtalya tasarımın merkezi midir? Bu soru çevremizde de, dünyanın hemen her yerinde de karşımıza çıkabilecek bir soru. İtalya, tasarım dünyasının en yaygın oyuncusudur. Bana sorarsanız, evet tabii, İtalya tasarımın merkezidir. Bu konumun ardında pek çok kurum ve strateji var kuşkusuz ama, İtalya’ya bu tacı takan, insanların ta kendisidir.

Bu haftaki yazımda size bu insanlardan birinden, İtalyan tasarımının bugün bile bize eşsiz olarak konumlanmasında bizzat rolü olan önemli isimlerden, Giovanni Ponti‘den bahsetmek istiyorum.

Artık nerede ise tüm yayınları dijital ortamlardan okusam da, kitap raflarımda çoğu 2000’li yılların başlarına ve öncesine ait tasarım dergileri vardır. Bu küçücük koleksiyonun bana göre en kıymetlileri, tarihleri oldukça eski olan Domus dergileri. Bu derginin sayfalarını hayatımda ilk kez 8 yaşımda karıştırdım; böylece mimarlık ve tasarımın nasıl bir dünya olduğunu fark etmiş oldum. Domus, hayatımın hemen her evresinde ve hala düzenli olarak takip ettiğim, okuduğum bir yayındır.

Bu yayın 1928 yılında Gio Ponti tarafından kuruldu. Ponti’yi köşeme taşımak istememdeki sebep elbette sadece bir tasarım dergisinin kurucusu olması değil.

DOMUS DERGİSİNDEN TRIENNALE’YE

Milanolu Ponti, aklınıza gelebilecek hemen her şeyi tasarlamış bir isim aynı zamanda. Çatal bıçak takımı, aydınlatma, dikiş makinası, sandalye, halı, seramik kaplamalar veya binalar….Ponti’yi tarihte önemli bir isim yapan bu tasarımların toplamından daha fazlası. Çoğumuzun bildiği ve takip ettiği bu yayının kurucuları arasında olduğu gibi, daha önceki yazılarımdan birinde bahsettiğim üzere, tasarım alanındaki en saygın yarışmalardan biri olan Compasso D’oro yarışmasını, veya biz tasarımcıların ve mimarların her Milano ziyaretinde mutlaka kapısından içeri girdiği Trienalle’nin ana fikrini de ona borçluyuz.

Gio Ponti, savaş sonrası İtalya’nın tasarım ile yükselen değerinin baş kahramanlarından biriydi ve tasarımın sadece ürün ya da bina üretmekten geçmediğini, bu eylemin aynı zamanda yayın, kritik, yazınsal ve görsel arşivleme, sergileme ve ödüllendirme mekanizmaları ile de desteklenmesi gereksiniminin bilincindeydi. İyi bir tasarımcı olarak sadece nesnel dünyaya tasarım sunmakla kalmadı; bugünlere dek uzanan başarılı iş ve organizasyonları da tasarlayarak günümüzde bizlerin de faydalandığı sürdürülebilir yapılar kurguladı.

KLASİKTEN MODERNİTEYE GEÇİŞTE MİMARLIK

1891 de doğan mimar, 1979 yılındaki ölümüne kadar geçirdiği yaşamındaki 60 yıllık kariyeri boyunca sadece Milano’da 40’ın üzerinde bina tasarladı. Belki de herkesin görebildiği için en iyi bildiği, Pirelli Binası,1956-60 yılları arasında inşa edildiğinde Avrupa’nın en yüksek binası ünvanını taşıyordu. Mimarın buradaki yaklaşımı, 50’li yılların tasarım yaklaşımındaki modernleşmenin de simgesiydi. Yalın bir sonsuzluk ile yükselen bu bina, aynı zamanda kendinden önceki dönemin neokalisik, (bana göre biraz da feminendir neoklasizm) çizgilerinden kurtulamıyordu.

Italya’nın ön önemli üniversitelerinden biri olan Polieknik’ten mimarlık derecesi olan Ponti, zaten kariyerinin ilk günlerinde “Milanolu Neoklasikler” grubunu kurmuştu. Klasiğin bilgi gücünü reddetmeyen, ancak onu yeni ve çağdaş üretimlerde yeniden yorumlayarak kullanan bir tasarım anlayışı, mimarın en çok yapılarında ortaya çıkıyor. Bugün için iyi mimarlık sosyal, bağlama dayalı, fonksiyonel ve kütlesel bir olgu olarak değerlendirilirken, Ponti’nin mimarlığı fazlaca bezemeli algılanabilir. Döneminde, halen Rönesans etkisi altında olan mimarlık ve tasarım anlayışı, savaşı takiben bir uyanışa geçiyordu ve Ponti tam da bu geçiş dönemine denk gelen işler üretti.  Onun anlayışına göre, bir yapının cephesi, binanın tasarımı veya mimarı ile ilgili değildir; o cephe boyunca yürüyen kimselere aittir. Günümüz mimarisinde unutulmaya yüz tutmuş, büyük bir bakış açısı!

REKABET İÇİN “GÜZEL” EŞYALAR!

Ponti’nin ilk profesyonel işi, on yıl süre ile sanat direktörlüğünü üstlendiği ve bugün tasarım koleksiyonerlerinin peşinde olduğu Richard Ginori seramik fabrikasındaydı. (Bu markanın da halen ülkemizde dahi satılan önemli bir masa üstü eşya markası olduğunu belirtmeliyim) Endüstriyel tasarımın doğduğu yıllar olan bu dönemde, eşya üretiminde çok verimli bir tasarım talebinin ortasındaydı ve o da bunu büyük başarı ile karşıladı. Bugün mimara ait yüzlerce farklı eşya tasarımı var. İtalya’nın bugün bile ayakta ve öncü olan pek çok firmasının başlangıcında mutlaka bir Ponti imzası bulunuyor. Aydınlatmadan mobilyaya ve tekstil ürünlerine kadar her şey daha estetik, diğerlerine göre daha farklı, dolayısı ile daha rekabetçi üretilmek istenirken, o oradaydı.

Bu tasarımlarda idealize ettiği düşünce bir şeyin mutlaka daha “güzel” üretilmesi gereksinimi idi. O dönemde güzellik ve estetik bugün olduğu kadar “göreceli” değildi ve modern bir duruş sergilense dahi, algları yönlendiren klasik oranlar, örnekler ve yüce sanat eserleri vardı. Şimdi düşününce, belki de bir nesneyi sadece güzellikle değerlendirebildiğimiz, daha güzeli, daha farklısı ile durmadan sorgusuzca üretebildiğimiz şaşalı bir dönem sonucunda bugünlere geldik.

Bugünkü tasarım anlayışı, estetik ve güzellik bir yana, gerekli olanı, fonksiyonel olanı, ekonomik üretilebileni, sürdürülebilir süreçleri ve çıktıları, tüm bunları yaparken de çevresine zarar vermeyenini arıyor.

Ponti ‘nin 1971 yılında imza attığı ve bugünlerde restore edilerek yeniden açılımaya hazırlanan Denver Sanat Müzesi (DAM) mimarisi ile, aynı kuruluşun 2007 de hayata geçirilen ve Libeskind imzası taşıyan Hamilton binası arasındaki dramatik fark, Ponti’nin  başka bir dünyaya ait bir kişi olduğunun da en çarpıcı göstergesi.

Gio Ponti gibi üretken ve yaratıcı profillerin böyle kısa yazılarla anlatılması imkansız. Hemen her tasarımı hakkında satırlar yazma, her birinin ardındaki görünen ve görünmeyen düşünceyi aktarma isteği ile dolup taşıyorum çoğunlukla. Bu keşfi eğer biraz ilham aldıysanız size bırakırken, tasarımın tam da böyle bir şey olduğunu bize hatırlatan bir isim olduğunu not düşmek istiyorum:

Görünenin ardında çok daha fazlasının, eşsiz hikayelerin ve mutlaka değerli ve görünmez referansların olduğu büyük bir düşünce dünyası.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Özlem Yalım Arşivi