KADIN VE TASARIM

Emeğin, cinsiyetin, kıyafetin veya tuvaletin kadın veya erkek diye ayrılmasına karşıyım. Bu benim düşüncem. Başka bir bakış açısını sevmeyecekseniz siz bilirsiniz, size karşı olmam, fikrinize saygı duyarım, aynı düşüncede veya aynı güçte olmamız gerekmez birbirimize saygı duymamız için.

8 Mart Dünya kadınlar gününün ilk motivasyonuna saygım ve sevgim sonsuz. 19. Yüzyıldan bu yana bu farkındalığı yaratan tüm emekçi kadınları sevgi ile selamlıyorum. Ne var ki bu konunun günümüzde geldiği durumu beğenmiyorum. Kadınlara her ortamda, mesela yönetim kurullarında, pozitif ayrımcılık yapılması bana anlamsız geliyor. Neden sırf kadın oldukları için bazı insanlara iltimas geçilsin? Bu durumun şirketler arasında bir yarışa dönüşmesinden ve bunun bir gösteriş unsuru haline gelerek pazarlanmasından mutsuzum. Şirketlerde çalışan kadınların ücret eşitsizliklerinden, çalışan annelerin (ve babaların!) bebekleri için sahip olabilecekleri haklardan, iş dünyasında yer alan mobbing olaylarından daha çok konuşabilelim dilerim.

Kadın girişimcileri elbette destekleyelim, kız çocukların okutulması için elbette el ele verelim ve çocuk gelinler için evet en yüksek sesimizle sokaklara dökülelim; fırsat eşitliğinin olmadığı her yerde, evet tabii ki duyarlı ve destekçi olalım. Kadının ezildiği, hor görüldüğü ortamları ortadan kaldırmak için canımızı dişimize takalım. Diğer yandan aynı coğrafyada hem kadınları, hem erkekleri, hem de hangi cinsiyetten olursa olsun çocukları eş değerde düşünelim derim. Anadolu’da okuyamamak Ayşe kızın olduğu kadar, çoban Ahmet’in de sorunu. Bana kalırsa Ahmet de Ayşe kadar baskı altında bu toplumda. Öyle olmasa, hıncını çıkarmak için her fırsatta Ayşe’ye kötü davranmazdı.

ERKEKLERİ DE KADINLAR YETİŞTİRİYOR

Erkekleri de kadınlar yetiştiriyor. Bir insana belli bir zorlukta el uzatmak çok güzel, diğer yandan sürdürülebilir değil. Kadın sorunları için kadınların bir araya gelip çabalamasını anlamsız buluyorum. Kadına yönelik tüm haksızlıkları sadece ailede ve hadi bilemediniz en geç ilk okul çağında çözebiliriz, ötesi yok, ötesi nafile.

Diyelim ki kız çocuklarını okula gönderdik. Onları bu eğitim sistemi içerisinde okutmak sorunlarını çözer mi emin değilim. Kadının toplum içindeki rolünü saygın bir hale getirmek için eğitim sisteminin içindeki kitapların tümünü didik didik ederek işe koyulmalısınız. Öğretmenin, sıra arkadaşının baskısı oralardan başlar Ayşe’nin üstüne. Giydiği dert olur, baktığı da öyle. Ayşe okuldan çıkıp tek başına evine yürüyebiliyor mu, emin değilim. Ben İstanbul’da, bu yaşımda her gün taiz dolu laflarla gidip geliyorum işime. Ayşe’yi siz düşünün.

Reklamlarda bulaşık yıkayan sözde yardım sever bir adamın varlığı ne kadar aşağılayıcı bir durum bilemezsiniz. Olması olağan bir iş bölümünü, bir duyarlılık olarak pazarlayan sisteme karşıyım. Elektrikli ev aletleri üretenlerin, süpürgelerini, bulaşık makinelerini, tencere tavalarını sadece anneler gününde ve 8 Mart yaklaşırken coşkuyla pazarlamalarına karşıyım. Neden babalar gününde  pazarlanmıyor bunlar hiç? Ah pardon, ev işlerine yardım eden erkekler sadece reklam amaçlıydı değil mi? Unuttum!

Kadınlar olarak bir araya gelip kendimizi konumlamaya çalıştığımız her ortama karşıyım. Sırf kadın olarak bir yerde ayrıcalık görsem yerin dibine girerim, ne münasebet!

Çalışan, dik duran ve pes etmeyen her kadın iş dünyasında istediği yere gelebilir, kendi girişimini başlatabilir, teknoloji öğrenebilir. İstisnai örnekler var ve muhtemelen onları düşünmediğim düşünülmediği için dar alanda bakanlarca hor görüleceğim biliyorum ne diyeyim. Anlamak isteyen anladı neyi kimi kast ettiğimi.

Kadının bizim toplumumuzda uğradığı tüm eşitsizliklerin, haksızlıkların, zorlukların farkındayım. Ben de bir kadınım! Ben de o yollardan geçtim; geçiyorum. Sadece, bunu sürekli mesele edinerek, konuşarak, kendimize ve çeşitli örneklere acıyarak ortadan kaldıramayacağımızı savunuyorum. Kadına yönelik şiddetin, dayak yemiş kadın görsellerini ortalıkta dolaştırarak, daha fenası çeşitli artistik projelerle, ünlü insanlara dayak yemiş ve hırpalanmış makyajları yapılarak hazırlanan sergilerle engellenemeyeceğini söylüyorum. Üstelik bu girişimlerin farkındalık bile yaratmayacağını savunuyorum. İnsanların görsel hafızalarına sosyal medyadan, billboardlardan veya TV dizilerinden sunduğunuz her ezilmiş kadın imgesi, toplumsal hafızada kadını bir o kadar daha ezilmiş konumuna sokar diyorum.

Üstelik Türkiye’de kadının olduğu kadar erkeğin de durumu kırılgan, sorunlu ve problemli diyorum. Örneğin şiddet gösteren erkeğin özünde neler var biraz da ona bakmanın zamanı gelmedi mi diyorum. Her 8 Mart günü önüme düşenlerden çok sıkıldım artık, biraz aksiyon diyorum!

IŞIK YAKAN KADINLAR

Tüm bu düşüncelerimi olabildiğince geniş biçimde geçtiğimiz haftalarda paylaşma ortamı bulduğum bir ders programına davet edildim. TOBB ETÜ Mimarlık ve Tasarım Fakültesi altında 2020 Aralık ayından bu yana Toplumsal Cinsiyet Eşitliği odağında, farkındalık çalışmaları yürütebilmek amacıyla oluşturulan “Işık yakan kadınlar” platformunun davetlisi olarak bana yöneltilen yirmi adet esaslı soru ile belki de bu konu hakkında önceleri hiç dile getirmediğim düşüncelerim de ışığa çıkmış oldu!

Öğrencilerine farklı görüşleri sunarak  bir kıvılcım yaratmayı hedefleyen bu bir avuç akademisyen kadın nezdinde hem kendilerini hem de TOBB üniversitesinin vizyonunu kutlamak isterim. Öğrenciler bu söyleşiden ilham alıp, öğretim görevlilerinin kritikleri ile birlikte atölye çalışmaları gerçekleştiriyorlar ve yeni tasarım düşünceleri ve bilgileri üretiyorlar. İtiraf etmeliyim ki son dönemlerde içinde bulunduğum en ilham verici çalışma idi. 

Projenin öncesinde ve sonrasında çok isim var ancak ben bu sürede birlikte olduğum sevgili Dr. Sevcan Yardım Şener,Şaha Aslan, Suna Aydın Altay ve Pelin Gürol Öngören’in isimlerini anmakla yetineyim.

Katılımcı öğrencilerin herhangi bir problemi analiz edip, oradan bir fikir ortaya çıkarmalarını ve bu fikri, kendi söylemleri ile birleştirip somut bir ürün, video veya olay zinciri halinde sunmaları, bunu bunca zorlu bir konuda bu kadar kısa bir sürede yapmaları oldukça umut vericiydi. Toplumsal cinsiyet eşitliği gibi toplumsal bir konuda, problem ne kadar kapsamlı olursa olsun, yaratıcı düşüncenin nasıl da özgün bir yaklaşımı olduğunu bir kez daha deneyimleme şansım oldu. Tasarım odaklı düşünce sisteminin gücüne bir kez daha inandım. Işık yakan kadınlar projesini izlemek ve takip etmek isterseniz aynı isimli web sitesinden ve Instagram hesaplarından izleyebilirsiniz.

TÜRKİYE’NİN YARATICI KADINLARI

Dünya emekçi kadınlar günü vesile sizlere belki de aklıma gelen tasarım emekçisi dostlarımdan bir kaçını sıralamalı ve böylece onlarında bu gününü kutlamalıyım. Kültürümüzün vaz geçilmezi olan meşhur rakı şişesi ile beyaz örtülü masalara tasarımı getiren Gamze Güven, aynı zamanda kullandığınız zeytinyağı şişesinden yediğiniz çikolataya kadar tasarım üreten bir isim. Amerika-Türkiye-İtalya arasında mekik dokuyan sevgili Defne Koz, içtiğiniz çayın bardağından, duvar seramiklerine, porselen tabaklara, kullandığınız mobilyalara tasarım düşüncesini katıyor. Çok sevdiğimiz yeni Karaköy lokantası Yeşim Bakırküre imzası taşıyor. Gülnur Özdağlar yıllardır pet şişeleri dünyanın en zarif mücevherlerine dönüştürüyor. Dünyada her şehrin ikonu olan televizyon kulelerinden biri olan İstanbul televizyon kulesi genç mimar Melike Altınışık imzası ile oldukça erkek egemen bir ortama rağmen yükseldi. Dünyanın en önemli müzelerinde yaşamını cama adamış Oya Akman’ın ürünleri var. Kilim dokumalarını çağdaş birer sanat eserine dönüştüren ve böylece dokumacılıkta ezber bozan isim sevgili Belkıs Balpınar’dan başkası değil. Moda tasarımında kadınlar hakim Türkiye’de. Deri denilince aklıma Şimay Bülbül, teknoloji dendiğinde sevgili Arzu Kaprol’ü anmadan geçemem. Hazır moda denince Dice Kayek ( Ayşe Ece, Ece Ege) zerafeti ile iyiki tanıştık hayatlarımızda. İç mimarlıkta kendine özgü çizgisi ve stilini mekanlara taşıyan ve fark yaratan ve Jale Kulin’dir bana göre. Tasarım fark yaratma ve hikaye sunma işidir çünkü. Türkiye’nin mimarlık ve iç mimarlık alanında çok sayıda kadının emeği, iş ve düşünce gücü vardır, hepsini sayamam burada, ama kadından kadına bir selamımı gönderebilirim. Sadece pratikte değil, sektörel basının emekçilerinin de çok büyük bir kısmı kadınlardır. O kadınlar olmasa bugün çok sevdiğiniz pek çok dergiyi, her ay her hafta bize olup biteni aktaran onlarca online yayını bulamazdınız. Her biri kadınların kendine özgü yaklaşımı ile kelime kelime hazırlanıp yıllardır bize ulaşırlar.

Kadının emeği, eli, aklı tasarımdan da eksik değil demek istediğim, ve daha çok isim olsun dilerim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Özlem Yalım Arşivi