METAVERSE: EVREN ÖTESİ

Tasarımcılar için yılın, İtalya’da Milano kentinin sokaklarında, dünyanın en büyük ve kapsamlı tasarım haftasında dolaşılan haftasıdır bu hafta. Gel gör ki bu deneyim eski bir çağda kaldı. Yine de geçtiğimiz hafta katıldığım bir metaverse buluşma deneyimi, dünyanın dört bir tarafından tasarımcılarla bir araya gelmemi sağladı.

Geçtiğimiz yıl bu zamanlarda fuar ziyaretleri bir bir iptal olmaya başlayınca, “İsrafa Korona Ayarı” başlıklı bir yazı kaleme almıştım; gazetemizdeki ilk yazımdı. Açıkçası on yılların verdiği maddi ve manevi yorgunluk ile yazdığım bu yazıda ,virüs tehlikesi yüzünden bir bir iptal edilen etkinliklerin gittikçe çekilmez hale gelen ekonomik boyutuna dikkat çekmekti amacım. O dönemdeki aşırılığın hala karşısında duruyorum. Diğer yandan itiraf etmeliyim ki, bu konunun, herkes gibi ben de bunca uzun süreceğini tahmin etmiyor; yaşananların bize sarsıcı bir uyarı vereceğini, ve sonra bildiğimiz yolumuza devam edeceğimizi düşünüyordum.

Öyle olmadı. Değiştik, değişiyoruz.

Bir tasarımcı için, Nisan ayı demek, ister kişisel merakı isterse profesyonel görevleri için olsun, İtalya’nın Milano kentinde yaşanan bahar dolu bir hafta demek bir bakıma. Kimi zaman on veya onbeş günleri bulan bu seyahatlerim için , artık son yıllarda öyle kızgındım ki, İstanbul’un Nisan’ını yaşayamadığım için söyleniyordum. Bu kızgınlığımın ardında, bahsettiğim eski yazımdaki sömürü politikalarının, bunca kalabalığı taşıyamayan kentin hemen her konuda kabalaşan ve pahalılaşan hizmet sektörünün büyük payı vardı. Kentin gerçek sahipleri, bu bir haftalık dünya göçü sebebi ile evlerini ve yaşamlarını terk edip, tatile çıkıyorlardı, çünkü onlar da öfkeliydi; yabancıların istilasına uğrayan yaşam yerleri çekilmez oluyordu. Milano Tasarım haftası, gitmeseniz olmayacak bir dertti.

Gel gör ki, şimdi, itiraf edelim, orayı ve orada yaşadıklarımızı nasıl da özledik.

MİLANO TASARIM HAFTASINA ÖZLEM

Bu tasarım haftasını özel yapan, dünyanın belli başlı tüm tasarımcılarının, tüm yeni ürünlerinin, tüm tasarım okullarının, tüm ilham peşinde koşanlarının, tüm kendini göstermek isteyen yeni yeteneklerinin, tüm markalaşmak isteyen yaratıcıların, üreticilerin aynı anda aynı yerde buluşmasıydı. Gündüz iş peşinde patlatılan tabanlar, akşam saatlerinde kentin onlarca köşesine yayılmış partiler ve davetler arasında koşuşturma telaşına bırakırdı kendini. Serginin, tasarımın, yemeğin, davetin en kötüsü ve en iyisi bir arada deneyimlenebilirdi. Tasarım ve yaratıcılık mekanlara sığmaz sokaklara taşardı. Köşedeki kırtasiye dükkanı da terzi de katılırdı bu şölene. Şimdi aradan 1.5 yıl geçince, bu coşkunun eksikliğini hissetmedim desem olmaz. Bu coşku bulaşıcıdır çoğunlukla çünkü. O haftadan sonra insan daha dönüş yolunda uçakta karalamalara, not almalara başlar; yeni fikirler art arda gelir, bir an önce bunları hayata geçirmek için bir istekle dolar. Firmanız için yeni ürünler sipariş edilir, bunların tanıtımı için planlar yapılır. Tabii karış karış gezip, kaytan bıyığını bükerek “Hmm, bak biz bunu iyi kopyalarız” diyen kurnaz sanayicinin, vasat üreticinin zavallı heyecanından bahsetmiyorum; ki ülke olarak Çin’den sonra nam salmışızdır bu fuarlarda, bu konuda.

Milano Tasarım haftası bu yıl, verdiği aradan sonra tarihlerini değiştirdi ve eğer yeni bir değişiklik olmaz ise 5-10 Eylül tarihleri arasında yapılacak. Benim gibi düşünen pek çok kimse, neye benzeyeceğini görmek isteyecek ve gitmeyecektir bu kez. Seyahat kısıtları, devam eden virüs kaygısı ile eski yıllardaki anıların bu yıl yaşanacağını beklemek hayalperestlik olur.

KRİZİ FIRSATA ÇEVİREN DEZEEN

Her kriz bir fırsat ortamı demek. Marcus Fairs ve kurduğu Dezeen bu krizde tasarım dünyasının çekim merkezi haline dönüştü. Markus‘un dijital dünyanın önemini herkesten erken kavramış bir kişi olması onu yıllardır kurduğu çevrimiçi yayın platformu ile ayrıcalıklı bir yere konumluyordu, ancak O, bu becerisini örneğin geçtiğimiz yıl insanlar daha iptal edilen tasarım haftasının şokundayken yeniden kullandı ve Milano sokaklarında buluşamayan tasarım dünyasını video mesajlarla bir araya getirdi. Dijital imkanlarını ve yeteneklerini sonuna dek zorladı.

Bu önemli buluşmanın yapılamayışını fırsata çevirerek, daha evlerimize kapandığımız ilk günlerden itibaren pek çok çevrimiçi projeyi hızla hayata geçiren ve bunlarla geçtiğimiz yıl ödülden ödüle koşan, hatta çok yeni büyük bir guruba da katılarak ticari olarak büyüyen online tasarım yayıncısı Dezeen, geçtiğimiz hafta bir yenilik daha yaptı. Tasarımcıları, tam da tasarım haftasının tarihlerinde metaverse bir ortamda buluşturan, dünyanın ilk sanal tasarım etkinliğine imza attı.

Bu etkinliğin daveti, bir de kullanım kılavuzu ile geldi. Belirtilen günde Gather isimli sanal platformda buluşacaktık. Buraya nasıl giriş yapacağım, avatarımı nasıl seçeceğim gibi bilgiler sıralanmıştı. Oyun endüstrisi ve teknolojik yaratıcı gelişmeleri yakından takip etsem de, yaşamında Tetris’ten başka oyun oynamamış bir kişiyim. Snapchat ‘te ilk avatarımı yaratırken kızım beni yönlendirmese çaresiz kalırdım. Bu nedenle etkinlikten önce bu yeni ortamı keşfe çıktım, tanıtım videolarını izledim. Saç rengimi tutturarak, kendime 8 bit bir avatar seçtim. Gerçek dünyada, bir ortak çalışma alanı (co-working space) olarak düzenlenmiş iki boyutlu mekan planı üzerinde, klavyemdeki oklarla hareket etmeye başladım. Kapılardan geçerek bekleme odaları, konferans odaları, çalışma ofisleri gibi alanlarda gezindim. Bir masanın üzerinde gördüğüm dosyalara tıklayınca, örneğin önüme hemen şu ekran çıkıverdi “ Dökümanlarınızı hazırlamanın en kolay yolu Google Docs!”. Kapattım, gezinmeye devam ettim. Anladım, çıktım ve akşamı bekledim.

Belirtilen etkinlik saatinde Gather ile Dezeen in tasarımcılar için hazırladığı alanda buldum kendimi; önceden krokisini göndermişlerdi. Programdaki konferansların, konserin nerede yapılacağı, danışma bankosunun yeri gibi konular önceden bildirilmişti. Benimle birlikte bu alana hızla doluşan, ve küçük karıncalar gibi ordan oraya hareket eden bi sürü 8 bit karakter vardı. Üzerlerindeki isimlerden kim olduklarını anlıyor; bazen bir arkadaşım ile karşılaşıyor ve eğer yan yana gelirsek birbirimizi duyabildiğimiz için konuşabiliyorduk. Bu konuşmalar, aynı Zoom gibi ekranda, açık kameralarımız ile yüz yüze gerçekleşiyordu. Birbirimizden uzaklaşınca da bu vidao ekranları yok oluyordu.

Dünyanın hemen her yerinden yaklaşık 150 kişi ile birlikte bir metaverse buluşmada bulmuştum kendimi. Türkiye’den sadece Gaia Gino markasının yaratıcısı sevgili Gaye Çevikel ile karşılaştım; hatta ona bulamadığım bir yeri de sordum.

Bu buluşmada, konferans salonunda, sahnedeki konuşmaları dinledik. Bu sırada yorumlarımızı ikonlarla yapabiliyorduk.  Gerçek bir konferansta sunum sırasında girip çıkmak sıkıntılı bir durumdur; ancak burada küçük karıncalar gibi istediğimiz şekilde girip çıkabiliyorduk. Konferansın haricinde videolar, konserler de organize edilmişti. İzlediğim, dinlediğim, öğrendiğim bende kalsın; az, ancak oldukça ufuk açıcı bir seçki yapılmıştı; açıkçası gerçek dünyada iyi yapıldığı düşünülen pek çok etkinlikten daha doyurucu oldu benim için.

Gecem, Milano’nun meşhur Bar Basso’su olarak konumlandırılmış barda, İngiltere, İspanya, Ukrayna ve İsveç’ten yeni tanıştığım tasarımcılarla sohbet ederek bitti. Barın kurucusu da aramızdaydı.Gerçek hayatta, ekran başına alığımız içkilerimizi yudumluyor, ekranda birbirimizi görüyorduk. 8 bit avatarlarımız ise bar sandalyelerinde oturuyordu. Canı sıkılan iyi akşamlar diyerek kalkıp gidiyor; yerine bir lenisi gelip oturabiliyordu. Bu deneyim, oyun, Zoom, video gibi pek çok dijital aracın bizimle birliştiği hibrit bir deneyimdi.  Eksiklikleri çok fazla olmasına karşılık, görebildiğim kadarı ile herkeste bir heyecan yarattı.

YENİ DÜNYA: METAVERSE İLE GERÇEĞİN HİBRİTİ

Metaverse buluşmalar çok yeni düzenlenmeye başladı. 2021 yılına girerken, İzlanda’da metaverse bir yılbaşı partisi düzenlenmişti. Oyun dünyasının içinde olanların on yıllardır içinde yaşadığı bir kavram metaverse. Günümüzde büyük bir yükselişte olan oyun endüstrisi, sanal dünyada insan beyninin yaratıcı kabiliyeti ile çeşitlenen pek çok evren ötesi dünyalar yarattı ve gittikçe de gelişmeye devam ediyor. Mekanları ve kahramanları ile ancak içine girenlerin deneyimleyebildiği bu dünyalar, son on yılda film ve dizi endüstrisinin de en büyük ilham kaynağı oldu. Yaptığı bağımlılık ile bir dönem tartışmalara sebep olan ancak sonra yaratıcılığa olan olumlu katkısı sebebiyle aklanan Mindcraft gibi pek çok oyun ile metaverse ün etki altına aldığı yaş aralığı da bir hayli aşağı inmiş durumda.

İlk olarak 1980’lerde hayatımıza giren bu yeni evrenler, o günlerden sonra sadece kendine ilgi duyanları etkisi altına almıştı. 2021 yılında artık sıradan insanın yaşamı gerçek evren ile sanal evrenin bütünleşmesine tanık oluyor.

İçinde bulunduğumuz yıl, özellikle Eylül ayında etkinlik, eğitim, iş ve eğlence dünyasının daha çok bu deneyime yöneldiğini göreceğiz. Tasarım dünyası, bu tür eğilimlerin, yeni fikir ve ürünlerin toplumlara yayılmadan önce deneyimlenebildiği bir dünyadır.

Sanıyorum ben de onlardan birine tanıklık etmiş oldum.

Bir yanım, bu ortamların bunca yeni olmasının getirdiği karmaşalara takılıyor; beynim sürekli duyusal ve duygusal eksiklikleri kurcalıyor; hatta bazen ekran başındaki hallerimizi acınası buluyor; diğer yandan insanlığın girdiği bu yolda bu tür gelişimleri de büyük bir hızla sağlayacağını biliyor ve değişimi büyük heyecanla izliyorum. Size de uzak kalmamanızı öneririm, gelecek metaverste.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Özlem Yalım Arşivi