Peker’i İzlemeye Devam Edeceğiz…

“Derin ilişkiler ağı”; kanunsuzlukları bir yönü ile devlete dayandırma ve aklama, konuşulmasının ve kurcalanmasının milli menfaatlere uygun olmayacağı hissini yerleştirme stratejisinin eskimeyen söylemi… Suçun ve suçlunun kurumsallaşmasını normalleştirme ve kabullendirme, hatta toplum vicdanına uydurma, dokunulmaz kılma politikasının mottosu. Mafya – siyaset ilişkisini meşrulaştırma aracı olarak da düşünebiliriz. Sağ siyasetin, çürümüşlüğü perdeleme metodolojisinin bir veçhesi. 1970’lerde dile getirilmeye başlanan, “Susurluk Kazası” sonrasında icat edilen kahramanlık öyküleri ile zenginleştirilmiş Türkiye gerçeği. Devlet ve millet adına ulvi maksatlara hizmet eden, reyting rekorları kıran dizi-filmlerde canlandırılan halk kahramanları(!) ile özdeşleşmiş, sırrı kendinden menkul bir yapı.
İsmi, işlediği söylenen suçlar ile anılan ancak her ne hikmetse bir dönem koruma polisleri ile gezebilecek kadar da önemli hâle gelmiş bir isim; Sedat Peker. Bir süredir Türkiye’den uzakta yaşadığını, son olarak da Fas’ta olduğunu biliyoruz. Yakın zamana kadar “makbul” statüsünde iken, yurt dışına kaçmak zorunda kalmasına sebep olan anlaşmazlıkları ve neyin paylaşılamadığını, ömrü vefa ederse veya fikir değiştirmezse kendisinden öğreneceğiz. YouTube kanalında seri videolar yayınlamaya başladı. Şahsın anlattıkları, streaming platformlarında yeni sezonunu beklediğimiz dizi heyecanı yaratıyor. Videoların üstünde çalışılmış olduğu, sunumdaki başarıdan belli. Zamana yayılması, mütekabiliyet beklentisi ile hazırlandığı hissi uyandırıyor. Bu yazı yazılırken yayınlanmış olan üç videoda oldukça çarpıcı iddialar vardı.
İddiaların tamamı Türkiye’yi yönetenleri ve bürokrasiyi rahatsız edecek nitelikte. İddiaların merkezinde Mehmet Ağar ve milletvekili olan oğlu Tolga Ağar var. Anlatılanlar, bir çıkar çatışması ve derin bir hesaplaşma olduğunu gösteriyor. Peker; cinayet, uyuşturucu ticareti, FETÖ ile iltisaklı gösterilen bir iş adamının parasına cebren el konulması gibi konuları detaylarıyla anlatıyor. Tolga Ağar, Jandarma Genel Komutanlığı ve Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı Sedat Peker’in iddialarının asılsız olduğunu ifade ediyorlar. İçişleri Bakanlığı da Sedat Peker’in organize suça yönelik faaliyetlerinin tespit edildiği ve operasyon başlatıldığı yönünde bir açıklama yaptı. Buna kimsenin bir itirazı olacağını düşünmüyorum. Ancak; şahsın suçluluğu iddiaların örtbas edilmesini, siyaset ile olan ilişkisinin irdelenmemesini veya kapandığı söylenen dosyaların yeniden açılmamasını gerektirmiyor.
Özellikle Susurluk Kazası sonrasında ismi “Derin Devlet” ile özdeşleşmiş olan isimlerin iddiaların merkezinde bulunması, siyaset mekanizmasını özeleştiri yapmaya ve toplum nezdinde kendini aklamaya zorluyor. Siyasi iktidarın açıklamalarına baktığımızda ise böyle bir niyetlerinin olmadığını anlıyoruz. Muhalefetin konuyu sıradanlaştıran yok hükmündeki tepkileri, iktidarın elini güçlendiriyor. Siyasi şöhretini, biraz da “1990’ların Cevval İçişleri Bakanı” kimliğine borçlu olan ve bugün bilmiyormuş gibi davranıyor olsa da, Türkiye’deki suç örgütlerine dair bilgi dağarcığından şüphe etmediğimiz Meral Akşener’in alt perdeden yaptığı açıklamalar temiz siyasete dair niyetini açık ediyor. İçişleri Bakanı Soylu’nun özellikle Ana Muhalefet Lideri’ne cevaben söyledikleri, Peker’in iddialarının siyasi iktidar cenahında yarattığı rahatsızlığı ve gündem değiştirme telaşı ile hareket edildiğini gösteriyor. Açıklamalardaki “seçim mafyası” vurgusunu gülünç bulduğumu söylemeliyim.
Düzenlediği ödül törenleri ile sanat, siyaset ve yeraltı dünyasının hatırı sayılır isimlerini bir araya getirebilme kabiliyetine sahip olan, siyasi iklimin yarattığı Milliyetçi – İslamcı çizgiye gönül vermiş olanların meftun olduğu, örnek aldığı, – hangi vasıf ile düzenlediğini anlayamasak da – düzenlediği mitinglerde “Barış Akademisyenleri’nin kanları ile banyo yapacağını” söylediğinde coşku ile alkışlanan Peker’in hızlı irtifa kaybını siyasi kimliğine değil “iş adamı(!)” kimliğine bağlamak daha doğru görünüyor. Açıklamalarındaki devlet ve bürokrasi bağlantıları, konuyu başlı başına siyasetin konusu olarak görmek için yeterli.
Nedim Şener, mart ayı sonunda medyada yer alan açıklamalarında; içlerinde Sedat Peker’in de bulunduğu Ulusal Organize Suç Örgütleri arasında en büyüğünün Alaattin Çakıcı grubu olduğunu ifade ediyor. MHP’nin girişimleri sonucunda yapılan yasal düzenlemeler ile cezaevinden çıkarılan ve Devlet Bahçeli’nin “Dava Arkadaşım” diyerek sahiplendiği şahıstan söz ediyoruz. Çakıcı’nın Mehmet Ağar ile olan yakınlığını, Mehmet Ağar ve oğlunun sahip olduğu – Peker’in iddialarına da konu olan – milyar dolarlık marinada Engin Alan ve Korkut Eken ile girdikleri fotoğraf karesinden de hatırlayabiliriz. Bu ilişki örgüsü dahi Peker’in tüm iddialarının soruşturulması ve kamuoyunun aydınlatılması için yeter şart olarak görülebilir.
Sonuç olarak; hangi tarihte işlediği organize suç ile suçlandığını bilmediğimiz, İçişleri Bakanlığı’nın “örtüleme yöntemi” olarak tariflediği gizlenme yöntemi ile yaptıklarını gizlediğine ikna edilmeye çalışıldığımız Peker’in iddiaları, yaşadığımız dönem itibariyle sorgulanır mı veya doğrulanır mı bilemiyorum. Ancak, tarihe kayıt düşülecek kadar önemli bilgiler içeriyor. Peker’i izlemeye devam edeceğiz.
*Mescid-i Aksa’ya yapılan kalleşçe saldırının faili olan İsrail Devleti’ni kınıyorum.
*Tüm İslam aleminin Ramazan Bayramı’nı tebrik ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi