Hüseyin Tapınç

Hüseyin Tapınç

Pusula

Tam on gün sonra çok partili hayata geçtiğimiz 1946 yılından sonra yapılacak yirmi birinci Genel Milletvekili Seçimleri’nde ve cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmeye başlandığı 2014 yılından bu yana yapılacak üçüncü Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nde oy kullanacağız. 

Hepimizin diline pelesenk oldu, ben de bir kez kaç yazdım, tekrar olsun. Bu seçimler Cumhuriyet’in ikinci yüzyılının kader seçimi. Bundan sonra nasıl bir cumhuriyet rejimini tercih ettiğimizi de, bu rejimi demokrasi ile taçlandırıp taçlandırmayacağımızı da oylayacağız. Menü içinde “ne kadar demokrasi” sorusu da var.  

Kuşkusuz ki, yüzyılı devirmiş bir cumhuriyet rejimini hala demokrasi ile taçlandırmaktan söz etmek aslında büyük bir utanç vesilesi, ama durum bu.

Seçimlerin ana meselesi bu iki soruda düğümleniyor. Nasıl bir rejim ve ne kadar demokrasi?


Bu iki sorudan dolayı, Cumhurbaşkanlığı Seçimi ile Genel Milletvekili Seçimi kıyaslandığında, gerek seçmenin zihninde gerekse siyasetçilerin söyleminde Cumhurbaşkanlığı Seçimi önemi itibarıyla birkaç adım öne geçiyor. Cumhurbaşkanlığı Seçimi diğerinden çok daha önemli bir seçim olarak algılanıyor. Seçimlerin ana sorusu bir anda Erdoğan ile devam mı yoksa Kılıçdaroğlu ile parlamenter demokrasiye geri dönmek mi karşıtlığında vücut buluyor. 

Bu soru son derece hayati ve özü itibarıyla doğru bir soru. Ancak, sorunun yanıtının ‘Kılıçdaroğlu ve parlamenter demokrasi’ olarak tek başına yanıtlandırılması hiçbir koşulda mümkün değil. Çünkü bu yanıta ulaşmak için Cumhurbaşkanlığı Seçimi ile Genel Milletvekili Seçimleri sonuçlarının uyumlu bir şekilde bitmesi gerekiyor. Oysa Erdoğan ve Türk usulü Başkanlık Sistemi’nin devamı için böyle bir zorunluluk yok. Dolayısıyla, nerede durduğunuza göre değişmekle birlikte bu iki seçim arasında bir denge ve uyum meselesi var.

İşte seçim sonuçlarına bağlı olarak oluşacak bu denge ilişkisi, bizi nasıl günlerin beklediğinin ipuçlarını taşıyor kendi içinde. 

On gün sonra yapılacak seçimin birçok olası sonucu var. Cumhuriyet tarihinde hiç bu kadar karmaşık ve olasılık taşıyan bir seçim yaşamadık. 

İlk olasılık Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ni ilk turda kazanması ve Cumhur İttifakı’nın Meclis’te çoğunluğu almasıdır. Böylesi bir sonuçta yapısal anlamda bir şey değişmez, ama Demokrasi Endeksi’nde 167 ülke arasında 103. sırada yer alan Türkiye’nin daha üst sıralara yükselmesi uzun bir süre için hayal olarak kalır. Diğer gelişmeleri tahmin edebiliyorsunuzdur 20 yılın ardından. 


Seçimin bir diğer olası sonucu ilk turda Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanması ve Millet İttifakı’nın ya tek başına ya da Emek ve Özgürlük İttifakı ile birlikte Meclis’te çoğunluğu elde etmesidir. Bu, Parlamenter Demokrasi’ye geçişi sağlayacak ve hızlandıracak sonucu getirecektir.

Gerçekleşmesi daha düşük olan olasılıklar Erdoğan’ın birinci turda Cumhurbaşkanı seçilmesi, ama Millet İttifakı’nın tek başına ya da üçüncü ittifak ile birlikte Meclis’te çoğunluğu alması ya da tersine yine düşük bir olasılıkla Kılıçdaroğlu’nun ilk turda Cumhurbaşkanı olması ama Meclis’te Cumhur İttifakı’nın çoğunluğu elde etmesidir. 

Tüm bu senaryolarda Meclis’te çoğunluğu elde etmek Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı için farklı anlamlar taşıyor. Millet İttifakı için çoğunluk Meclis’te Anayasa’yı değiştirmek veya Anayasa değişikliklerini referanduma götürebilmek ya da sandalye sayısı itibarıyla daha çok vekil kazanmak ihtimallerini bünyesinde barındırıyor. Oysa Cumhur İttifakı için çoğunluk tekil bir anlam taşıyor.

Kuşkusuz ki, seçimin ilk turda iki adaydan birisi tarafından kazanılmasına karşın Meclis’te herhangi bir ittifakın çoğunluğu elde edemediği senaryolarla da karşılaşma ihtimalimiz bulunuyor. Meclis’te iki ittifaktan birisinin az bir farkla önde olduğu ve Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kilit görevi gördüğü bir Meclis’le karşılaşmamız güçlü bir olasılık. 

Meclis nasıl bir yapıya sahip olursa olsun, Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nin ikinci tura kalması bugünden baktığımızda gerçekleşmesi en güçlü olasılık olarak duruyor. Biz toplum olarak ikinci tur deneyimini bugüne kadar hiç yaşamadık. Bu tür deneyimlerden kazandığımız bir içgörü yok, bu da bazı öngörülerde bulunmamızı zorlaştırıyor. Bu nedenle, siz bugünlerde açıklanan “seçimler ikinci tura kalırsa şöyle sonuçlanacak” diyen araştırma sonuçlarına bakmayın. Onların bugünden hiçbir anlamı yok. Çünkü Erdoğan’ın ve Kılıçdaroğlu’nun ikinci tura kalması durumunda ipi kimin ve nasıl göğüsleyeceği Meclis’in 14 Mayıs seçimleri sonucunda sahip olacağı kompozisyona derinden bağlı. 

İki ittifaktan birisinin çoğunluğu elde etmesi ya da eş güçlere sahip, dengeli bir milletvekili dağılımı en az cumhurbaşkanı adaylarının kendisi kadar ikinci tur seçim sonuçları açısından etkili olacak.

Dolayısıyla, aslında Cumhurbaşkanı Seçimleri ile Genel Milletvekili Seçimleri eşit öneme sahip. Bu eşitlik Genel Seçimlerde kullanılacak oyların altın değerinde olmasını sağlıyor. 

Bu kritik seçimin en önemli özelliklerinden birisi “razı oluşlar seçimi” olmasında yatıyor. Her üç ittifak için de onların seçmenleri için de bir razı olma durumu söz konusu. Kimisi iktidarının ve mevcut rejimin devam etmesi adına, kimisi de bu düzeni değiştirmek adına bazı durumları şimdilik kabullenmiş bulunuyor.


Cumhur İttifakı içindeki AKP, MHP, BBP, YRP ve HÜDA PAR ilişkilerine baktığınızda özellikle HÜDA PAR’dan kaynaklanan nedenlerden dolayı MHP’nin ve birçok AKP’linin mevcut durumdan rahatsız olduğunu görmemek mümkün değil. Hatta üst düzey AKP yöneticileri HÜDA PAR’ın ittifakta olmadığını sık sık söylüyorlar, ama HÜDA PAR’lılar seçilebilecek sıralardan aday gösterildiler. AKP düzenin devam etmesini sağlamak adına kendi kadın seçmenlerinin önemli bir bölümünü küstürmeyi bile göze aldı. YRP, HÜDA PAR dışında AKP’nin kadınları küstürmesinin bir diğer nedeni. Milliyetçilik ve kadın sorunu bu ittifakın en yumuşak karnı; seçmen bu alandaki rahatsızlıklarına rağmen ittifaka ya da partilerine gönülsüzce oy verecek ya da ilk kez AKP’ye sırtını dönecek ve sandığa gitmeyecek.

Millet İttifakı’nda İYİ Parti’den kaynaklanan kriz sonrasında olası uyumsuzluk konuları seçim sonrasına ertelense de sayıları 20 ile 30 arasında değişebilecek milletvekilinin seçim sonrasında CHP’den ayrılıp Gelecek Partisi, DEVA, DP ve Saadet Partisi sıralarına geçecek olması ya da bu partileri temsilen listelere giren bazı milletvekili adaylarının seçmenlerde yarattığı hoşnutsuzluk CHP’li seçmenlerin “razı olma durumları”nın en önemli nedenleri. Üstelik, rejim değişikliği önerisi ile iktidar mücadelesi yapan CHP bu seçim sonucunda Meclis’in muhafazakar yapısını korumasının sonuçlarını da sırtında taşıyacak. CHP’nin İYİ Parti dışında kalan partilerle ilk günden kurduğu ilişki şu sözün bir kez daha kanıtı oldu: masaya nasıl oturursan, öyle kalkarsın. Bu ittifak içinde razı olma durumu ile karşı karşıya kalanlar sadece CHP’li seçmenler değil tabii ki; bu durum CHP liderini destekleyen eski AKP’li ve SP’li siyasiler ve onların seçmenleri için de geçerli.

Üçüncü İttifak da “razı olma” durumundan azade değil; bu ittifakta TİP’in her türlü uyarıya rağmen ortak listeye karşı çıkarak seçimlere kendi logosu ile girmesi, bazı TİP milletvekillerinin HDP’lilerde derin rahatsızlık yaratan çıkışları Emek ve Özgürlük İttifakı seçmenlerini de bir razı olma durumu ile karşıya bıraktı. Bu razı oluşun doğası diğer ittifaklardan farklı, ama bu ittifak seçmenleri de ortak bir motivasyon ile oy vermeyecek, herkes kendi yolunda. Seçmen Yeşil Sol Türkiye’nin üçüncü büyük partisi konumunu korusun, Meclis’te alternatif bir ses olsun ve bunun için de daha çok milletvekili kazansın diye partisini seçerken, TİP de rüştünü ispat etsin, kendi ayakları üzerinde dursun ve hayırlısı ile bir iki vekil kazansın denilerek tercih edilecek.

Tüm bu razı oluşlar aslında Meclis’in kısa ömürlü bir Meclis olmasının arkasındaki en önemli nedenler olacak. Bu kısa ömrün başta ekonomik gelişmeler olmak üzere farklı nedenleri de olacak kuşkusuz. 2024 yılında yapılacak Yerel Seçimler sonrasında 2025 yılında erken bir Genel Seçim çok da sürpriz olmamalı. Buna şimdiden hazır olmak gerekiyor. Bu sürprizi biraz olsun bozmanın anahtarı bu seçimlerde tercihi akla ve vicdana dayanarak yapmaktan geçiyor. 

14 Mayıs günü herkes oy kullanmalı. Kararınızın pusulası da aklınız, ama özellikle vicdanınız olsun. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hüseyin Tapınç Arşivi

Ayna

21 Mart 2024 Perşembe 07:00