1 Mayıs yaklaşırken…

Her 1 Mayıs’ta Nazım Hikmet’in “Türkiye işçi sınıfına selam” şiiri aklıma gelir. Büyük ozanın bu şiirinin bizim açımızdan önemi, aradan onca yıl geçmesine rağmen dizelerinde dile getirdiği sancıların artarak devam etmesidir.

Ozanın ölümünden sonrasına şöyle bir baktım; ülkemizin yaşadığı krizler ve darbeler koskoca bir tarih kitabıdır. Anadolu, vahşi kapitalizmin her alanda yol açtığı tahribatın altında ezilip durmaktadır.

Nazım’ın selam gönderdiği işçi sınıfı, köy ile bağlantısını hala koparamamış, ‘gelenek’ adı altında köyü kentlere taşımış, kitapta tarifi olmayan bir garip kitleye dönüştürülmüştür.

Son yaşadığımız kriz zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yaptı. Sanayi ve tarımda üretim değil kolay yoldan para kazanmanın yolları yeni kuşakların felsefesi oldu.

Televizyonların alt yazılarında borsa, altın ve döviz kurları falan derken bir de kripto paralar girdi hayatımıza. Özel televizyonların haber merkezlerinde çalıştığım ve sözümün kısmen dinlendiği(!) yıllarda bir öneride bulunmuştum;

“Borsa falan yerine kentlerin hallerinden sebze meyve fiyatlarını, et, süt ve yumurta fiyatlarını verelim.” demiştim. Sağ olsun arkadaşlar; gülmüşler, “reklam verenler ve değişik(!) verenler ne der!” yolunda açıklama yapmışlardı.

Yaygın medyanın zaten sistemden ayrı düşünülmesi bir ütopyadır. İşçi sınıfına selamın, Sadri Alışık’ın Turist Ömer selamına dönmesini başaranların sayısı hiç de az değildir bizim ülkemizde.

İşçisi, emeklisi, mavi ve beyaz yakalısı, altı aylık ve yıllık maaş düzenlemesine alıştırıldı, gücü elinde tutanın dudaklarından dökülecek ve ‘Big Brother’ ekranlarından halka duyurulacak sözler bekleniyor.

Sendikasız kalan; illa olacaksa, ‘sarışın olanından olsun’ örgütsüzlüğüne mahkum edilen Türkiye işçi sınıfının sorunları pek çok.

3 AYDA 425 İŞ CİNAYETİ

Ancak biri var ki; can yakıyor. Her yıl büyük iş cinayetleriyle sarsılıyoruz. Ranta ve paraya çabuk ulaşmanın yollarını işçiye yükleyen sistem, Soma’da büyük bir facia ile sonuçlandı, Amasra ve diğer maden cinayetlerini unutmuyoruz…

İşçi cinayetinde maden mekanı bu yıl Erzincan’dı. Dokuz maden işçisi siyanürlü toprağın altında kaldı… Unutmuyoruz…

Ve son olarak; İstanbul’un karanlık bir labirentinde lüks gece kulübü olarak işletilen mekandaki yangında, 29 işçi dumandan boğularak ve yanarak can verdi… Unutmuyoruz…

Burada bir raporu hatırlatmanın tam zamanı.

İşçi Sağlığı ve İşçi Güvenliği (İSİG) Meclisi, 2024 yılının ilk üç ayını kapsayan İş Cinayetleri Raporu’nu açıkladı. Rapora göre ocak ayında 161, şubatta 149 ve martta 115 olmak üzere üç ayda en az 425 işçi cinayetinde hayatını kaybetti.

Yaşamını yitirenlerden 16'sı çocuk işçiler…

Nazım Hikmet ile başladık; Melih Cevdet Anday’ın dizeleriyle bitirelim…

“Maden, az önce çökmüş madenin altında,

Lamba söndükten sonra yıkılmış tavanın

Ve duvarı tutan kalasın altında

Tek başınaydı işçi, karanlık

Yok etmiş gözlerini ama

Kendindeydi daha ufak bir güneş,

Dünyanın en ufak güneşi,

Çocukluk gibi, düşüncesiz kuşlar gibi,

Duydu demir aldığını geminin

Gürültülerle…”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cengiz Erdil Arşivi