SEN ÖLDÜN… İSTATİSTİK OLDUN!

Nice savaşlar ve salgınlar gören dünyamızın haline bakınca, insanlığın başına gelenleri karşılayıp unutmasına hayran olmamak mümkün değil. İnsanlık onca acıya, cefaya, kana ve can kaybına rağmen geleceğini düşünmeyi beceriyor. Buna hayatta kalmayı başarmak deniyor. Çağdaş bir filozofa sormuşlar “Bu nasıl bir dünya” diye… O da “Belki başka bir gezegenin cehennemidir” demiş. İnsanlar, küçük veya büyük hesapların içine girmeseler, birbirleriyle didişmeseler aslında çok güzel olacak bu dünya.
Koronavirüsün yakıp yıktığı dört ay boyunca sayılara alıştırıldı insanlar. Vaka sayısı, test sayısı, vefat sayısı olarak rakamlar sıradan bir günlüğün parçası haline geldi.
Oysa ‘Ateş düştüğü yeri yakar’… Dünyanın dört bir yanında günün her saniyesi, gidenlerin geride yaktığı ateşler bir süre yürekleri dağlıyor, sonra külleniyor, giden gittiğiyle kalıyor. Her bir ölümün bıraktığı biriktirilmiş anılar kalıyor geride. O anılarda, umutlar, acılar, üzüntü ve sevinçler var. Kısaca insani olan her şey var.
ÖLÜM İSTATİSTİKLERİ
Ölümlerin istatistiğe dönüşmesi ürkütücü gelebilir ama insanlığın bir parçası da.
İkinci Dünya Savaşı’nda 20 milyon insanını kaybeden Sovyetler Birliği’nin lideri Stalin’in bir sözü var. Adı ‘çelik’ anlamına gelen Stalin, partisinin en üst komitesinde ölü sayısının artmasından endişe duyan yoldaşlarına şöyle demiş; “Bir ölüm trajedidir. Bir milyon ölü istatistik.” Savaşta bir oğlu Naziler tarafından öldürülen Stalin, işin içine ‘sonsuz ayrılık’ girince halkla değil, yoldaşlarıyla gayet matematiksel paylaşmış acısını!
KORONA ÖLÜMLERİ NE KADAR DOĞRU?
Korona dolayısıyla tüm ülkelerde ölü sayısı tartışma konusu. Hemen hemen her ülkede halk, yöneticilerin gerçekleri sakladıklarına inanıyor.
Ancak bir gerçek var. Demokrasi trenine binip istediği istasyonda inenler Korona treninden öyle kolay inemiyorlar, çünkü salgın önlemini alamazsan kasıp kavuruyor, herhalde aşı bulunana kadar da sürecek.
Demokrasi trenine hiç binmeyenlere gelince; Haritada her yer kıpkırmızı, dünya salgından kırılıyor, Bazı ülkeler bembeyaz. Buralarda insanlar ‘Ak Zambaklar Ülkesinde yaşıyor’ her halde diye düşünüyorsun . Daha nüfus sayımını yapamamış, iç savaş yaşayan ülkeler var, Koronadan ölümleri nasıl saysın? Yemen, Suriye veya bahtı kara çoğu Afrika ülkesinde Korona sayılarına kim inanır ki.
Ancak Demokrasisine rağmen Amerika Birleşik Devletleri farklı. Ülkenin tarihi malum derin değil, derinliği(!) başka alanlardadır ABD’nin. Geçmişi zayıf olunca, seri katiler için bile müzeler açmış bir ülke burası. Yerlilerin ve Afrika kökenlilerin kesildiği eyaletler imparatorluğu toplu ölümlere yabancı değil. Salgın geçince de en iyi filmleri yapacağına, en iyi Korona Müzesini kuracağına adım gibi eminim. Bakım evlerinde toplu ölümlerin görüldüğü ülkede, sokaklardan ceset toplanması kimsenin umurunda değil. Bireycilik artık halkın kanına işlemiş denilebilir.
Bazı Amerikalılar en uçta yaşamayı seviyorlar doğrusu. Eyaletlerde yasakları protesto edip, her yerin açılmasını istiyorlar, üstelik silahlar falan kuşanıyorlar. Ölümü düşünmüyorlar, belki de Korona’dan önce katil olmayı göze almışlar.
Ölümün türlü türlü hali var, Kimisi ölüm orucunda can verir, kimisinin adı gizli ölüm listelerinde yazılıdır. Şair Enver Gökçe’ye selam çakıp son noktayı koyayım. “Ölüm adın kalleş olsun”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cengiz Erdil Arşivi