Can Atalay'ı cezaevinde ziyaret eden Erkan Baş, Numan Kurtulmuş'a seslendi
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, milletvekilliği düşürülen Can Atalay'ı cezaevinde ziyaret etti. Baş, "Silivri'den Numan Kurtulmuş'a seslenmek istiyorum; eğer bizimle yaptığı görüşmelerde samimiyse yapması gereken artık bir tek şey kaldı. Ankara'dan yola çıkacak, Silivri'ye gelecek ve Can Atalay'a diyecek ki, ‘Kusura bakmayın Can Bey, biz de emir kuluyuz. Ortada anayasa yok, ortada yasa yok, ortada hak yok, ortada hukuk yok, ortada adalet yok, biz de bunların farkındayız. Ama elimizden bir şey gelmiyor, biz de emir kuluyuz’. Şu an itibarıyla Numan Kurtulmuş'un kurabileceği tek inandırıcı cümle bu olabilir" dedi.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, vekilliği düşürülen Can Atalay’ı Silivri'deki Marmara Kapalı Cezaevi'nde ziyaret etti. Erkan Baş'a, MYK Üyesi ve Can Atalay’ın avukatlarından Özgür Urfa, Parti Meclisi Üyesi Özge İnce ve parti avukatlarından Gözde Emre ile TİP İstanbul İl Örgütü üyeleri eşlik etti.
"Bugün bir kez daha anayasanın ayaklar altına alındığı bir tablo ile karşı karşıyayız"
Cezaevi çıkışında yaptığı açıklamada "Sevgili Can herkese yürekten sevgilerini, selamlarını iletti. Benim gördüğüm her zaman olduğu gibi gayet dirençli, gayet moralli. Gayet enerjisi yüksek ve esas olarak memleketin içinde bulunduğu duruma dair kaygılarıyla içeride mücadelesini sürdürmeye devam ediyor" diyen Erkan Baş, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Tabi normal bir ülkede, siyasetin olağan işlediği bir ülkede yurttaşın özgür yaşadığı demokratik bir ülkede bir siyasi parti genel başkanının, bir milletvekilinin Silivri Cezaevi’nde veya herhangi bir cezaevinden yurttaşlara seslenme ihtiyaçları duymayacağını biliyoruz. Fakat bugün bir kez daha Anayasa’nın, TBMM'nin iradesinin ayaklar altına alındığı bir tablo ile karşı karşıyayız. Hepimizin bildiği gibi Meclis’in olağanüstü toplanması bugün, olağanüstü toplanması için yapılan çağrı bu kez de doğrudan TBMM Başkanı sıfatı taşıyan Numan Kurtulmuş tarafından yerine getirilmedi. Bir kez daha içtüzük, ayaklar altına alındı. Ve bugün Ankara'da konuşulması, Ankara'da tartışılması, Meclis’te gündem yapılması gereken bir tartışmamız varken biz Hatay milletvekili, seçilmiş Hatay Milletvekili Can Atalay'la görüşebilmek için Silivri Cezaevi'ne gelmek durumunda kaldık. Bu herhalde dünyada eşine az rastlanır demeyeceğim hiç rastlanmayan bir durum. Milletvekilimizle görüşebilmek için Adalet Bakanlığı'ndan izin almak ve cezaevine ziyarette bulunmak, cezaevinde kendisiyle yüz yüze görüşmek zorundayız.
"Can kendisinden daha fazla Hatay halkını konuştu"
Biz Can ile kendi durumunu konuşmaya, Can Atalay nezdinde ortaya çıkan hukuksuzluğu tartışmaya geldik. Ama Can kendisinden daha fazla Hatay halkını konuştu. Hatay'a ilişkin gözlemlerini, değerlendirmelerini, yapılması gerekenleri, Hatay halkının sürüklendiği çaresizliğe karşı tüm toplumu, tüm siyasetçileri görev almaya çağırdı. Belki bedenen cezaevi duvarları arasında duruyor ama emin olun Can sadece Türkiye'yi değil bütün dünyayı dikkatle takip ediyor ve Ezgi Eygi isimli yurttaşımızın İsrailli katiller tarafından Filistin'de katledilmesini, Filistin halkıyla dayanışma için yaptığı eylemi ve canını kaybetmesini büyük bir acıyla andığını, kendisini saygıyla andığını paylaştı. Can ile Narin'i konuştuk. Türkiye'nin içinde bulunduğu bu haksızlıkların, hukuksuzlukların toplumu suskunlaştırma girişimlerinin, bu gericiliğin, yobazlığın ülkeyi esir alma sürecinin, Narin'in katle giden boyutlarını uzun uzun değerlendirdik ve çocuklarımızın yaşayabileceği bir ülke kurmak için sürdürmemiz gereken kavgayı konuştuk. Sokaktaki yurttaşın yaşadığı tüm dertler, tüm tasalar, işsizlik, yoksulluk, her geçen gün zorlaşan hayat şartları. İşçi arkadaşlarımızın fabrikalarda sürdürdüğü direnişler. Polonez direnişi, BMK direnişi. Can ile kendisinden çok daha fazla bunları konuştuk. Ve aslında bütün bu sürecin bir bütün olduğunu bu iktidar eliyle ülkenin anayasasız yönetilen anayasanın rafa alındığı ve tüm ülkenin kaderinin bir kişinin iki dudağına sıkıştırıldığı, sermayenin önündeki bütün engelleri ortadan kaldırıldığı ama bunun karşısında özgür düşüncesini ifade etmek isteyen yurttaşların susturulduğu, gazetecilerin susturulduğu, siyasetçilerin susturulduğu, yoksulların adalete susadığı, yoksul insanların gücü elinde bulanlar tutanlar tarafından ezildiği, horlandığı, yok sayıldığı bir Türkiye'yi değerlendirdik. "
"Halkın içine çıkacak yüzü olmayanlar bir milletvekilinin halkla buluşmasını engellemek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar"
Erkan Baş, Can Atalay'ın hala cezaevinde tutulmasını da şu sözlerle eleştirdi:
"Mesele Can Atalay meselesi değildir. Mesele TİP meselesi değildir diye anlatmaya çalışıyoruz. Ama Türkiye'de yaşadıklarımız, her geçen gün yaşadıklarımız konunun vahametini, konunun ne kadar önemli olduğunu bize bir kez daha gösteriyor. Şunu söylemek istiyorum, bakın. Kendileri halkın içine çıkacak yüz bulamayanlar. Halkın içine çıkacak yüzü olmayanlar bir milletvekilinin halkla buluşmasını engellemek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Türkiye'nin içinde bulunduğu durumun bundan daha özel bir ifadesi olamaz. Sokakta insanlar yaşadıkları çaresizliği, öfkelerini, ülkenin içine düşürüldüğü durumu anlatabilecekleri bir tane iktidar partisi milletvekili bulamıyorlar. Sokaklarda, pazarlarda bak. Bakkallarda, manavlarda, marketlerde. İktidarın herhangi bir biçimde parçası olan hiç kimse yurttaşla yan yana gelemiyor. Yurttaşla göz göze gelemiyor. Yurttaşla karşı karşıya gelemiyor. Çünkü ülkeyi ne hale getirdiğini biliyor. Onların sokağa çıkacak yüzü yok. Onların halkın arasına karışacak yüzü yok. Ama öbür taraftan halk için mücadele etmek isteyenleri de dört duvar arasında tutmaya çalışıyorlar.
Kurtulmuş'a seslendi
Değerli yurttaşlar sadece şu son birkaç gündür ülkemizde yaşananlar adaletin adında adalet olan bir parti tarafından nasıl katledildiğini görmek için yeter de artar bu süre. Türkiye'de çok daha uzamış durumda. Ve bu pervasızlık her geçen gün artarak devam ediyor. Şimdi buradan Silivri'den Numan Kurtulmuş'a seslenmek istiyorum; gerçekten eğer bizimle yaptığı görüşmelerde samimiyse, eğer bugüne kadarki siyasi hayatında savunduğunu iddia ettiği değerlerde samimiyse Numan Kurtuluş'un yapması gereken artık bir tek şey kaldı. Ankara'dan yola çıkacak, Silivri'ye gelecek. Ve Hatay halkının helal oylarıyla seçilmiş milletvekilimiz Can Atalay'a diyecek ki 'Kusura bakmayın Can Bey biz de emir kuluyuz. Ortada anayasa yok, ortada yasa yok, ortada hak yok, ortada hukuk yok. Ortada adalet yok. Biz de bunların farkındayız. Ama elimizden bir şey gelmiyor. Biz de emir kuluyuz'. Tek inandırıcı cümlesi şu an itibarıyla Numan Kurtulmuş'un kurabileceği tek inandırıcı cümle bu olabilir.
"Adaletin tecelli etmesi için siz mücadele etmek zorunda kalacaksınız"
Buradan Silivri'den iktidar sahiplerine seslenmek istiyorum. Bugün elinize geçirdiğinizi düşündüğünüz için, devletin imkanları, olanakları, koltukları, arabaları, makamları sizin elinizde olduğu için elinizden gelen her şeyi yapabileceğinizi düşünüyorsunuz. Yarın öbür gün bunların hepsinin unutulacağını düşünüyorsunuz ama sizleri uyarıyorum. Bu kadar açık hukuksuzluklar işledikten sonra, bu kadar açık suçlar işledikten sonra yarın öbür gün siyaseten bu halk sizi mutlaka emekli edecek. Ömür boyu huzur içinde yaşayabileceğinizi düşünüyor musunuz? Şu cezaevinde geçirilen her saatin, her dakikanın, her saniyenin bu halktan çalınmış olduğunu asla unutmayacağız. Dolayısıyla biz nasıl 22 yıldır sizi iktidara geldiğinizden bugüne hep adaletin tecelli etmesi için mücadele ettik ve siz adaletin tecelli etmesinin önünde engel olmaya çalıştınız ya bakın sizleri uyarıyorum. Yarın öbür gün adaletin tecelli etmesi için siz mücadele etmek zorunda kalacaksınız. Ama hiç kaygınız olmasın adalet en güzel biçimde tecelli edecek."
"Bu iktidar halkı ve devleti dolandıranlara gücü yetmeyen bir iktidar"
"Hukuksuzlukları, haksızlıkları, anayasa ihlallerini anlatmaktan dilimizde tüy bitti. Ama herkes bilsin, herkes duysun ki asla ama asla bu duruma teslim olmayacağız. Asla bu hukuksuzlukların, bu anayasayı ayaklar altına alma girişimlerinin normalleştirilmesine, olağan karşılanmasına, sessiz bırakılmasına, unutulmasına izin vermeyeceğiz" diyen Erkan Baş, açıklamasına şu sözlerle devam etti:
"Açıkça görüyoruz ya biz Türkiye'nin ne hale geldiğini görüyoruz. Bu iktidar halkı ve devleti dolandıranlara gücü yetmeyen bir iktidar. Bu iktidar kara para aklayanlara, bu iktidar uyuşturucu kaçakçılarına gücü yetmeyen bir iktidar. Onların sırtını sıvazlayan bir iktidar. Onları serbest bırakan bir iktidar, onları yargılamayan bir iktidar. Onları affeden bir iktidar. Ama bu iktidar ekmek çalarsa açlıktan ekmek çalmak zorunda kalırsa çocuğu gözünün yaşına bakmadan cezaevine atan bir iktidar. Bu iktidar sokak ortasında hesaplaşan mafya bozuntularının sırtını sıvazlayan, bu ülkeyi onlarla birlikte yönetmeye odaklanan bir iktidar ama Soma'da, Ermenek'te, Gezi'de katledilen işçilerin, gençlerin, ailelerin avukatları cezaevine atmakla ve hukuksuz biçimde cezaevinde tutmakla övünen bir iktidar.
"Türkiye yüzyılının nasıl açıldığını hep beraber görüyoruz"
Bakın bu iktidar, bu iktidarın gücü Reşit Kibar'ı, doğasına, deresine, toprağına sahip çıkan arkadaşlarımızı katledenleri yargılamaya gücü yetmeyen ama onun karşısında duran, doğasına, toprağına, memleketine, havasına, suyuna sahip çıkan Dursun Ali arkadaşımızı cezaevine atan bir iktidar. Güçlü devlet diyorlar değil mi? İşte hep beraber yanıtlamamız gereken soru bu? Bu mu güçlü devlet? Fakiri, emekçiyi, yoksulu, haklıyı ezip cebinde çok parası olanı, büyük çalanları, halkı, devleti dolandıranları destekleyen bir devlet midir güçlü? Bu mu Türkiye Yüzyılı dedikleri ya? Bakın Türkiye yüzyılı diye bir propaganda yapıyorlar. Türkiye yüzyılının nasıl açıldığını hep beraber görüyoruz. Narinlerin öldürüldüğü bir Türkiye.
"Bu ülkeyi bu yobazlara bırakmayacağız"
Doğasına, denizine sahip çıkanların katledildiği bir Türkiye. Hırsızların dolandırıcıların muteber insan kabul edildiği bir Türkiye. Ama yurttaşın işsizlikle, açlıkla, yoksullukla boğuşmak zorunda kaldığı, akşam evime ekmeği nasıl götüreceğim diye düşündüğü, okula başlayan çocuğuna bir silgi, bir kalemtraş, bir kalemi nasıl alacağım diye düşündüğü bir ülke. Güçlü bir ülke öyle mi? Türkiye Yüzyılı öyle mi? Bu iktidarın yarattığı Türkiye tablosu bizim onurlu, namuslu insanlarının hak ettiği bir Türkiye tablosu değil değerli arkadaşlar? O yüzden evet Silivri'deyiz. Evet Hatay Milletvekilimiz Can Atalay'la görüşmek için geldik. Ama Türkiye'de adaletin hepimiz için ekmek kadar, su kadar, hava kadar önemli olduğunu söyleyerek ayrılıyoruz buradan. Ve söz veriyoruz. Can Atalay adına söz veriyoruz. Bütün Türkiye İşçi Partililer adına söz veriyoruz. Bu ülkenin tüm onurlu, namuslu insanları adına söz veriyoruz. Bu ülkeyi bu yobazlara bırakmayacağız. Bu ülkeyi katillere bırakmayacağız. Bu ülkeyi hırsızlara bırakmayacağız. Ve sonuna kadar mücadele edeceğiz.
"Er ya da geç o hesap günü gelecek"
Er ya da geç o hesap günü gelecek. Bu ülkede adalet mutlaka tecelli edecek. Hiç kimsenin bundan kuşkusu olmasın. Adalet tecelli edene kadar, hak ettiğimiz adaleti sağlayana kadar, özgür demokratik bir ülkede eşit yurttaşlar olarak kardeşçe, barış içinde yaşayacağımız günlere kadar asla teslim olmayacağız. Asla normalleştirmeyeceğiz, asla kabul etmeyeceğiz. Tüm yurttaşlarımızı uğradığımız tüm haksızlıklara karşı akıllarımızı, yüreklerimizi, bileklerimizi birleştirmeye çağırıyorum. Biz bunun çok daha iyisini, fazlasıyla hak eden bir ülkeyiz. Bunu başarabilecek. Gücümüz bunu başarabilecek irademiz, bunu başarabilecek inadımız var. Buradan hem sevgili Can Atalay'ın hem tüm partili arkadaşlarımın sevgilerini, selamlarını, dayanışma duygularını iletiyorum. Türkiye'nin dört bir yanında her tür haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe karşı hep birlikte mücadeleyi büyütmeye, hep birlikte kazanana kadar kol kola omuz omuza yürümeye çağırıyorum."
Kaynak:ANKA