YSP'nin 4’üncü Olağan Kongresi başladı; partinin adı Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi oldu

YSP'nin 4’üncü Olağan Kongresi başladı; partinin adı Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi oldu
Yeşil Sol Parti, 4’üncü büyük olağan kongresini ‘‘Özgürlük İçin Yeniden’’ sloganıyla başladı. Parti yönetiminde kapsamlı değişikliğe gitmeye hazırlanan Yeşil Sol Parti’nin yeni eş başkanları belirlendi ve...

Yeşil Sol Parti, 4’üncü büyük olağan kongresini ‘‘Özgürlük İçin Yeniden’’ sloganıyla başladı. Parti yönetiminde kapsamlı değişikliğe gitmeye hazırlanan Yeşil Sol Parti’nin yeni eş başkanları belirlendi ve isim değişikliğine gidildi. Yeşil ve Sol Parti’nin adı: Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) oldu.

Kongrede kürsüye ilk olarak Yeşil Sol Parti Grup Başkanvekili ve Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş çıktı. Ankara Spor Salonu'nda gerçekleşen kongrede Beştaş, önceki kongrenin Ankara Arena Spor Salonu'nda yapıldığını hatırlatarak, bu sefer daha küçük salon verilmesini eleştirdi.

800 delegenin oy kullanacağı kongrede parti yönetimi yüzde 80-90 oranında değişmesi beklenirken, eş genel başkanlar Tülay Hatimoğulları Oruç ile Tuncer Bakırhan oldu.

Öte yandan kongrede seçimlerin ardından Kürt sorunda gelinen durum ve çözüm yollarının ele alınması bekleniyor.

HEDEP'in logosu ise şöyle:

Partinin yeni amblemi ise "bilge ağacın" içinden doğan güneş olarak belirlendi. Amblem "Hareketli, dinamik çizgisellikle bilge ağaç, güneş ve insan figürleriyle ekoloji, değişim ve dönüşüm tarif edilmiştir" diye anlatıldı.

"Yeşil Sol Parti, HDP bileşeni olarak bu sorumluluğu yerine getirdi"

Kongrede YSP Eş Sözcüsü İbrahim Akın, "Bu kongre sadece olağan bir kongre değil, olağanüstü koşullarda yaşanmış bir sürecin değerlendirilmesi ve yeni bir sayfanın açılması bakımından bir devir teslim törenidir" dedi.

Akın, şunları kaydetti:

"Biz olağanüstü koşullarda, birleşik mücadelemizin temsilcisi HDP'ye dönük her türlü operasyonları engelleyerek mayıs seçimlere dönük bir çalışma içerisindeydik. Ancak kumpas davasıyla, engellemelerle ve seçimlerde son anda bizi siyasetsiz bırakma çalışmalarının önüne geçmek için Yeşil Sol Parti tarihsel bir misyon üstlendi ve seçimlere Yeşil Sol Parti olarak girmiş olduk. Yeşil Sol Parti, HDP bileşeni olarak bu sorumluluğu yerine getirdi."

PM üyeleri belli oldu

Partinin yeni dönemde Parti Meclis üyeleri tam listesi ise şöyle:

Demirtaş'tan kongreye mesaj

Selahattin Demirtaş ve Selçuk Mızraklı, Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi'nden bir mesaj gönderdi. Mesaj şöyle:

"Kongremizin başarılı olması dileğiyle tüm katılımcıları, delegeleri, dostlarımız ve kongreye gelemeyen halkımızı yürek dolusu hasretle selamlıyor, özgür yarınlarda görüşebilmeyi ümit ediyoruz.

Serkeftin."

HEDEP Eş Genel Başkan Adayı Tülay Hatimoğulları: Kapatma davasına rağmen kimse halkın salona gelmesini engelleyemedi

Sayın divan, değerli partili yoldaşlarım, bileşen temsilcileri, emek-meslek örgütleri ve siyasi parti temsilcileri hoş geldiniz. Otoriter rejimin basını susturduğu bir dönemde bütün bedellere rağmen ülkenin sesi olan özgür basın emekçileri sizler de hoş geldiniz. Çocuklarının cenazeleri kargo kutularıyla gönderildiği halde barış demekten bir adım geri atmayan Barış Anneleri hoş  geldiniz. Yıllardır her Cumartesi günü bıkmadan usanmadan çocukları, kayıplarını aramak için nöbet tutan Cumartesi Anneleri hoş geldiniz, selam olsun size. Toplumun bir araya gelerek dipten gelen bir dalgada neler yapılabileceğini gösteren Gezi direnişçileri burada, onlara da hoş geldiniz diyorum. Selam olsun Gezi direnişine! Bu salona yoğun baskılara rağmen defalarca kapatılmış partilerin tarihini taşıyarak gelindi. HDP hakkında açılmış kapatma davasına rağmen halkın bu salona gelmesini kimse engelleyemedi. Halk yeniden kendi partisini kurdu. Yeni partimiz hepimize hayırlı uğurlu olsun! 

 
Kapitalist uygarlığın krizi dünyanın her köşesinde insanlık ve doğa için alarm veriyor. Dünyada bir avuç zenginin kararları çerçevesinde milyonlarca insan  yoksullukla açlıkla baş başa kaldı, doğa çok büyük bir yıkım içindedir. Kapitalist modernitenin ekonomik ve siyasi kriziyle baş edebilmek için, küresel çapta ırkçı, milliyetçi, aşırı sağcı ve faşizan rejimlerin iktidara geldiği bir dönemden geçiyoruz. Son seçimlerde küresel ve yerli sermaye güçlerinin büyük bir bölümünün Erdoğan’ın arkasında durmasının en temel nedenlerinden biri de budur. Giderek derinleşen ekonomik krizde sermaye arsızca zenginleşirken; işçilerin, emekçilerin, yoksulların payına daha çok açlık, yoksulluk, çile düşmüştür. Artan hayat pahalılığına, düşen ücretlere karşı Erdoğan ne diyor yurttaşa, “Dişinizi biraz daha sıkın, sabredin”. Bizlerin sıkacak dişi kalmadı, sıkacak kemeri kalmadı, bıçak kemiği kesmiyor artık, bıçak iliğimize dayanmış durumda.

Karun gibi zenginleşen iktidar temsilcileri bizden değildir

Hz. Muhammed’in bir sözü geliyor aklıma: “Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir”. Karun gibi zenginleşen, yolsuzlukla zenginleşen iktidar ve temsilcileri bizden değildir, bu toplumdan hiç değildir!  Havamıza, suyumuza, toprağımıza göz diken sermaye düzenine ve iktidara karşı bıkmadan mücadele edeceğiz. 11 ilimizi etkisini altına alan depremde insanlar acı kan revan içinde kurtarılmayı bekledi. Bu iktidar depremde insanları kurtarmadığı gibi 8 ayda bir gıdım yol almadan 15 milyon insanı mağdur etmeye devam ediyor. “Marihne nihne hön”, “Gitmedik buradayız”, “Kendimizi ve kentimizi yeniden kuracağız” diyenlerin, kış koşullarında yaşam zorlukları içinde çadırlarda ve konteynerlerde yaşamak zorunda olan depremzedelerin sesi şu an bu salonda. Onlar diyor ki “Bizi unutmayın”, unutacak mıyız? 


Bu iktidar bir felaket iktidarıdır. Türkiye ve Kürdistan açık cezaevine dönüştürüldü. Cezaevleri ise işkence haneye dönmüş durumda. Buradan cezaevinde bulunan bütün yoldaşlarımıza, özellikle hasta tutsaklara sesleniyorum; sizleri unutmadık, sizler için mücadeleye devam edeceğiz, insanca bir dünya ve ülke kurana kadar mücadele edeceğiz. 

İktidar yargısı kumpastan ve siyasi soykırım davalarından vazgeçmiyor. Kobanî Kumpas Davası Ortaçağ’ın Engizisyon mahkemelerini aratmayacak şekilde çalışmasını sürdürüyor. Cezaevlerinde tutulan Gültan Kışanak'a, Sebahat Tuncel’e, Ayla Akat’a, Figen Yüksekdağ’a, Leyla Güven’e, Selahattin Demirtaş’a ve bütün tutsak yoldaşlarımıza selam olsun! 

Sevgili genç yoldaşlarım; işsizlik, yoksulluk, barınma sorunu, eğitimsizlik bütün bu sorunlar kader değildir. Daha çok örgütlenmenin ve bunlarla mücadele etmenin tam zamanıdır. Türkiye ve Kürdistan mücadele tarihi devrimci, sosyalist ve yurtsever gençlik hareketinin öncülük ettiği pırıl pırıl sayfalarla dolu. Faşist rejime karşı demokratik ve özgür yarınlar için 21. yüzyılın sosyalizmini, devrimci-yurtsever ruhunu kurmanın zamanıdır. Gençler umudumuz sizsiniz, partiyi sırtlayacak ve özgür yarınları kuracak olan sizlersiniz. 

Mayıs seçimlerinden sonra iktidar yine insanların inançlarına ve yaşam tarzlarına müdahale etmekte daha fazla ceberutluk içinde. Buradan mütedeyyin kardeşlerime sesleniyorum: Dini istismar edenlere, dini siyasete alet edenlere karşı şimdi durma zamanıdır. Sizlerin sözleri ve duruşu 72 milletten yurttaşın barış ve huzur içinde yaşamasına büyük katkı sağlayacaktır. Değerli Alevi canlar; Alevi toplumunu ötekileştiren, inanç olarak kabul etmeyen tekçi ve mezhepçi zihniyete karşı “eşit yurttaşlık hakkı temelinde” mücadelenizin ve duruşunuzun dün olduğu gibi bugün de yanında olmaya devam edeceğiz. Bu ülkede inanan ve inanmayan herkesin inancını, ibadetini özgürce yaşayabileceği, demokratik bir Türkiye’yi inşa etmek boynumuzun borcudur.  

Katledilen her kadının hesabını soracağız

AKP iktidarı kadınların lehine olan kazanımları kadınların elinden tek tek almak için harekete geçmiş durumda. Eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet sistemimiz hedef alınmıştır. Kadın kurumlarının kapatılmasını ve kayyımlar eliyle işlevsizleştirilmesini, İstanbul Sözleşmesinin bir gece yarısı gasp edilmesini, nafaka hakkımızın gasp edilmesini asla kabul etmiyoruz. Kadın düşmanlığına, farklı cinsel yönelimlere yönelik nefret siyasetini asla kabul etmiyoruz. Biz kadınlar buna karşı direnişimizi ve mücadelemizi devam ettiriyoruz. Erkekler tarafından katledilen, şüpheli biçimde kaybedilen her bir kadının hesabını sormaya devam edeceğiz. İktidar güdümündeki cemaat ve tarikat yurtlarında gerçekleşen çocuk istismarlarına, çocuk ölümlerine, çocukların intihara itilmelerine seyirci kalmayacağız. Yoksulun da yoksulu olan kadınların ekonomik çaresizliğine ve emek sömürüsüne asla sessiz kalamayız. Mülteci kadınların, engelli kadınların daha katmerli ayrımcılığa maruz bırakılmasını asla kabul etmeyeceğiz. 
 
Kadın özgürlük mücadelesinde yaşamını yitiren, erkek devlet şiddeti ile katledilen, susmadığı ve biat etmediği için cezaevlerinde olan kız kardeşlerimize, kadın yoldaşlarımıza sözümüz var. Bedenimize, emeğimize, kimliğimize saldıran erkek egemen zihniyetle mücadele etme sözümüz var. Bizler Roza Lüksenburg’un, Klara Zetkin’in, Şirin Tekeli’in, Sakine’nin, Sêve’nin, Kader’in, Eylem’in, Hevrin Xelef’in ve Nagehan’ın yoldaşlarıyız. İran’dan, Ortadoğu sokaklarından bütün dünyaya “JIN JIYAN AZADΔ sloganını yaygınlaştıran Jina Mahsa Amina’nın yoldaşlarıyız. Selam olsun onlara, binlerce kez selam olsun!
 

Ortadoğu’yu ateş çemberi sarmış. Emperyalizmin yüzyıllardır sömürü cenderesi altında yaşayan halklar büyük acılar içinde. Uğrunda mücadele ettikleri petrol kadar insan kanı var o toprakların altında. Bu coğrafya aynı zamanda görkemli direnişlerin yurdudur. Kürt halkının Rojava’da Arap halkı ve bölge halklarıyla birlikte IŞİD’e karşı verdiği mücadele dünya tarihinde kıymetlidir. AKP’nin Kürt düşmanlığı, Rojava’da ve Başur’da askeri varlıktaki ısrarı ne yazık ki bölgeyi kan gölüne çevirmiş durumdadır. Sivilleri hedef alan bu saldırılar derhal bitirilmeli, TSK bütün güçlerini derhal Rojava ve Irak topraklarından geri çekmelidir diyoruz. On binlerin huzurunda, bu kongrede, sizlerin huzurunda Arap dünyasına çağrımız var: Ortadoğu’da huzur ve barışın yolu Kürt ve Filistin sorununun çözülmesinden geçer. Bu sorunların çözümü için herkesin tarihi sorumluluğunu yerine getirmesi lazım. 

Kürt sorununun çözümü önündeki engel tecrit rejimidir

Kürt sorunu sadece Kürtlerin sorunu değildir; Ermenilerin de Türkün de Arap’ın da sorunudur, bu coğrafyada yaşayan herkesin sorunudur. Tanka, topa, mermiye, özel harbe ayrılan bütçe bütün yurttaşların ekmeğini küçültüyor. Ekonomik kriz derinleşmişken ve insanlar bir kuru ekmeğe muhtaçken, “Bir merminin fiyatı nedir biliyor musun?” diyen Erdoğan’ı kınıyoruz. Halk mermi fiyatını biliyor ama Erdoğan ekmeğin fiyatını bilmez. Hangi halktan olursak olalım açlığımız ve yoksulluğumuz aynı, savaşlarda dökülen kanlarımız aynı. Bizler açlık bitsin, savaş bitsin istiyoruz. Bunun için, barışı inşa etmek için İmralı tecrit rejiminin ortadan kalkması lazım. Kürt sorununun çözümü önündeki en büyük engellerden biri tecrit rejimidir. 25 yıldır mutlak tecrit altında tutulan ve 32 aydır kendisinden hiçbir şekilde haber alınamayan Sayın Öcalan’ın bir an önce özgürlüğüne kavuşması gerekiyor.

İktidar Filistin halkları için timsah gözyaşları döküyor

Hepinizin, Ortadoğu ve dünya kamuoyunun yakından takip ettiği Filistin sorunu apaçık ortada duruyor. Filistin ve İsrail’de şu an devam etmekte olan çatışmalarda, binlerce sivil ne yazık ki yaşamını kaybetti. Bu savaş hala devam ediyor. Bizler yaşamını yitiren bütün insanların ailelerine başsağlığı diliyoruz. Ortadoğu coğrafyasının başı sağ olsun. Bu çatışmaların derhal bitirilmesi için bu kongremizde çağrımızı yineliyoruz. Kudüs’e, Mescidi Aksa’ya ve Gazze’ye dönük saldırılarda siviller katlediliyor. İsrail’in yüzyılı aşkın bir süredir Filistin toprakları üzerinde devam eden işgal politikasını asla kabul etmiyoruz. Savaş ve çatışma alanlarında kadın bedenlerinin teşhir edilmesini asla kabul etmiyoruz. Mazlum Filistin halkıyla dayanışmak için, mücadele deneyimlerinden öğrenmek için Türkiye devrimci hareketinden Deniz Gezmiş, Kürdistan devrimci hareketinden Abdullah Kumral ve birçok yoldaş gitti orada mücadele verdi, Filistin halkıyla dayanıştı. Bizler dün olduğu gibi bugün de mazlum Filistin halkının mücadelesinin yanındayız. İktidar ise Filistin için yine dini istismar ederek, yine bir sahtekarlığa imza atarak timsah gözyaşı döküyor. Öyle kurtla yiyip kuzuyla ağlayarak Filistin halkının yanında olunmaz ey Erdoğan, bunu bilesin! 

Büyük Ortadoğu barışı için demokratik konfederalizm

Ortadoğu’nun kanayan iki yarası. Kürt sorunu ve Filistin sorunu. Yüzyıllardır emperyalistler ve yerli iş birlikçileriyle beraber kışkırttıkları din, mezhep ve halklar arasındaki savaş ne yazık ki 21’inci yüzyılda da Ortadoğu’yu kana bulamaya devam ediyor. Bizler bu çerçevede Büyük Ortadoğu Barışını savunuyoruz. Türkiye’de Kürt sorununun çözülmesini, dört parça Kürdistan’a bu çözümün ulaşmasını savunuyoruz. Bu noktada barış demeye, barış demeye, barış demeye devam edeceğiz. Bizler biliyoruz ki sorunların çözümü Sayın Abdullah Öcalan’ın geliştirmiş olduğu Demokratik Konfederalizm’dir. Barışın inşası bununla mümkündür. 
 

Bizler bir seçim süreci yaşadık hep beraber. Bu seçim sürecinin akabinde partimiz kendi iç toplantılarını, aynı zamanda değerli halkımızla toplantını aylarca devam ettirdi. Aylarca toplantılar yaptık. Bizler nerede yanlış yaptık muhasebesini yaptık. Nerede eksik yaptık, önümüzdeki süreçte hangi yanlışlara düşmemeliyiz, bu soruların yanıtlarını aradık. Bu ortaya çıkan sonuçlarda yeniden yapılanma kararı aldık. Yeniden yapılanmayı merkezden yerele, yerelden merkeze doğru hep beraber siz değerli halkımızın desteğiyle birlikte, sizlerle beraber gerçekleştireceğiz ve bu otoriter rejime karşı tek vücut çıkmayı hep beraber yeniden başaracağız. 

Bizler 3. Yolun yolcularıyız

Egemen bloklara karşı ezilen ve sömürülenlerin hakkı için; adalet, özgürlük, barış ve demokrasi için mücadele veren 3. Yolun yolcularıyız. Faşist-otoriter rejim kendini tahkim ederken, mücadeleyi seçimlere ve sandıklara hapsetmek isteyenlere, ana muhalefet partisine de bir çift sözümüz var: Mücadele alanlarda, fabrikalarda, sokaklarda, köylerde, mahallelerde halkın arasında olur. Seçim ve sandık bunun sonucu olur. Bu tarihsel hatayı yeniden yaşamamak için muhalefete uyarımızı yapıyoruz. İttifak politikalarımızı gözden geçirdik. Yeni dönemde bileşen ve ittifaklarımızla ile beraber en geniş toplumsal ve demokratik ittifakı kuracağız. Bunu toplumun bütün dinamikleriyle bir arada yapacağız. Her aydın, yazar, sanatçı, gazeteci, sosyal demokrat, devrimci, sosyalist, feminist, yurtsever, kısacası “Bu devran böyle gitmez. Bir şey yapmalı” diyen her herkes bu dönemde elini taşın altına koymalı. Çağrımız şudur; gelin bu en geniş yelpazedeki ittifakımızı beraber inşa edelim. 

Demokratik Cumhuriyeti ikinci yüzyılda hep birlikte kuracağız

Biz şunun farkındayız. 3. Yol ince, engebeli, uzun ve meşakkatli bir yoldur. Bizler bu yolu hep beraber kararlı adımlarla yürüyoruz. Paradigmamızı umudumuz ve cesaretimizle yoğuruyoruz ve pusulamız yapıyoruz. İşçilerin, emekçilerin, yoksulların, kadınların, gençlerin, cinsel yönelimlerinden dolayı dışlananların, doğa ve insan hakları savunucularının, Kürtlerin, Alevilerin, bütün halkların ve inançların özgür, eşit, adil ve barışçıl koşullarda yaşayabileceği Demokratik Cumhuriyeti ikinci yüzyılda hep birlikte kuracağız. Kongremizde bütün siyasal ve toplumsal dinamiklere çağrımızı yineliyorum: Gelin bir yüzyıl daha kaybetmeyelim, gelin Cumhuriyeti hep birlikte demokratikleştirilelim. Gelin Kürt sorununu, emekçilerin, kadınların ve Alevilerin sorununu hep birlikte çözelim. 

Bizler kazanana dek serkeftin hevalno! 

Bu irade bizde mevcuttur. Biz bu iradeyi  “Ene ül hak” diyen Hallacı Mansurlardan, “Yürü bre Hızır Paşa, senin de çarkın kırılır” diyen Pir Sultanlardan alıyoruz. Biz bu iradeyi; Mustafa Suphilerden, Behice Boranlardan, Hikmet Kıvılcımlılardan, Paramazlardan, Mahirlerden, Denizlerden, İbolardan, Mazlum Doğanlardan, Kemal Pirlerden, Sakinelerden alıyoruz. 

Sözlerimize son verirken Şair Adnan Yücel’in birkaç dizesini sizinle paylaşmak istiyorum. 

“…ey her şey bitti diyenler 
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenlere” diyoruz ki:
ne kırlarda direnen çiçekler 
ne kentlerde devleşen öfkeler 
henüz elveda demediler. 
bitmedi daha sürüyor o kavga 
ve sürecek 
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!  

Bizler kazanana dek serkeftin hevalno, serkeftin hevalno!

HEDEP Eş Genel Başkan Adayı Tuncer Bakırhan: Yaşasın HDK, Yaşasın HDP!

Merhaba hevalno! Merhaba nevîyên Şêx Saîd û Seyîd Rıza, merhaba rêhevalên Zarîfe û Dayika Besê , merhaba ji deng û rengê we re, merhaba ji bejn û bala we re, û merhaba ji dîwan û delegasyonê re, silav ji we hemû re Hûn bi xêr hatin…Merhaba yoldaşlarım, mücadele arkadaşlarım, merhaba değerli konuklarımız ve kıymetli basın emekçileri; merhaba kadınlar, Barış Anneleri, gençler. Merhaba tekstil işçisi arkadaşlar, atık kâğıt toplayanlar, merhaba mevsimlik tarım emekçileri, merhaba emeğiyle geçinen milyonlar, merhaba zindanlarda direnenler, hasta tutsaklar, KHK’li yoldaşlar, irade sahibi milyonlar. Merhaba Şengal, merhaba Efrîn, merhaba Urmiye, merhaba Halepçe; merhaba Serhat’tan, Botan’dan, Dersim’den, Amed’ten, Toroslardan, Trakyadan, Karadenizden buraya kadar yürüyenler…  Hepiniz hoş geldiniz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Merhaba meşaleleri yakanlar, yola koyulanlar, Edip Solmazların, Vedat Aydınların, Mehmet Sincarların, Muhsin Meliklerin, Abdulsamet Sakıkların, Sêvêlerin, Fatmaların, Faik Candanların ve Deniz Poyrazların yoldaşları hoş geldiniz. Merhaba iradesiyle Kemal Pirleşen, İbolaşan, Rahşanlaşan; mücadelesiyle Mahirleşen, Suphileşen, Rozalaşanlara bin merhaba. Alanlarda her daim dolup taşanlar selam olsun size.  Ayrıca müsaadenizle Siirt’e pozitif ayrımcılık yapacağım, merhaba hoş geldiniz. Sözlerime başlamadan önce; bugün tarihi kongremizi yaparken; özgürlük, eşitlik, adalet ve kardeşliğin birliği olan HDK ile HDP’nin de yıl dönümündeyiz. Mücadelemizin köklü ağacı, toplumsal dayanışma ve direnişin gövdesi olan kongre ve kongre partimizin yıl dönümlerini kutluyorum. Hepimize kutlu olsun. Yaşasın HDK, Yaşasın HDP!
 
Yeni bir düzen arayışına giren kapitalist küresel sistem, son yılların en derin buhranını yaşıyor. İçinden geçtiğimiz bu süreçte egemen güçler bırakalım çözüm üretmeyi, tüm ağır sorunların kaynağı olmaya devam ediyor. Uzak Asya’dan Ukrayna’ya, Karabağ'dan Afrika’ya, Kolombiya’dan Kurdistan’a ve Filistin’e uzanan kriz ve kaosun eşlik ettiği değişim talepleri dünyanın dört bir yanından yükseliyor. Diğer yandan aşırı sağın popülist, milliyetçi ve faşist siyaseti ana akım siyasete dönüşüyor. Vekalet savaşları ve işgaller toplumları tehdit ederken ve halkları topraklarından sürerken, böylesi bir atmosferde bizler devrimci mücadeleyi, kültür ve ahlakı kapitalist modernitenin insafına bırakmamalıyız. Bölgesel ve yerel düzeyde tarihin hızlandığı bir süreçteyiz ve Ortadoğu küresel dönüşümlerin hassas terazisidir. Ortadoğu hem görkemli direniş ve değişimlerin kalbi hem de zalim diktatörlerin boy gösterdiği topraklardır. Bugün devasa bir sorun olan İsrail-Filistin savaşı bütün yakıcılığıyla devam etmektedir. Bilinsin ki; sömürgeci, işgalci her anlayışa karşı tavrımız ve duruşumuz nettir ve böyle olmaya da devam edecektir. Bir halkın işgale karşı direnişi ne kadar meşru ve gerekli ise, bununla ilgili yürütülecek mücadele yöntemi de önemlidir, biliyoruz. Bu savaş tüm acımasızlığıyla yaşanırken, bunu durdurmak yerine ateşe benzinle gitmek, açıkça bu savaştan medet ummaktır. Bu savaşın derinleşmesine destek veren herkes insanlığa karşı suç işlemektedir.

 
Filistin’de yaşananlar çok tanıdıktır. Hemen yanı başımızda aynı acılar, ölümler, kayıplar yaşanıyor. Türkiye tarafından bombalanan, susuz ve elektriksiz bırakılan, camilerine ve ibadethanelerine kastedilen, yaşam hakkı yok sayılan bir Rojava var.  Rojava’da yaşananlara tüm dünya tanıktır. Halkların baharını kara kışa çevirmek isteyenler saldırmaya devam ediyor ama insanca bir yaşam için direnenler mücadeleden vazgeçmiyor. Bugün Ortadoğu’da demokrasi ve özgürlüklerin önündeki en büyük engellerden biri Saray rejimidir. Rojava’da yaşayan milyonlarca insana karşı dünyanın gözü önünde etnik temizliğe yeltenenler, her şeyden önce insanlığa karşı suç işlemektedir ve bu bir utançtır. Bu insanlık suçuna geçit vermeyeceğiz. Türk-İslam sentezine yaslanarak Filistin’de barış güvercini, Rojava’da savaş makinesi kesilen bu ikiyüzlülüğü herkes görmelidir. Bu ikiyüzlülüğü kınıyoruz. Açıktır ki bu faşist iktidar hem din hem de milliyetçilik adına tekçi zihniyetini dayatarak tek millet ve tek devlet faşizmini sürdürmek istemektedir. Bakın Erdoğan Filistin için ne diyor: “Sivil yerleşimleri hedef alan hiçbir saldırıyı doğru bulmuyoruz. Savaşın da bir ahlakı olduğuna inanıyoruz. Barışın kaybedeni yoktur” diyor. Buradan sesleniyorum: Bu ikiyüzlü siyasetle nereye kadar? Kürtler söz konusu olduğunda çok hızlı ağız değiştiren bir rejimle karşı karşıyayız. Kürt düşmanlığı sizin asıl politikanızdır. Dürüst değilsiniz, ikiyüzlüsünüz!

 
Rojava demokratik bir yaşam alanıdır, Rojava bir devrim yurdudur, Rojava yeni yaşamın filizlendiği ve tüm dünyaya umut verdiği yerdir. Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bakış açısıyla, kadınlar öncülüğünde inşa edilen bu biricik demokratik ve eşit yaşam modeline dönük saldırıların karşısındayız, olmaya devam edeceğiz. Bu saldırıları derhal durdurun. Buradan hava sahasını dahi kapatmayan tüm uluslararası kamuoyuna sesleniyorum: Bu suça ortak olmaktan vazgeçin. Buradan net bir şekilde ifade etmek istiyorum: Rojava’nın statüsü resmi olarak tanınmalıdır! Bu statü ilk olarak Türkiye tarafından tanınmalıdır!

Filistin sorunu gibi Kürt sorunu da gerek küresel gerek ulusal bağlamda çözümsüz bırakılan bir sorundur. Bu sorunu bir güvenlik sorununa indirgeyen zihniyet, ekonomiyi savaşa feda ediyor. Son 25 yılda savaşa aktarılan 800 milyar dolara yakın bir bütçe, ülkedeki derin ekonomik krizin de temel sebeplerindendir. Yaratılan savaş ekonomisi ile ömrünü uzatmak isteyen iktidar; barınma sorununa, enflasyona, derin yoksulluğa, aç çocuklara bir çözüm bulmaktan uzaktır. Kaynağı yandaşlara ve çetelere aktaran bu iktidar halkın bütçe hakkına düşmandır.  Bu savaş durmadan bu ekonomik kriz durmayacaktır. Kürtlerin parçalı halinden güç alarak savaşı büyütmek isteyen Türkiye, Kürtlerin ulusal birliği önündeki en büyük engeldir ve kendine bağımlı işbirlikçiler yaratarak saldırılarını meşrulaştırmaktadır. Sınır ötesinde Kürtlere yapılan suikastları önlemeyenler de bu katliamlara ortaktır. Bu vesileyse Kürt ulusal birliğinin emekçisi Deniz Bülbül ve Jineolojî Araştırma Merkezi üyesi Nagihan Akarsel’i saygıyla anıyorum. Nagihan’ın ilmek ilmek örüp mücadelesini verdiği ‘Jin, Jiyan, Azadî’ sesleri dünyanın her yerinde yankılanmaya devam ediyor.

Kürt sorunu; irade gaspıdır, kayyım rejimidir, siyaset hakkını engellemektir, Kürtçenin yasaklanmasıdır, ekolojik tahribattır, binlerce siyasetçinin, sevgili Gültan Kışanak’ın, Sebahat Tuncel’in, Ayla Akat’ın, Figen Yüksekdağ’ın, Leyla Güven’in, Selahattin Demirtaş’ın, Günay Kubilay’ın, Nazmi Gür’ün rehin tutulmasıdır. Kürt sorunu; Kürtlerin mülksüzleştirilmesidir, yoksulluğun Kürtleştirilmesidir, Kürtlerin mezarsız bırakılmasıdır, yas hakkının elinden alınmasıdır. Kürt sorunu, Kürtlerin statüsüz bırakılmasıdır. Bu sorunun demokratik bir çözüm yolu var. Bu sorunun bir çözüm muhatabı var. O da Sayın Abdullah Öcalan’dır.  Sayın Öcalan şahsında demokratik çözüm, barış umudu ve toplum tecrit altındadır. İmralı’da mutlak tecrit vardır. Bu tecridin en önemli sebebi de İmralı’nın Kürt sorununun demokratik çözümünde ısrar etmesidir. Tecrit, hukukun sıfır noktasıdır. Tecrit, Kürt sorunundaki inkârın en uç noktasıdır. ‘Özel bir hukukun’, ‘özel bir rejimin’ ve ‘özel yasaların’ işletildiği İmralı Cezaevi’ndeki tecrit 3 yıldır devam ediyor.  Dünyadan yüzlerce avukat ve kurum başvuru yapıyor. Tüm dünya tecrit var diye haykırırken, iktidar bunu inkâr ediyor. Tecrit, Türkiye’deki demokrasi güçleri açısından bir turnusol kâğıdı haline gelmiştir. Tecride karşı durmak demokrasinin yanında durmak demektir. Çözümden ve barıştan yana olan her demokrat, sosyalist, muhalif ve feministin, herkesin öncelikli olarak tecride karşı mücadele etme sorumluluğu vardır. Tecrit rejimi sonlanmadan Türkiye’nin gerçek anlamda bir demokrasiye kavuşması mümkün değildir. Bunun için Sayın Öcalan’ın rolünü oynayacağı koşulların yaratılması gerekmektedir. Çözüm Sürecinin başlatılması ve ilerlemesinde gösterdiği çabaya ve aldığı yapıcı role tüm toplum şâhittir. Buradan tüm kamuoyuna sesleniyoruz: Tecrit ile Türkiye halklarının barış hakkı gasp edilmektedir. Artık buna dur diyoruz! “Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü sağlanmalıdır!” Azadî ji bo Öcalan!

 
Erdoğan yine yeni bir anayasa gündemine sarıldı. Bu anayasanın özgürlükler için gündeme getirilmediğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Siyasi partileri kapatan, kayyım rejimi ile halkın iradesini gasp eden, AİHM’i tanımayan, İstanbul Sözleşmesini bir gecede iptal eden, emekçilerin grev hakkını yasaklayan, Gezi direnişçilerini rehin alan, demokratik siyasete kumpas kurup hukuku ayaklar altına alan, Cumartesi Annelerini her hafta gözaltına alan bu iktidar sivil anayasa yapacakmış! Nemre, bıra bihar were (Ölme, bahar gelsin) diyor bizim Kürtler. Demokratik bir anayasa ancak demokratik uzlaşıyı esas alan ve evrensel hukuku kabul eden bir anlayışla yapılır. Evet,  biz de yeni bir anayasa istiyoruz. Bu ülkenin Kürtleri, Alevileri, işçileri, kadınları, gençleri yeni anayasa talep ediyor. Ancak bizler ülkenin ezilenleri olarak gerçekten eşitlikçi, gerçekten demokratik ve gerçekten sivil bir anayasa istiyoruz. Ülkede başta Kürt sorunu olmak üzere bütün sorunları gideren bir anayasa yapmaya hazırız. Özgürlük için yeniden, toplumun tüm kesimlerinin dahil olacağı ve kendini ifade edeceği demokratik anayasa hareketini buradan başlatıyoruz.

 
Değerli yol arkadaşlarım, önümüzde çok önemli virajlar var. Bunun farkındayız. Yerel yönetimler seçimleri geliyor. Bazı şeyleri net olarak ifade edelim. Kayyımlarla iradesi gasp edilen tüm belediyelerimizi tekrar geri alacağız. Bu seçimlerde sadece kayyımları Ankara’ya göndermeyeceğiz, aynı zamanda Türkiye’nin her bölgesinden de belediyeler kazanacağız. Mayıs seçimlerinden hemen sonra bütün kurullarımızla çalışmaya başladık. Bu dönemin stratejisini belirlemek üzere aylardır çalışıyoruz. Yeni döneme dair yol haritamızı çok yakında kamuoyu ile paylaşacağız. Değerli halklar, değerli emekçiler, dönem halklarla ittifak dönemidir. Seçim hesaplarına sıkışmayan, siyasi partilerle sınırlı kalmayan, nerede direniş varsa orada olan, nerede zulüm varsa karşısında duran demokratik ve toplumsal ittifaklar zamanıdır. Bizim çizgimiz ne iktidarın sömürü düzeni ne de restorasyoncu çizgidir. Biz bu ülkeye baharı getirecek Üçüncü Yolu savunmaya ve örmeye devam edeceğiz.


Bugün buraya gelene kadar büyük emekler verildi, bedeller ödendi. Yüreği değişim ve özgürlükten yana atan herkesin büyük çabasıyla bugün buradayız. Kongre salonunu zılgıt, slogan ve alkışlarıyla inleten siz değerli halklarımızın bu coşkusu bunun en iyi göstergesidir. Şimdi çabamızı ve yürüyüşümüzü zafer ve özgürlükle taçlandırma zamanıdır. Özgürlük için yeniden diyoruz. Umudu ve mücadeleyi büyütmek isteyen, ‘gelecek biziz’ diyen herkesi bu görkemli yürüyüşe, büyük mücadeleye davet ediyoruz. Bizler fikriyatımıza güveniyoruz.  Bizler bu geleneğin emekçilerine inanıyoruz.  Bize büyük bedellerle bırakılan bu mirasın ardıllarıyız. Çünkü bu miras 7’den 70’e direnenlerin mirasıdır. Pusulamız Jin, Jiyan, Azadî’dir. Rotamız özgürlük, irademiz eşitliktir. Jîna Amîni’nin saç teli bize emanet, Kobanê’de yaşamı ören çocukların gülüşü bize emanet, Şırnak’ta barışı bekleyen annenin hayali bize emanet, Hatay’da demokrasi bekleyen yurttaşın isteği bize emanettir. Biz bu ülkenin barış ve demokrasi umuduyuz. Onurlu ve eşit yaşamı inşa edecek güç biziz. Şimdi sokak sokak, mahalle mahalle çalışma ve örgütleme zamanıdır. Onlarca yılın mücadele birikimi ile örgütlemenin ve özgürlüğü örmenin zamanıdır. Düzenin muhalefeti çare değildir, olamaz. Çare bizdedir, çözüm bizdedir. Özgürlük için yeniden yeni bir başlangıç zamanıdır! Em dibêjin, Ji Bo Azadiyê, Ji Bo Azadiyê,  Serkeftin