Tabuta çakılan son çivi

Üç gün önce (13 Ekim) TBMM alt komisyonunda hazırlanan Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi görüşmeleri mevcut iktidarının doğaya yeni bir saldırısını işaret etmektedir.
Bütün karşı çıkmalara, bütün bilimsel raporlara rağmen, halka katkısı “Yok”, yabancı firmalara katkısı “Çok” olan bir düzen devam ederken bu yeni torba yasası doğanın tabutuna çakılacak son çivi olacaktır.
Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG), 68 ildeki 766 bölgede maden ruhsatı verilmesi için 24 Ağustos’ta ihale süreci başlatmışken, torba yasa usulünde sunulan teklif, enerji ve maden alanında değişiklikler yapmayı öngörüyor. Mevcut iktidarın ısrarla sürdürdüğü çevre düşmanı politikalarının önemli bir ayağını oluşturan madencilik alanında yapılacak bazı değişiklikler şunlar:
• Kanun teklifinin 3. Maddesi ruhsat süreleri dolmuş maden şirketlerine faaliyetlerine devam etme izni veriyor.
• Firmalardan devlete olan borçlarını tahsil etmek zorlaşıyor.
• Firmalar, başvuruları reddedilse dahi 12 ay daha çalışabiliyor.
• Ruhsat alanı dışındaki mücavir sahalara taşmalar suç olmaktan çıkarılıyor.
Sorunumuz “madencilik faaliyetlerine izin verilmesi” değil “madencilik faaliyetlerine çevrenin korunması sağlanarak izin verilmemesi”. Gelişmiş ülkeler bunu gerçekleştirmişken mevcut hükümetin “ne olursa olsun yapılsın” anlayışı geleceğimiz için çok önemli olan kaynakların bugünden harcanması anlamına gelmektedir.
Uluslararası tekeller karlarını arttırmak ve sermayelerini büyütmek uğruna, dünyanın çeşitli yerlerinde siyanürü kullanmakta, çevreye ve insana verilecek zararları hiçe saymaktadırlar. Siyanür aslında bir bileşiktir. Uzaktan bakıldığında karbonata benzer. Bir şişenin içerisinde durduğu ve temas edilmediği sürece kimseye zararı yoktur. Ama temas edildiğinde milyonda bir seviyesindeki miktarlardan itibaren yaşamı tehdit etmeye başlar. Çok hızlı şekilde etki ettiğinden dolayı çok çok şanslı iseniz, çok az miktarda aldıysanız ve tam teşekküllü bir eğitim araştırma hastanesine yakınsanız ve bu alanda deneyimli bir ekibiniz varsa, ellerinde amil nitrit varsa hayatta kalma şansınız vardır. Eğer solunum yoluyla aldıysanız o kadar vaktiniz yoktur. Acıbadem kokusunu burnunuz algıladığı an artık siyanür zehirlenmesine maruz kaldığınızı ya da kalmak üzere olduğunuzu bilin. Siyanür, merkezi Sinir sistemini etkiler. Bu nedenle zehirlenmeler çok yüksek oranda ölümle sonuçlanır.
Altının en büyük özelliklerinden bir tanesi doğada bileşik yapmadan saf hale yakın bulunmasıdır. Altının büyük parçalı olmayan, ufak tanecikli hali ise, altın yataklarının içerisinde milyonlarca ufak parça halinde geniş arazide toprağın derinlerinde bulunur. Siyanür burada devreye girer. Siyanür, tıpkı kesme şekerin sıcak çayın içerisinde karıştırıldıkça kaybolması gibi, içinde altın olan toprağı siyanürlü su ile yıkadığınızda toprağın içindeki altını katı halden sıvı hale getirir ve çözeltinin içine alır. Siyanürlü çözelti çok yüksek oranda altın barındırır. Sonra o çözeltiye klor gazı verdiğinizde altın çözeltinin içinde katı halde çöker. Bunun için binlerce ton toprağı yıkayacak kadar çok siyanürlü suyun olması gerekir.
Maden şirketleri bunun için bir havuz yaratır. Arama faaliyetinin büyüklüğüne göre değişmekle birlikte havuzun çapı 200-250 metre, derinliği 60-70 metredir. Havuzun altı, bir izolasyon malzemesi ile kaplanmalıdır, aksi takdirde zehir toprağa sızar. Ve bu işi o kadar mükemmel yapmanız gerekir ki, kullandığınız koruyucu malzemede bir iğne ucu kadar bile delik bulunmaması gerekmektedir. Özellikle deprem bölgelerinde serbestçe yapılan maden aramalarında bunun nasıl sağlandığını geçiyorum. Ufak bir deprem sonrasında bile bu koruyucu malzemenin yırtılmaması mümkün değildir. O yırtığın sebep olduğu sızıntıyı en iyi ihtimalle 1-2 saat sonra fark edebilirsiniz. O da her an ölçüyor olmanız şartı ile ve deprem esnasında o civardaki görevlilerin sağ ve işinin başında olup, oraya müdahale etmek için hazır olması şartıyla geçerlidir. Birde aşırı yağış ve sel gibi riskleri de unutmayalım. O Havuz hiçbir zaman taşmamalıdır. Esas tehlike o havuzun taşması-yıkılması veya asla fark edilemeyecek boyutta sızıntı ile (her gün sadece 200 litre sızsa) yer altı sularına, bitkilere, hayvanlara ve toprağa karışmasıdır. Siyanür zehirlenmesi direk olmasa dahi, farklı rahatsızlıklara sebep olacağı ve ana etkenin siyanür olduğu ancak otopsi ve benzeri durumlarda ortaya çıkması mümkün olacağı için çevredeki insan-doğa hayatındaki farklı sebeplerdenmiş gibi görünen ölümler uzun süre fark edilmeyebilir. Peki bu siyanürden başka yöntem var mıdır altın üretmek için? Vardır! Hem de birden fazla. Ama daha maliyetli ve daha uzundur. Ve bu yöntemler ülkemde uygulanmamaktadır. Ülkemiz müstemleke ülkesi midir ki, yabancı şirketler kendi ülkelerinde kullanmaları yasak olan yöntemleri benim ülkemde rahatlıkla kullanmaktadırlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kubilay Kaptan Arşivi