TOPLUMSAL MALULİYET HALİ

Yaşanan afetlerin ve felaketlerin sonrasında, kurtarma faaliyetlerini ön plana çıkarmak, meselenin merkezine sosyal yardımlaşma ruhunu kutsayan manzaraları koymak, toplanan yardımları yarıştırarak haber değerini artırmak; siyasilerin ve medyanın el ele, uyum içinde yürüttüğü bir algı operasyonuna dönüşmektedir.

Bir hayvanın yaşamına kast edilmesinin günlerce konuşulduğu, sayfalarca yazıldığı ve lanetlendiği bir ortamda, bir çocuğun hayatının kurtarılmasının toplumun duygu dünyasındaki karşılığını tartışmak elbette yersizdir. İhmalin yarattığı trajedi karşısında yerine getirilen “görevlerin” toplumsal bellekte iz bırakan “kahramanlık hikâyelerine” dönüşmesi ile yaratılan planlı heyecanın stratejik alt yapısını görmezden gelemeyiz. Yıkımın nedenselliğine odaklanmak yerine, küçük bir kız çocuğunu “dayanışmacı ruhun ve vakıanın” objesi hâline getirmek, enkaz üstünde siyasi şov yapılmasını tepkisiz seyretmek, istismara açık bir toplumun maluliyet hâlidir.  

Pandemi sürecinin başında, yerel belediyelerin yardım kampanyalarına –terör örgütlerine para aktarıldığı gerekçesiyle– engel olmak adına her türlü müdahalenin yapıldığını unutmadık. Şimdi de; deprem bölgesinde mağdurlara destek olmak maksadıyla orada bulunan STK temsilcileri ve dayanışma gönüllüleri, kurdukları stantlara müdahale edilerek alandan uzaklaştırılmış, hasar tespit çalışmalarına gönüllü olarak dâhil olmak isteyen TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından çalışmalara dâhil edilmemiş, anayasal görevlerini yapmaları engellenmiştir. İçinde bulunduğumuz durumda dahi kutuplaştıran, ötekileştiren ve toplumsal kültürün önemli bir veçhesi olan yardımlaşmayı ve dayanışmayı siyasi tekeline almaya çalışan iradenin samimiyetinin takdirini topluma bırakıyorum.

Konuya duyarlılıkla yaklaşan, mahallinde sahip çıkan veya uzaktan dikkatle takip eden toplum münevverlerinin bir başka derdi de, yardımların akıbetinin deprem vergilerine benzememesidir. AKP’nin Reisi, her ne kadar “Harcamamız gereken yere harcadık, Bay Kemal’e hesabını vermeye zamanımız yok” beyanatıyla sadece CHP Liderine değil merak eden herkese cevap vermiş olsa da; Kemal Unakıtan, Mehmet Şimşek gibi eski bakanlar, vergilerin toplanma maksadına uygun olmayan yerlere harcandığını itiraf etmişlerdi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, toplumu riskli yapılarda oturmamaya davet eden mesajlar verdiler. Devlet Bey’in istihza ettiğini düşünüyorum, zira 1999 Depremi’nde ülkeyi kendileri yönetiyordu ve toplam bir başarısızlık hikâyesi yazmışlardı. Yayılan istismar şayiaları da cabası. Bu konuda açık yüreklilikle konuşabiliyor olmasını cesaretine değil toplumsal belleğimizin zayıflığına bağlıyorum. Murat Bey’in durumu ise çok farklı... 1999 Depremi ile perçinlenen ekonomik yıkımın enkazından doğan, inşaatı ülke ekonomisinin lokomotifi hâline getiren siyasi anlayışın, tam da bu yolları yürüyerek gelmiş bir mensubu kendisi. AKP tarafından İmar Planı yapma yetkileri ile donatılmış devlet teşebbüslerinden, ismi EMLAK KONUT olanını senelerce yönetti. Gayrimenkul sektörünü, inşaat yapmanın reel getirisini iyi bilen, milyonlarca metrekarelik projeleri yöneten, şimdi de Türkiye’nin imar politikalarının altına imza atan bir meslektaşım olarak; 1999 Depremi’ni yaşamış olan İstanbul’daki 3 binanın ancak 1 tanesinin 1999 sonrası yönetmeliğe uygun olarak inşa edilmiş olması hakkındaki düşüncelerini bizzat Murat Bey’in ağzından dinlemeyi çok isterim. Risksiz binalarda oturmayı salık verdiğine göre, gözden kaçırdığımız bir şeyler var ve bu konuda Bakan Bey’in bizleri aydınlatması gerekiyor. 

Yaşanan afetlerin sonrasında çalıştaylar düzenlemekten, toplanma alanlarını ve temel ihtiyaçların giderilmesi için alınması gereken tedbirleri konuşmaktan daha önemli olan şey, deprem kuşağında bulunan tüm kentler öncelikli olmak üzere, ülkenin her yerinde insan hayatını temel alan ve talihsiz tesadüfler dışında can kaybı yaşanmayacak bir imar ve yapılaşma anlayışını, ayrıntıları ile ortaya koymaktır. Mülk fetişizmine tutulmuş olan toplumun malul psikolojisine yaslanarak yapılan bugünün sağ popülist siyaseti, demagojiden öteye gidemeyecek ve insanlık tarihi bunu yapanları nefretle anacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi