Bir Tablonun Anlattıkları “Otoportre-Bandajlı Kulak”

Hollandalı ressam Sanat tarihinin en tanınmış ressamlarından biridir. 30 Mart 1853’te Hollandalı bir Protestan rahibin üç çocuğundan en büyüğü olarak dünyaya geldi. 19. yüzyılın yaşamı en trajik sanatçılarından biridir. Brüksel’de din okulunda gördüğü eğitim sonrası Belçika’da bir kasabada vaizlik yapmış ama kısa zaman sonra bunu bırakıp resme yönelmiş ve ressam Anton Mauve’den ders almıştır. İlk dönem resimlerinde madencilerin ve köylülerin yaşamlarını resmeden sanatçı, 1885’te Anvers’teki sanat akademisine girmiş, bir yıl sonra Paris’e giderek Fernand Cormon’un öğrencisi olmuştur. Burada birçok sanatçıyla tanışmış ve açık havada resimler yapmaya başlamıştır. 1888 de Fransa’nın Arles kasabasına taşınan sanatçı Arles’in ışığından ve güneşinden etkilenmiştir. Sürekli bulanımlar yaşayan ressamın hiçbir işe yaramadığına olan inancı, bir şeyler yapabilme ve çıkış yolu bulma isteği bu bunalımın nedenleridir. Yalnızlığın vermiş olduğu mutsuzluk ve huzursuzluk onu intihara kadar götürmüştür. Hollanda ve Fransa’da arayışlarda bulunan ve on yıl içinde aralarında 860 yağlıboya tablonun da bulunduğu 2.100 kadar resim ve çizim çalışması üretti ve bunların çoğunu yaşamının son iki yılına sığdırdı.

Vincent Van Gogh görsel gerçekliklerden ziyade fikirlerle ruh hallerini akla getirmek için renk ve çizgi kullanımına, resimlerinin kişisel mizacını nasıl dışa vurduğuna dikkat çeker., Yeşil ve kırmızıyı bir arada kullanarak giderek çirkinleşen insanlığı ve alkolizmi vurgular. Van Gogh yaptığı en çirkin resim bu resmin olduğunu söylerken resmin içeriğiyle ilgili negatif duygu ifadelerinden bahseder. Gaz lambaları acınası ve kasvetli umutsuz bir atmosfer kurgusu yapar.

Van Gogh’un Arles’ten kardeşi Theo’ya yazdığı mektupta;
“Ah kardeşim bazen ne istediğimi ne kadar iyi biliyorum. Hayatımdan ve resmimden Tanrı eksik olabilir ama hastalığıma rağmen olumsuz olmayacağım, beni ele geçirmiş bir şey var ki o da hayatımın kendisi-yaratma gücü… Resimlerimde teselli edici şeyler ifade etmek istiyorum, resimlerin teselli edici bir müzik gibi olmasını arzuluyorum. Eskiden halelerle simgelenen sonsuzluğu taşıyan erkekler ve kadınlar resmedebilmek ve bunu renklerimizin parlaklığından ve titreşiminde nakletmek istiyorum.”

Sanat tarihinin en etkili isimlerinden biri olan Van Gogh’un hayatı, geride bıraktığı eserleri ölümünden yıllar sonra bile araştırılmaya devam ediliyor. Amsterdam’da Van Gogh’un ölümüne dayanamayan ve ondan altı ay sonra vefat eden kardeşi Theo’nun eşi, sanatçıyı yaşatmak için kurduğu müzede Van Gogh’un hastalığına tanı konulması için araştırma ve değerlendirme konferansları düzenlenmektedir. Resim sanatına ve kelime sanatına da en az resim kadar önem veren, kulağını kesip bir hayat kadınına hediye etmesi ve büyük sırlarıyla bipolar bozukluk, temporal lob epilepsisi, frengi, borderline kişilik bozukluğu, cycloid psikoz ve şizofreni gibi teşhislerle sanat dünyasının bir ikonu olmuştur. Kısa yaşamına iki binin üzerinde yağlı boya ve karakalem çalışması sığdıran sanatçının gizemli yaşamını ve ölümünü konu alan sinema dünyasında da bir ilk olacak olan tam boyalı uzun metrajlı animasyon filmi 2018’de vizyona girmiştir. Toplumun sanatçı kişiliğine bakışı noktasında, toplum ile sanatçı kişiliğinin uzlaşamaz yapısı bir anlamda sanatçıyı anormal kişilik olarak konumlandırır. Bu konumlandırma birçok kez anormaliteyi hastalık ile özdeşleştirmektedir. Belki de kulağını keserek sevgilisine gönderen ve bu haliyle kendi portresini yapan sanatçı olarak Van Gogh toplumun tırnak içinde deli olarak adlandırdığı sanatçı kişiliğinin bir göstergesi bir ikonudur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kubilay Kaptan Arşivi