Şengül Hablemitoğlu
Erdemli Vatandaşlık: Maske-Mesafe-Hijyen
Salgının başlangıcından 1 Haziran tarihinde başlayan normalleşmeye kadar geçen yaklaşık üç aylık sürede virüsün yayılmasında bir gerileme oldu. Ancak birkaç gündür yeni vaka sayısı, iyileşenlerin sayısını neredeyse ikiye katladı. Bunların anlamını alanın profesyonelleri fazlası ile açıklıyorlar. Benim değinmek istediğim; “ekonominin gereği” görülen yeni normalde, özellikle kısıtlayıcı önlemlerin toplumda karşılık bulmayışı. Günlük siyasetin, bilim insanlarının ‘’önlemlerin kontrollü kaldırılması” önerilerini dikkate almaması; toplumda virüsün yok olduğuna dair bir rahatlığa yol açtı. Zorunlu karantinalardan, maske-mesafe-hijyen kişisel önlemine dönüşen bu mücadeleye toplumun uymadığı açık. Hem medyada hem de ülke yönetiminin her düzeyinde vatandaşlar bilinçsiz, umursamaz ve cahil olarak tanımlanıyorlar. Hatta vaka artışından sorumlu tutuluyorlar. Peki bu ne kadar doğru? Ve neden toplum bu basit korunma tedbirine inanmıyor ya da uymuyor?
Korona pandemisi, devlet-toplum-birey ve bireylerarasındaki ilişkilerde bir deprem yarattı. Devletlerin yönetişim yetenekleri, başarıları, başarısızlıkları ortalığa döküldü. Yapılan bazı araştırmalar hükümetlerin virüse karşı aldıkları önlemleri artırmalarının, vatandaşların virüse yakalanma korkularını ve gelecek kaygılarını azaltmadığını, aksine artırdığını ortaya koydu. Salgın başladıktan itibaren dünya politik, kurumsal, toplumsal ve bireysel boyutları olan ‘’pandemi etiği’’ kavramını konuşmaya başladı. Uzunca bir süre yeni normalle yaşamak zorunda olduğumuz gerçeği, pandemi etiği kapsamındaki bireysel sorumluluğumuzu anlamamız ve benimsememiz gerektiğini ortaya koyuyor. Görünen o ki, hem ülkemizde hem de dünyada devletlerin elindeki en etkili mücadele yolu da bu. O yüzden bireysel sorumluluğumuzu önemsemek ve bu sorumluluğun gereklerine uymak durumundayız. Devletin vatandaşlardan beklentisi sorumlu, bilimle ve sağlık sisteminin sürdürdüğü mücadele ile uyumlu davranarak, bu zorlu halk sağlığı mücadelesini deteklemeleridir. Yani, bir anlamda erdemli bir vatandaşlık sergilemeleridir.
Devlet bu beklentisinde ne kadar haklıdır? Bu sorunun yanıtı, erdemli vatandaşlık kavramının tanımındadır. Erdemli vatandaşlık(); ‘’devletin bireye yüklediği görevler ve sunduğu haklarla hukuki bir statüye sahip olmasının yanında, bir toplumun ideal üyesi olma eylemliliğidir.‘’ Demokratik bir toplumda bu eylemliliğin üç boyutu vardır; (i) topluma karşı sorumluklarını bilen ve yerine getiren sosyal sorumlu bir birey olmak, (ii) ulusal ve küresel düzeyde sosyal yaşama ve toplumla ilgili aktivitelere katılımcı olmak, (iii) sosyal, ekonomik ve politik güç arasındaki etkileşimi anlamlandırarak analiz edebilen adalet merkezli bir birey olmak. Bu kapsamı ile erdemli vatandaşlık, bilgiye ve eyleme dayalıdır. Hakları ve sorumlulukları ile bireyci anlayış arasında denge sağlamayı bilen ve uygulayan vatandaşlar, ötekine karşı sorumluluklarını doğallıkla gerçekleştirirler, dayanışmacıdırlar. Kamusal yararı ve toplumun iyiliğini gözetirler. Erdemli vatandaşlık tek başına bireylerin hedefi değildir. Erdemli vatandaşlığa yatırım yapması gereken devlettir. Devletler, erdemli vatandaşlığı, toplumsal sorunlara karşı bireyleri güçlendirmek için gerekli bulmalı ve eğitim sistemi ile buna yatırım yapmalıdırlar. Bundan haberi olmayan devletlerin, virüse karşı bireysel korunma tedbirlerine uymayan ve inanmayan vatandaşlarını sorumsuz, cahil, bencil vs gibi nitelemelerle aşağılama hakkı yoktur. Ayrıca erdemli vatandaşlığı benimsemesi beklenen bireyin güveni de kalmamıştır. Alınan kararlar birkaç saat ya da birkaç gün ara ile iptal edilmekte, tedbirlerin inandırıcılığı, ciddiyeti sorgulanmaktadır. Çalışmadan yaşama şansı olmadığını düşünen vatandaş için virüs bir tehdit olmaktan uzaktır. Toplumsal kutuplaşma ise, öteki için dayanışmayı boşa çıkarmaktadır. Bu koşullarda, betona değil, insana demokratik bir zeminde doğru yatırım yapmanın anlamını virüs de öğretemediyse, öğrenme şansı var mıdır? () Tim Soutphommasane, (2012). The Virtuous Citizen: Patriotism in a Multicultural Society. Cambridge University Press.