Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

Hayatı Dolduran Şeyler…

Kral demiş ki, kesmeyin!

Kurban kesmeyin, demiş.

Yanlış anlaşılmak istemeyiz, bizimki dememiş. Fas Kralı demiş, iklim değişikliğinden kaynaklı kuraklık yüzünden; ayrıca ekonomi iyi değilmiş ondan almış, bu kararı. Ama demiş, kral; “Bu ibadeti halk adına ben yapacağım, siz yapmayın.” Hayatın insan eliyle tekrarlanan tüm acayiplikleri Tanrı’nın, Allah’ın, Buda’nın ve diğer inanç ulularının sorumluluğunda değil, biliyor musunuz... Öldürdüğümüz herkes ve her canlı, politikaların, siyasal ve kültürel öğretilerin kurbanıdır. Bunu anlayamamış olmamız da çok acayiptir.

Olmadı Tekrar

Bayramda televizyonda, Youtube’da ne izleyeyim diye soranlarınız için bir öneri: İnandırıcı olmaktan uzak “öykülerle” hapse tıkılan Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanları, belediye çalışanları, memurlar, eski milletvekillerinin el bileklerine bu defa naylon kelepçe takmadan ve iki yanlarında iki polis memuruyla podyumda yürütülmesi sahnesi iki defada çekildi. Yönetmen ve görüntü yönetmeninin aynı bakış açısına sahip olması nedeniyle sahnenin çekimi kısa sürdü. Yakın plan görüntüler için kameranın merceği değiştirildi, tutuklu belediye başkanlarının, belediye çalışanlarının, memurların, eski milletvekilinin uykusuz bırakılmış, aç kalmış, susuzlukla sınanmış yüzlerine fokus yapıldı. Sonuçtan memnundu, filmin yönetmeni. Podyumda yürütülenler arasında bir kişi eksik kalmış. Çünkü sete giriş kapısından değil arka kapıdan giriş yaptırmışlar. Hemen iki kamera asistanı eksik kalan kişinin yanında bitmiş ve demişler ki, “Abi, tekrar giriş yapacağız, sen şöyle yürüyeceksin, bizim arkadaşlar senin iki koluna girerekten... Hadi, abi”. İki defada yapılmış çekim. İki defa yürütülmüş. Asistanlar kamerayı yanlış tutmuş ondan. Hafta içi her gün izleyebilecekmişiz bu rezil senaryoyu ve yapımı. Yeni bölümler için halktan gelecek reyting rakamlarına bakılarak karar verilecek ona göre çekilecekmiş.

İnançtı, İnançsızlıktı

Charles Dickens, İki Şehrin Hikayesi isimli romanının girişinde şu cümleleri yazmış:

“Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü; bilgelik çağıydı, ahmaklık çağıydı; inanç devriydi, inançsızlık devriydi; aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi; umudun baharıydı, umutsuzluğun kışıydı; önümüzde her şey vardı, önümüzde hiçbir şey yoktu; hepimiz doğrudan cennete ya da hep birlikte doğruca diğer tarafa gidiyorduk.”

O zaman soru şu, aramızda aç yaşayan var mı? Cevaba göre zamanların en kötüsü mü, değil mi karar veririz.

Açlık

Orhan Kemal’in Bereketli Topraklar Üzerinde isimli romanından sınıfsal eşitsizliği etkileyici bir dille yansıtan bir alıntı yapıyorum:

“Yusuf, köyünden çıkalı daha üç ay olmamıştı. Fabrikanın kapısında sıralanmıştı sabahın köründe, ama içeriden ses gelmemişti. İş yok, demişlerdi. Yürüdü. Güneş battı. Açtı. Bir çöplükte ekmek buldu. Orada tanıdı şehri: Karnın doymazsa insan değilsin. Ama birileri vardı, yemezse ölecek gibi sofraya oturuyordu.”

İhtiyaç Kredisi

Kur’an, ihtiyacı olanın karnını doyur der. Kurban kes demez. Asla demez! Bilirkişilerin, Kur’an’da kurban kesmenin meşru bir durum olduğuna dair deliller var, demesi yeterli midir… Hele ihtiyaç kredisiyle, borçla bir hayvan al, getir dışarı bağla (evinde banyoda kesim günü gelene kadar bakılanını da biliriz), çocukların ona “Kıvırcık”, “Pembe”, “Badem” gibi isimler koysun, sevsin, hemhal olsun sonra da pilav üstünde yedir, demez.

Kurban, kıtlığın bir kalıntısıdır. Bayramsa kıtlıktan kurtuluşun…

Doğa olaylarıyla “ıslah” edilmiş insanoğlunun bir hayvanı kurban vekaletinde kültürü yaşatmak adına feda etmesi en hafif söylemiyle anlamsızdır. Kendimizi doğadan ayrı olarak algılamaya devam ediyoruz. Hata ediyoruz.

İyi bayramlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi

Şok!

24 Mayıs 2025 Cumartesi 07:00