Özgür Ünlühisarcıklı
F-16 cephesinde artık yeni bir şey var
Gelinen noktada İsveç’in NATO üyeliğinin ABD ve Türkiye arasındaki müzakerenin bir parçası olduğunu, bu müzakerenin içinde F-16 meselesinin de olduğunu ve artık bu müzakerenin olumlu sonuçlanmasına çok uzak olmadığımızı düşünüyorum.
Amerikan Dışişleri Bakanlığı, 13 Ocak 2023 tarihinde ABD Senato ve Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitelerine Türkiye’ye 40 adet F-16 savaş uçağı ve Türkiye’nin mevcut F-16 filosu için modernizasyon kitleri satma niyetine ilişkin gayriresmî bildirim yapmış ve bu gelişme Türkiye’de “mutlu sona” bir adım daha yaklaşıldığı şeklinde yorumlanmıştı. Bense kaleme aldığım F-16 Cephesinde Yeni Bir Şey Yok başlıklı yazıda ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Kongre’ye satışa yönelik gayriresmî bildirimde bulunmasının zaten prosedürün bir gereği olduğunu, önceki ay ABD Temsilciler Meclisi’nin, Kongre’nin 2023 yılı Savunma Bütçesi Yasa Tasarısı’nı, yasa taslağında yer alan ve Türkiye’ye F-16 avcı uçakları ve F-16 modernizasyon kiti satışını şartlara bağlayan hükümleri kaldırarak onaylamasından beri yeni bir gelişme olmadığını öne sürmüştüm.
Gelinen noktada F-16’lar konusunda bir hareketlenme olduğunu, tablonun değişmeye başladığını ve yakında somut gelişmeler görebileceğimizi düşünüyorum. Ancak güncel gelişmeleri değerlendirmeden önce ABD’de silah satışının hukuki ve siyasi çerçevesinin üzerinden kısaca geçmek istiyorum.
Silah Satışı Kontrol Yasası (AECA), ABD Başkanı’na belli bir fiyatın üzerindeki silah satışı konusunda Kongre’ye 30 gün önce resmî bildirimde bulunma zorunluluğu getiriyor. Müttefik ülkeler söz konusu olduğu zaman, ki Türkiye ABD’nin müttefiki, bu süre 15 güne düşüyor. Bu süre zarfında Amerikan Kongresi’nin iki kanadının (Senato ve Temsilciler Meclisi) ortak bir yasa tasarısını kabul ederek satışa itiraz etme yetkisi bulunuyor. Kongre, ABD Başkanı’nın belli bir ülkeye silah satışını yasaklayan bir yasa çıkartmayı başarsa bile son kertede Başkan’ın bu yasayı veto yetkisi bulunuyor.,
Bunun yanı sıra ABD Başkanı’nın Kongre’ye yabancı bir ülkeye silah satışına ilişkin resmî bildirim yapmasından 20 gün önce Dışişleri Bakanlığı’nın gayriresmî bir bildirim yapması yerleşik bir teamül. Dışişleri Bakanlığı’nın bildiriminden sonra Kongre’de güçlü bir muhalefet sergilenmesi durumunda ABD Başkanları genelde itirazlar giderilene kadar resmî bildirimde bulunmuyor.
Tam da böyle oldu ve Dışişleri Bakanlığı’nın 13 Ocak tarihinde Kongre’ye resmî bildirimde bulunmasından sonra birçok Kongre üyesinin ve özellikle Senato Dışişleri Komisyonu Başkanı Senatör Robert Menendez’in satışa karşı durmaları nedeniyle Beyaz Saray, Kongre’nin itiraz edeceğini düşündüğü için resmî bildirimde bulunmadı.
Bir konuya daha açıklık getirmek istiyorum. Kongre’nin iki kanadı satışı engellemeye yönelik bir tasarıyı yasalaştırmayı başarsa bile ABD Başkanı’nın yasayı veto edip satışı yine de gerçekleştirme yetkisi var. Ancak bu ABD Başkanlarının nadiren tercih ettikleri bir yöntem, zira böyle bir adım Kongre’nin iradesini görmezden gelmek veya başka bir ifade ile Kongre’ye savaş açmak anlamına geliyor.
Ne Değişti?
Peki bugün ne oldu da F-16 cephesinde hareketlenmeden söz edebiliyoruz? Az önemli gibi görünse de Senatör Menendez’in söyleminin oldukça yumuşamış olması oldukça önemli bir gösterge.
Senato’da yapılan bir toplantıda Türkiye’ye F-16 satışının gündeme gelmesi üzerine Menendez, “İsveç denklemin sadece bir parçası, Türkiye’nin NATO müttefiki Yunanistan’a yönelik saldırgan tutumu ise bir başka parçası” dedi ve şöyle devam etti: “Önemli olan Erdoğan’ın gelecekte Türkiye’yi nasıl yönetmek isteyeceği. Eğer daha önceki tutumunu değiştirmek isterse, ben bunu görmeyi çok isterim.”
Özetle, daha önce Türkiye’ye F-16 satışına yönelik itirazını, Türkiye-Yunanistan geriliminin yanı sıra Türkiye’nin Rusya’dan F-16 satın almış olması, Suriye’nin kuzeyine yönelik düzenlediği askeri harekâtlar, II. Karabağ Savaşı’nda Azerbaycan’a verdiği destek ve Türkiye’deki demokrasinin geriye gitmesi gibi birçok gerekçeye dayandıran Menendez, artık itirazını tek bir konu ile gerekçelendiriyor: “Türkiye’nin Yunanistan’a yönelik saldırgan tutumu”. Oysa Menendez’in de bilmiyor olması imkânsız ki Türkiye ve Yunanistan arasında gerilim çoktan düştü. Türkiye’deki seçimler geride kaldı, yakında Yunanistan’da da seçim süreci geride kalınca iki ülke arasında daha pozitif bir etkileşim göreceğiz.
Menendez’in söylemindeki yumuşamanın üç nedeni var. Bunlardan birincisi Erdoğan’ın bir beş yıllık dönem için daha cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından birçok Batılı liderin ve bu arada ABD Devlet Başkanı Biden’ın tebrik etmek için Erdoğan’ı araması. İkincisi, Erdoğan’ın Batılı ülkelerle daha olumlu bir ilişki çerçevesini mümkün kılacağı varsayılan bir kabine tercih etmiş olması. Üçüncüsü ise İsveç’in NATO üyeliğinin bir an önce gerçekleşmesi arzusu.
Türkiye’nin üzerinde bu işi 11-12 Temmuz tarihlerinde Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta düzenlenecek NATO Zirvesi öncesinde halletmesi için büyük bir baskı var. Türkiye’nin bu adımı atmaması durumunda Vilnius Zirvesi ve sonrasında bu baskının daha da artması bekleniyor. Öncelikle Vilnius’un sadece sembolik bir önemi olduğunu, TBMM’nin İsveç’in NATO üyeliğini Vilnius’tan önce veya sonra herhangi bir gün onaylayabileceğini belirtmek lazım. Öte yandan İsveç’in üyeliğinin sürüncemede kalmasının NATO’nun birlik görüntüsüne zarar vermesinden ve Rusya’yı saldırgan tutumunu devam ettirmeye cesaretlendirmesinden endişe ediliyor ve bu işin bir an önce halledilmesi isteniyor.
Resmî olarak Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğini onaylaması ve ABD’nin Türkiye’ye F-16 satışını gerçekleştirmesi arasında bir ilişki yok. Zaten sorulduğu zaman gerek Türk gerek Amerikalı yetkililer, üzerine basa basa bu durumu vurguluyor. Ancak iki konu arasında yasal olarak bir ilişki olmasa da siyasi olarak bir ilişki oluğunu konuyu takip eden hemen herkes biliyor.
Türkiye İsveç’in NATO üyeliğini ne zaman onaylar diye soranlara; Biden, Erdoğan’ı F-16 anlaşmasını imzalamak üzere Washington’a resmî bir ziyaret için davet ettiği zaman onaylanır diyorum.
İsveç Hükümeti Türkiye’nin terörle mücadele konusundaki haklı taleplerinin hepsini yerine getiremedi ancak kendi siyasal sistemi içinde gerçekçi olarak yapabileceklerinin sınırına oldukça yaklaştı. Hangi ülkenin resmî yetkilisine sorarsanız sorun size tersini söyleyecektir, ancak gelinen noktada İsveç’in NATO üyeliğinin ABD ve Türkiye arasındaki müzakerenin bir parçası olduğunu, bu müzakerenin içinde F-16 meselesinin de olduğunu ve artık bu müzakerenin olumlu sonuçlanmasına çok uzak olmadığımızı düşünüyorum.
En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.