
Besim Güçtenkorkmaz
Dağların Başkenti Hakkari
Hakkari dağlarına, yaylalarına, ovalarına ve şelalelerine, o bölgenin eşsiz güzelliklerine doğru yürümeye gidiyoruz. Bir grup maceraperest olarak böyle uygun bir fırsatı her süreçte bulamayabiliriz dedik düştük yollara. Barış havası içimizi rahatlatıyor. Ama hiç bilmediğimiz bu bölgenin ve üç bin metre üzerindeki dağlarda, mevsim koşullarının her zaman sürprizlere açık olduğunu da çok iyi biliyoruz.
Yolda arabanın radyosundan Tahran’ın İsrail uçakları tarafından vurulduğu haberini alıyoruz. Hakkari’nin iki ülke ile de yani hem İran hem de Irak ile sınırı var. Yüksekova’dan geçilen Esendere sınır kapısı ile İran’a ulaşım sağlanıyor. Üzümlü ve Derecik adlı iki sınır kapımız ise Irak’a açılıyor. Sınır kapılarındaki yığılma ihtimali bizi endişelendiriyor.
Van’ın Gürpınar ilçesinden geçerken, yol üzerindeki Urartular'dan kalma tarihi Hoşap Kalesi’ni selamlıyoruz. Restorasyon halindeki kale, ulaşılması zor bir kaya parçası üzerinde yükseliyor. Kaleyi yükseltisinin hemen yanı başındaki Çığılsuyu adlı akarsu da ekstra güvenlik sağlayarak, geçit vermez hale getiriyor… Başkale’yi de geçtikten sonra artık Hakkari yükseltisinin olduğu yüce dağ silsilesinin eşiğindeyiz. Türkiye’nin en yüksek sıradağı olan Cilo’nun karlı zirveleri önümüzde duruyor. Cilo Dağları birçok zirveden oluşuyor. En yükseğinin adı Reçko zirvesi. Burası Türkiye’nin Ağrı Dağı’ndan sonraki en yüksek noktası. Üçüncü sırada Süphan Dağı var. Ancak, Toroslar’ın doğu yükseltisi olan Cilo dağlarının birçok zirvesi Süphan dağından daha yüksek. Ama bu zirveler tek tek sıralamaya alınmıyor ve ikinci sıra kısaca Cilo dağına veriliyor.
Yol üzerinde Vanadokya’ya uğruyoruz. Burası Hakkari’nin Kapadokyası. Yavuzlar Köyündeki bu alan Kapadokya’ya çok benzeyen bir coğrafi yapıya sahip. Küçük çocuklar, bize adını bölgenin en önemli nehri Zap suyundan alan Vanadokya’yı anlatırken çok mutlular.
İlk iki gece Yüksekova’da konaklayacağız. Son gecemizi ise Hakkari merkezde geçireceğiz. Yüksekova’da güzel oteller, çok modern cafe ve lokantalar var. Tahran’ın bombalanması nedeniyle İran sınırından korktuğumuz kadar bir Türkiye kaçışı yok. Ama İran’da bulunan Türk turist kafileleri peş peşe Yüksekova’dan acil giriş yapıyor.
BERÇALAN YAYLASI
1800 metredeki kayalar üzerine kurulu, dağların başkenti Hakkari içinden yükselerek yaklaşık 2 bin 200 metrelerdeki Berçalan Yaylası’ndan Cilo’ya doğru yürüyeceğiz ilk gün. Burası Hakkari’nin en güzel ve en bilindik yaylası. Yaylada hiç görmediğimiz kadar çok ve farklı çiçekler var. Adeta bir çiçek tarlasının içindeyiz. Çiçeklere kıyamayıp yere basmakta bile zorluk çekiyoruz. Rotamızda 4 saatlik bir tırmanışla buzul göllerine ulaşmak var. İnişi ise iki saat olarak hesaplıyoruz. Yayladan yükseldikçe bitki örtüsü azalıyor. Kayaların üzerinden sekerek ilerlerken, buzullardan gelen bir akarsu bize yol gösteriyor. Tertemiz su o kadar soğuk ki, pet şişelere aldığımız suyu içmeden önce ısınsın diye biraz bekletiyoruz.
Dört bir yanımızı sarıp sarmalayan Cilo Dağları sanki sünger gibi. Her yerinden sular şelale olup akıyor. Çünkü dağın üzeri de içerisindeki dehlizler de hala buzullarla kaplı. Buzullar eridikçe dağın birçok noktasından şelaleler fışkırıyor. Zorlukla ulaştığımız buzul gölü masmavi. Yürümekten şişen ayaklarımızı buz gibi suda serinletiyoruz. Rehberimiz Aziz, dayanamayıp suya atlıyor. Girip çıkma süresi 5 saniyeyi bile geçmiyor. Fazlası hipotermi. Keyifle dönerken soğuk sularda serinliyor, sürüler halinde dolaşan yılkı atlarına eşlik ediyoruz.
REÇKO ZİRVESİ
İkinci günde daha zorlu bir tırmanış var. Reçko’nun buzul göllerine yürüyeceğiz. Yine uzun bir yolculukla Reçko eteklerine arabayla geliyoruz. Reçko girişinde askerlerimiz kimlik kontrolü yapıyor ve zirve yakınındaki buzulların üzerine çıkmamamız için uyarıda bulunuyor. Geçtiğimiz yıllarda buzulların üzerine çıkan 4 dağcının, buzul kopması nedeniyle hayatlarını kaybettiklerini anlatıyorlar.
Reçko Zirvesinin buzullarına yapacağımız yürüyüşümüz de güzel bir yayladan başlıyor. Bizden başka gruplar da çıkış için hazırlık yapıyorlar. Günlerden pazar olduğu için çevre köy ve mezralarda oturan Hakkarililer de bizim başlangıç noktasındaki harika yaylaya, piknik yapmaya gelmişler.
Cilo buzullarına yürüyerek ulaşmak yaklaşık dört saatimizi alacak. Yürüyüş patikamızda, yol güvenliği alan ve devriye atan askerlerimiz de var ve onlarla şakalaşarak ilerliyoruz. Yürüdükçe Reçko Zirvesi daha da heybetli hale geliyor. Dağlardan sızan suları mataralarımıza yedekleyerek yükselmeye devam ediyoruz. Ve işte Reçko’nun eteğinde, ilk buzul gölünün kenarındayız. Bu buzul gölü biraz çamur renginde. Reçko’nun bize bakan yamacında 20 bin yıllık olduğu ifade edilen buzul kütleleri hiç erimeden hazine gibi duruyor. Buzul gölünde toplanan sular ise, kıyıdan usulca akarak Irak ile sınır hattımız olan Zap suyunun önemli bir kolunu oluşturuyor. Manzara bakmaya doyulacak gibi değil. Buzul gölünün kıyısında çantamızda getirdiklerimizi atıştırarak bir süre dinlendikten sonra, daha kısa sürede ve unutulmaz anılarla geldiğimiz yaylaya iniyoruz.
Hakkari’de olduğumuz süre içinde yerli halktan büyük ilgi gördük. Biz her ne kadar otellerde kaldıysak da Cilo Camping, kampçılar için oldukça uygun bir yerleşim yeri. Burada, erkenden haber verirseniz, yürüyüş dönüşü yer sofrasında yerel yemeklerle de tanışabilirsiniz. Yol üzerindeki Kırıkdağ Köyü’nün mezrasında, bölgenin 3 gün 3 gece süren en büyük düğünlerinden birisine tesadüf ettik. Yöresel halk oyunlarını kadınlı erkekli yaklaşık üç yüz kişi hiç ayak bozmadan oynayabiliyordu. Erkekler aynı müzikle hızlı, kadınlar ise daha yavaş ayak tutuyorlardı. Kadınların çoğunun belinde altın kemer vardı. Halay çekerken bizleri de içlerine almaları unutulmaz gezimizin en değerli lezzetlerinden biri oldu.