Besim Güçtenkorkmaz
Ya Gabriel O Gün Orada Olmasaydı
1930’lu yıllarda, Diyarbakır Valisi Faiz Ergun, “şehir nefes alamıyor, surlar hava akımını engelliyor. Bu nedenle şehirde bulaşıcı hastalıklar artıyor” diyerek, Dağ Kapı ile Mardin Kapı arasındaki 8 bin yıllık Diyarbakır surlarının top atışıyla ve dinamitlenerek yıkılmasını ister. Valinin kararına kim itiraz edecek? Toplar ateşlenir, dinamitler patlatılır ve tarihi surlar yerle bir edilmeye başlanır. Molozlar ve taşlar her yere savrulur. Vali bir emir daha verir ve der ki, “Dileyen herkes bu taş parçalarını alıp götürebilir, ev yapacaklar parçalanan taşları alsın.”
Bu talan yaşanırken, Fransız arkeolog Albert Luis Gabriel tesadüfen Diyarbakır’dadır. Fransa’da doğan Gabriel, Sorbonne Üniversitesi Güzel Sanatlar mezunudur. Uygarlıkların beşiği olan Anadolu’yu fazlasıyla merak eden bir bilim adamıdır. O kadar Anadolu aşığıdır ki günümüzde, Anadolu sanatı araştırmalarının öncüsü olarak da kabul edilmektedir. Anadolu ve Ege dünyasındaki anıtların tarihi hakkında yazdığı kitap ve makaleleriyle benzersiz eserler bırakan bir bilim adamıdır, o gün tesadüfen Diyarbakır’da olan Albert Luis Gabriel.

İSTANBUL ARKEOLOJİ ENSTİTÜSÜ’NÜ KURDU
Sorbonne’u bitirdikten sonra ilk kez 1908 yılında Türkiye’ye gelen ve özellikle Bursa, İzmir ve İznik’teki yapılardan çok etkilenen Gabriel, gittiği gördüğü yerleri özenle tasvir etmeye, fotoğraf ve çizimlerle kayıt altına almaya başlar. Kariyerinin önemli bir bölümünü Türk mimarisini incelemeye adayan Gabriel’den İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi kürsüsünün başına geçerek İstanbul Arkeoloji Enstitüsü’nü kurması istenir. İstanbul Arkeoloji Enstitüsü 1930 yılında kurulur ve Gabriel, müdür olarak atanır. Enstitüyü Yunan- Roma eserleri arkeolojisinden çok, Türk eserlerinin incelenmesi doğrultusunda yönlendirir. Anadolu’nun Türk ve İslam geçmişini ön plana çıkarmaya çalışır. En büyük merakı olan İslam anıtları ile ilgili büyük araştırmasına da böylece başlar. Orta Çağ İslam mimarisi ile de ilgilenir. Yaptığı araştırmalar ve gezilerin hemen ardından, Anadolu’da Türk anıtları üzerine yeri doldurulamaz pek çok çalışmaya imza atar.
Araştırmalarında Kütahya, Afyon, Akşehir, Konya, Karaman, Niğde, Nevşehir, Aksaray, Kayseri, Amasya, Tokat, Sivas, Mardin, Urfa, Diyarbakır, Bitlis, Hasankeyf gibi pek çok il, ilçe ve köye gider; anıtsal eserler üzerine çalışır. Gabriel araştırmalarını yalnızca Selçuklu ve Artuklu ile sınırlı tutmaz, Osmanlı saraylarının ve Yedikule Zindanları’nın da rölevelerini çıkarır. Gittiği yerlerde anıtların ayrıntılı planlarını, kesitlerini, önden görünüşlerini çizer, fotoğraf çeker, bazen de suluboya resim yapar.

VALİNİN EMRİ İLE SURLAR YIKILIYOR
İşte bu Gabriel, 1930 yılında, ikinci kez geldiği Diyarbakır’da bir sabah, valinin emri ile surları yıkan top sesleri ve dinamit patlamaları ile uyanır. Tarihi Mardin Kapı duvarlarının yıkılmaya başlandığına şahit olur. Yıkılan sur duvarlardaki tarihi bazalt taşlar, ev yapmak isteyen Diyarbakırlılar tarafından toplanarak götürülmektedir. Çaresizlik içinde valiye ulaşarak surların yıkımını durdurmasını ister. Vali Faiz Ergun kesin kararlıdır. Bu kez Milli Eğitim bakanına ulaşır. Ne de olsa İstanbul Arkeoloji Enstitüsü kurucu müdürüdür, hocadır. Bakana, sur duvarlarının tarihi ve arkeolojik açıdan paha biçilemez olduğunu anlatır. Başarmıştır. Bakanın emri ile surların yıkımı durdurulur. Ama durdurma kararı gelene kadar 200 metre uzunluğunda bir duvar maalesef yıkılmıştır.

DİYARBAKIR SURLARI
Gabriel’in yıkılmaktan kurtardığı 8 bin yıllık olduğu düşünülen Diyarbakır surları, 5.5 kilometrelik uzunluğu ile Çin Seddinden sonra dünyanın en uzun savunma duvarı olarak kabul edilmektedir. 2015 yılından itibaren UNESCO Dünya Mirası listesinde yer almaktadır. 12 metreye varan yüksekliği ile Dünyanın en yüksek surlarından birisidir. Genişliği bazı yerlerde 5 metreyi geçmektedir. Surların; Dağ Kapı, Urfa Kapı, Yeni Kapı ve Mardin Kapı adında dört önemli kapısı bulunmaktadır. İç kale ve dış kale olmak üzere ikiye ayrılır. Üzerinde 82 burç vardır. Bir burca Gabriel’in ismi verilmek istense de kabul görmemiştir. En eski burcunun adı Keçi Burcu’dur.

GABRIEL’İN İZİNDE
Türkiye’deki eserleri bulmaya ve incelemeye bir ömür adayan ve Diyarbakır surlarını da bu arada yıkılmaktan kurtaran Gabriel, 1959 yılında Türkiye’den ayrılır ve Paris’e döner. Bu büyük araştırmacı Türkiye’den ayrıldıktan birkaç yıl sonra 87 yaşında Paris’te vefat eder.
Gabriel’in ölümünden çok sonra İstanbul’un kentsel dokusu üzerine araştırmalar yapan genç Fransız bilim adamı Pierre Pinon, birçok tarihi eserin çizimini yapan Gabriel’in çalışmalarına rastlar. Türkiye arkeolojisi, mimarisi ve kültürüne adanmış bu adamın izini sürmeye karar verir. Gabriel’in son yıllarını geçirdiği Paris’teki evini, belediye başkanının da yardımı ile bulur. Bu ev Gabriel’in hayata gözlerini yumduğu evdir. Uzun yıllar kimsenin oturmadığı eve girildiğinde, Gabriel’e ait araştırmalar, tablolar ve cam üzerine çekilen fotoğraflardan oluşan bir hazine bulundur. Türkiye tarihi ile araştırmalar, bu evde yıllarca gün yüzüne çıkmayı beklemiştir adeta. Bulunanlar şöyle özetlenebilir. Yüzlerce mimari çizim, yaklaşık 2 bin 500 Türkiye’den tarihi eser fotoğrafı ve bu eserlere ait 300’ün üzerinde suluboya resim. Diyarbakır surlarını yıkılmaktan kurtaran Gabriel’in, 1930’lu yıllarda Diyarbakır’da cam üzerine çektiği fotoğrafların çoğu da buradadır. Gabriel'in "Şarki Türkiye'de Arkeolojik Geziler" adıyla yazdığı kitap, o yıllara ait önemli bir belge olmaya devam ediyor.

GABRIEL’E VEFA SERGİSİ
Kısa adı DİTAV olan Diyarbakır Tanıtma, Kültür ve Yardımlaşma Vakfı, aynı zamanda DİTAV üyesi olan Diyarbakırlı ressam Özlem Atalay’ın küratörlüğünü yaptığı iki farklı sergi ile 18-21 Eylül tarihlerinde Albert Luis Gabriel’i Diyarbakır’da anacak. Diyarbakır Kültür Sanat evindeki “Gabriel’e Vefa” sergisinde, Gabriel’in 95 sene önce cam slayt üzerine çektiği, yıllar sonra evinde bulunan Diyarbakır surları fotoğrafları yer alacak.
Aynı tarihlerde AtalayART tarafından Diyarbakır Kent Müzesi Cemil Paşa Konağında düzenlenecek “Taşın ve Rengin hafızası” sergisine ise Türkiye’nin dört bir yanından tanınmış ressamlar katılacak. Diyarbakırlı Küratör Özlem Atalay’ın, “bu da benim Diyarbakır’a vefam” dediği iki sergi ile tarihin, sanatın ve kültürün kalbi, 18-21 Eylül’de Diyarbakır’da atacak.