Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

“Menopoz yaşlılığın değil, başka bir kadınlık halinin başlangıcı”

Kendisiyle bir etkinlikte tanıştım. İstanbul’a en çok yağmurun yağdığı gecelerden biriydi, etkinliğin adı da ‘Hep Yeni Kal’dı. Hep yeni kalmaya karar vermiş kadınlar olarak yağmura rağmen bütün gece eğlendik. Melis Alphan isim olarak tanıdığım ama yakından tanışmadığım bir meslektaşımdı. O gece tanışmış oldum ve aradan uzun zaman geçti, bir daha da görüşemedik. Kendimi eskimiş hissettiğim şu zamanlarda bana hep yeni kalabileceğimi hissettirecek bir kitap ile karşıma çıktı. Melis ezberleri bozacak türden bir konuyu gündeme getirdi, ‘Menopoz Rehberi’ adını verdiği bir kitap hazırladı. Melis kadınların sesi oldu; ‘Kendini Yeniden Keşfetme Ve Güçlenme Yolculuğu’muzu böylece başlatmış oldu. Melis Alphan ile Doğan Kitap’tan çıkan ‘Menopoz Rehberi’ üzerine konuştuk. ‘Menopozla yaşlanıyorum’ korkularıyla birlikte psikolojik bir savaşın içinde kendini bulan bütün kadınlar bu kitabı okumalı. Erkekler mi? Onlar kesinlikle okumalı!

Melis, menopoz ile ilgili böyle bir kitap, kapsamlı bir rehber hazırlama ihtiyacını neden hissettin ve bu kitap fikri nasıl ortaya çıktı?

Menopoza bir günde girdim. Rahim ve yumurtalıklarım alındığında, vücudum hormonal olarak ani bir boşluğa düştü. Ateş basmaları, uykusuzluk... Her şey bir anda başladı. Ve o gün fark ettim ki bu sürece dair neredeyse hiçbir şey bilmiyorum. Yalnız olmadığımı da çok kısa sürede anladım çünkü etrafımdaki kadınlar da aynı şekilde ya bilgisiz ya da eksik bilgilendirilmişti. Ben de refleks olarak araştırmaya, okumaya başladım. Türkçe kaynak bulamadım. Hep yabancı kaynaklardan bilgilendim. O sırada sosyal medyada Menopoz Seyir Defteri hesabını açtım, kendi deneyimimi ve öğrendiklerimi paylaşmaya başladım. Orada yazdıklarımın nasıl bir karşılık bulduğunu, ne kadar çok kadının bu konuda yalnız hissettiğini görünce, konu kişisel olmaktan çıktı. O sıralar Doğan Kitap editörleri Hülya Balcı ile Sema Çubukçu benden menopozla ilgili bir kitap istediler. Menopoz hormon sağlığından kemik yoğunluğuna, beyin kimyasından ruhsal dengeye kadar pek çok sistemi ilgilendiren bir süreç. Ben de her başlıkta uzmanlarla konuşarak, bilimsel bilgiyi sade bir dille sunan, her kadının elinin altında olması gereken bir kaynak oluşturdum. Menopozu tabu olmaktan çıkarmak, korkuyu azaltmak, yalnızlığı kırmak ve kadınlara güç vermek için.

“Menopozun eksilmekle ilgisi yok”

Menopoza girmek ne demek ve biz kadınlar için neden yaşlılığın başlangıcı gibi görülüyor?

Menopoz, yumurtalıkların östrojen ve progesteron üretimini durdurduğu, âdet döngüsünün kalıcı olarak sona erdiği bir biyolojik süreç. Aslında, kadın bedeni bir evreden başka bir evreye geçiyor. Bu ne çöküş ne de son. Ama toplumsal bakış açısı bunu böyle görmüyor. Çünkü kadınlık doğurganlıkla tanımlanıyor. “Kadın gençse değerlidir, doğurabiliyorsa aktiftir” gibi geri kalmış bir anlayış ne yazık ki hâlâ çok yaygın. Menopozla birlikte doğurganlık sona erdiğinde, sanki kadın da işlevsiz hale gelmiş gibi algılanıyor. Hâlbuki menopoz yaşlılığın değil, başka bir kadınlık halinin başlangıcı. Belki daha özgür, belki daha köklü, belki daha sade bir evre. Kadınların bedeniyle, istekleriyle, öncelikleriyle yeniden tanıştığı bir dönem. Bu sürecin yaşlılıkla özdeşleştirilmesi tamamen dışarıdan dayatılmış, kadınları görünmezleştiren bir bakışın yansıması. Biz bu algıyı yıktıkça, kadınların bu dönemde güçlendiğini daha çok göreceğiz. Çünkü menopozun eksilmekle ilgisi yok; menopoz fazlalıklardan kurtulup özünle kalmak demek.

menopoz-o-kapak.jpg

“Kitap, özünde bir dayanışma çağrısı”

O kadar geniş kapsamlı bir kitap hazırlamışsın ki menopoza dair içinde her şey var; kitabı hazırlık sürecin ne kadar sürdü, nasıl bir araştırma içine girdin?

Kitabın ilk taslağını aslında bir ay gibi kısa bir sürede yazdım. Ama itiraf etmeliyim ki ben biraz obsesif biriyim. Bir konuya kafamı takınca gece gündüz ona odaklanıyorum. Bu da öyle bir süreç oldu. Yazmaya başladıktan sonra kendimi tamamen bu dünyaya kaptırdım. Okudum, araştırdım, uzmanlarla konuştum, notlar aldım, sonra dönüp tekrar yazdım. Gelgitlerle, eklemelerle, düzeltmelerle toplamda iki, iki buçuk ay sürdü diyebilirim. Araştırma kısmı çok derindi. Çünkü menopoz beyin sağlığından beslenmeye, egzersizden cinselliğe vücudu bütüncül olarak etkileyen bir süreç. Her başlığın arkasında derin bir bilgi ağı var. Menopozun evrelerini ve hormon tedavisini menopoz konusunda uzmanlaşmış hekimlerle birebir görüştüm: Op. Dr. Ebru Alper, Prof. Dr. Tamer Erel ve Op. Dr. Egemen Koyuncu. Menopozda Beyin başlığını Prof. Dr. Aslı Demirtaş Tatlıdede, beslenmeyi Yeşim Temel Özcan, cinselliği Op. Dr. Selcen Bahadır ve Prof. Dr. Ege Can Şerefoğlu, tamamlayıcı tıbbı Doç. Dr. Pınar Yalçın Bahat, egzersizi Doç. Dr. Ebru Zülfikaroğlu, psikoloji başlığını ise Dr. Selin Erel ile konuşarak yazdım. Bilimsel makaleler okudum, uluslararası rehberleri ve görüş belgelerini inceledim ve kitapta da bazılarına yer verdim. Ama sanırım en önemli motivasyonum, kadınları bilgiyle güçlendirmenin yanı sıra, bu süreçte onlara yoldaşlık etmekti. Kitap ne kadar kapsamlı olursa olsun, özünde bir dayanışma çağrısı.

“Bunca yıl sahnede hormonlar varmış”

Derinlemesine indiğinde menopoza dair seni neler şaşırttı, tedirgin etti ve teselli etti?

En çok beni şaşırtan şey, hormonların bedenimizde ne çok şeyi yönettiğini fark etmek oldu. Ruh halimden uykuma, sindirim sistemimden beynime kadar... Bunca yıl meğer sahnede ben değil, hormonlar varmış. Ve onlar bir anda sahneden çekilince, içimdeki boşluk duygusu çok gerçekti. Tedirgin eden şey ise yalnızlıktı. Bu sürece dair ne kadar az şey bildiğimizi, ne kadar yalnız bırakıldığımızı, hatta tıp dünyasında bile menopozun nasıl yüzeysel geçildiğini görmek beni öfkelendirdi. Çünkü menopoz ömrümüzün geri kalanında sağlığımızı etkileyen ciddi bir dönemeç. Ama ne doğru bilgi vardı ne de güvenli konuşma alanı. Teselli eden şey ise bu yalnızlığın paylaşılabilir olduğunu görmekti. Kadınlarla konuşmaya başlayınca, sosyal medyada kendi sürecimi anlatınca, o kadar çok kadın aynı şeyleri yaşamış ki... Bu paylaşım hali, bir dayanışmaya dönüştü. Ve bence bu, menopozun en kıymetli taraflarından biri; kadınların birbirine ayna olması, birbirinin yükünü hafifletmesi. Yalnız olmadığını bilmek kadar iyileştirici bir şey yok.

“Her şeyin kendi haline bırakılacağı bir dönem değil”

Menopoza girme süreci seni nasıl etkiledi, doğru bilinen yanlışlar nelermiş ve tabii yanlış bilinen doğrular aslında belirtiler neler?

Başta biraz bocalasam da, kendimi yeniden inşa fırsatı sundu bana. Defterde yeni bir sayfa açmak gibi. Yanlış bilinen doğrulardan biri, “Annem menopozu kolay geçirmiş, bende de öyle olur.” Oysa genetik elbette etkili ama tek başına belirleyici değil. Ya da “Menopoz doğal bir süreç, o yüzden hiçbir şeyi değiştirmeye gerek yok” diyor bazı kadınlar. Onlar menopoza direnç gösteriyor diye düşünüyorum ben. Onları güçlendirecek bilgileri öğrenmek istemiyorlar. Evet, menopoz doğal bir süreç ama öyle her şeyin kendi haline bırakılacağı bir dönem değil. Bilinçli olunmazsa, uzun vadeli sağlık sorunlarına zemin hazırlayabiliyor. Bu süreçte en önemli şey, vücudunu tanımak, doğru bilgiyle donanmak ve yalnız olmadığını bilmek.

“Mesele şu; bu tedavi bir tabu olmamalı”

Menopozal hormon tedavisi alternatif duran bir tedavi gibi görünüyor, bu tedaviyi kabul edip uygulamak en doğru yöntem mi?

Menopozal hormon tedavisi (MHT) ne mucize bir çözüm ne de şeytanlaştırılması gereken bir yöntem. Doğru kişiye, doğru zamanda, doğru dozla uygulandığında, pek çok kadının yaşam kalitesini ciddi şekilde artırabiliyor. Ama dahası kadınları ileride bekleyen sağlık risklerini azaltıyor. Çünkü menopozla beraber östrojen vücuttan çekildiğinde kemiklerden beyne tüm organlar etkileniyor. Herkes meme kanserinden korkuyor ama bence kemik erimesi de en az meme kanseri kadar korkunç bir sağlık riski. Özellikle erken menopoz ve cerrahi menopoz gibi ani hormon kaybı yaşayanlar, şiddetli belirtilerle baş edenler ya da uzun vadeli kemik ve kalp sağlığını korumak isteyen kadınlar için MHT önemli bir seçenek. Ama her kadın için uygun mu? Bu sorunun cevabı her kadın için değişebilir çünkü her bedenin ihtiyacı farklı. O yüzden bu, kesin bir “evet ya da hayır” sorusu değil; kişiselleştirilmiş bir karar. Tıpkı gözlük numarası gibi. Birine uyan bir doz, diğerine iyi gelmeyebilir. Ne yazık ki, 2002’de çıkan WHI araştırmasının yarattığı korku dalgası hâlâ devam ediyor. Oysa bilim o günden bu yana çok yol aldı. Bugün artık hormon tedavisinin kimlerde işe yaradığı, kimler için risk taşıdığı çok daha iyi biliniyor. Mesele şu; bu tedavi bir tabu olmamalı. Kadınlara seçenekleri anlatılmalı, karar süreçlerinde bilgilendirilmiş onam esas alınmalı. Çünkü esas doğru yöntem, kadının kendi bedenine dair kararı bilgiye dayanarak verebilmesi.

“Bedene yatırım gereken bir eşik”

Yoksa geleneksel akışında bıraksak ve ne olacaksa olsun bizim yumurtalar ve hormonlar olmuyor mu, öyle bıraksak neler oluyor?

“Doğal bir süreç, bırak ne olacaksa olsun” bakışı aslında en tehlikeli yanılsamalardan biri. Evet, menopoz doğal bir süreç ama doğallık, müdahale etmeyelim anlamına gelmez. Çünkü doğada da destek vardır; bir kırık kemik kendi kendine de kaynar ama yanlış kaynayabilir. Yani mesele sürecin doğal olması değil, biz o süreci nasıl yaşadığımız. Eğer bu süreci tamamen kendi haline bırakırsak ne olur? Östrojen hormonunun azalmasıyla birlikte vücutta pek çok sistem sessizce değişmeye başlar. Kemik yoğunluğu düşebilir, kalp-damar riski artabilir, beyin fonksiyonları yavaş yavaş etkilenebilir, bağırsak dengesi bozulabilir, cilt kurur, kas kütlesi azalır. Ve çoğu kadın bu değişiklikleri yaşarken “Yaşlanıyorum herhalde” deyip geçer. Oysa menopoz, kadınların bedenine yatırım yapması gereken bir eşik. Bilgiyle, takiple, gerekirse tıbbi ya da tamamlayıcı desteklerle bu süreci sağlıklı bir yaş alma dönemine çevirmek mümkün. Bilinçle geçilen bir menopoz süreci, gelecekteki sağlığımızı belirliyor. Burada müdahaleden kastım sadece hormon da değil; bu dönemde ne yediğiniz veya ne tür egzersiz yaptığınız da fark yaratıyor. Yani örneğin sadece ter atmak değil konumuz, vücuda ağırlık bindirmeniz gerekiyor. Ya da artık karnınızı doyurmak için değil sadece, beyniniz için de beslenmeniz gerek. Bunların yollarını kitapta detaylı anlatıyorum.

melisalphan.jpg

“Korkuyla değil, bilgiyle karar”

Menopozal hormon tedavisinde bizi korkutan aslında meme kanseri riski mi ve bu dönüp dolaşıp önümüze konulan en büyük gerekçe mi?

Evet, kesinlikle öyle. Menopozal hormon tedavisi dendiğinde, dönüp dolaşıp önümüze konan ilk cümle şu: “Ama meme kanseri riski var.” Bu korku, özellikle 2002’de yayınlanan WHI araştırması sonrası öyle derin bir iz bıraktı ki hâlâ o gölgeden çıkabilmiş değiliz. Oysa o araştırmanın metodolojisinde ciddi sorunlar vardı. Katılımcıların çoğu 60 yaşın üzerindeydi, menopoza yeni girmiş değillerdi, kullanılan hormonlar bugünkülerden farklıydı ve birçok risk faktörü hesaba katılmamıştı. Sonraki yıllarda bu araştırma birçok bilimsel çevre tarafından yeniden değerlendirildi ama ilk çıkan “Kanser yapıyor” manşeti, yıllarca süren bir korkuya dönüştü. Bu yüzden hâlâ birçok kadın da, birçok doktor da MHT’yi hiç düşünmeden “riskli” kategorisine atıyor. Evet, bazı özel durumlarda MHT risk oluşturabilir. Ama bu, her kadın için geçerli değil. Kadınların korkuyla değil, bilgiyle karar vermesi gerekiyor.

“Çok temel bir sağlık meselesi”

Bizde eksilen hormonların jel ilaçları (biyoeşdeğer hormonlar) bile henüz satılmazken biz bu tedaviyi nasıl doğallaştıracağız ve menopoz hikâyesini başka bir zemine nasıl oturtabileceğiz sence?

İşte bu yüzden konuşmaya, görünür olmaya ihtiyacımız var. Çünkü elimizde hormon tedavisi gibi hayat kalitesini artırabilecek bilimsel yöntemler var ama bunlara erişimimiz yok. En basitinden, Avrupa'da eczaneden alınabilen östrojen jelleri Türkiye’de hiç yok ya da bazı eczanelerde kaçak getiriliyor ve Avrupa’dakinin 5-6 katı fiyatlara satılıyor. Kadınların sağlık hakkı, tedaviye erişim hakkı hiçe sayılıyor. Kadın sağlığı, doğurganlıkla sınırlı bir alanda tutuluyor. Devletin sağlık politikaları hâlâ üreme merkezli; kadın, doğurabildiği sürece görünür. Menopozdaki kadının ihtiyaçları ise sistemin gözünde neredeyse önemsiz. Ama bizler artık susmuyoruz. Menopozu konuşmak, hormon tedavisini normalleştirmek, bu süreci “ayıp” ya da “gereksiz” değil, insan hakkı olarak görmek zorundayız. “Benim bedenim, benim sağlığım, benim hakkım” diyebilmeliyiz. Çünkü menopoz kadınların hayatının üçte birini etkileyen çok temel bir sağlık meselesi.

“Menopoz, hormonal bir kırılma”

Menopoz eşittir ateş basması neden bu kadar basit bir algıdayız?

Menopoz dendiğinde ilk akla gelen “ateş basması” oldu çünkü bu belirti hem en görünür olanıydı hem de en kolay “tiye alınabilir” olanı. Kadınları terlerken, sinirliyken karikatürize etmek, meseleyi küçültmek için çok elverişliydi. Böylece menopoz, ‘kadının biraz dengesizleştiği bir dönem’ gibi algılandı. Gerisi ise konuşulmadı bile. Ama gerçek daha karmaşık. Menopoz, hormonal bir kırılma. Ve bu kırılma ateş basmalarıyla sınırlı değil; uyku problemleri, anksiyete, depresyon, beyin sisi, hafıza sorunları, kemik erimesi, kalp damar sağlığı riski, kas kaybı, kilo kontrolü zorluğu, hatta bazı otoimmün hastalıkların tetiklenmesi… Liste uzun. Menopozu ateş basmasına indirgemek, bir depremin sadece ilk sarsıntısını görmek gibi.

“Ne yazık ki çoğu erkek…”

Erkekler menopoz sürecini geçiren kadınların ne kadar yanındalar ve ne kadar anlayabiliyorlar?

Ne yazık ki çoğu erkek ya bu süreci hiç anlamıyor ya da anlamaya gerek duymuyor. Menopoz hâlâ kadınların kendi arasında konuştuğu bir konu olarak görülüyor. Oysa kadın bu süreci tek başına yaşamıyor. Eşiyle, çocuğuyla, iş arkadaşıyla, patronuyla… Herkesle birlikte yaşıyor. Dolayısıyla bu sadece bir ‘kadın meselesi’ olarak görülemez çünkü insan ilişkilerinin kalitesini doğrudan etkiliyor. Kadınlar bu dönemde hem fiziksel hem ruhsal anlamda büyük bir dönüşüm yaşıyor. Kadının kendisiyle kurduğu ilişki dönüşürken, eğer yanında anlayan biri yoksa bu süreç çok daha zor geçiyor. Oysa basit bir farkındalık bile çok şeyi değiştiriyor. “Nasılsın?”, “Sana nasıl destek olabilirim?” gibi bir cümle bile kadının yalnız olmadığını hissettirebilir. Erkeklerin yapması gereken şey menopozu normalleştirmek. Kadını dönüşen biri olarak kabul etmek.

“Andropoz, menopoz kadar keskin bir eşik değil”

Menopoza karşılık andropoz denilen mevzu ne kadar güçlü bir argüman?

Andropoz, menopozla kıyaslanabilecek kadar keskin ve biyolojik bir eşik değil. Erkeklerde testosteron seviyesi zamanla ve yavaş yavaş düşüyor; ani bir hormonal kırılma yaşanmıyor. Oysa kadınlar için menopoz çok daha keskin bir dönemeç. Östrojen, progesteron ve testosteron hormonları dramatik biçimde azalıyor ve bedenin birçok sistemi aynı anda etkileniyor. Andropoz kavramı, çoğu zaman “Bakın erkeklerde de oluyor” diyerek menopozun önemini azaltmak, hatta kimi zaman dalga konusu yapmak için öne sürülüyor. Bu, daha çok sosyolojik bir argüman. Evet, erkekler de yaşlanıyor, performansları düşüyor, bazı ruhsal ve fiziksel değişimler yaşıyorlar. Ama bu süreç genellikle “kriz” olarak adlandırılıyor: orta yaş krizi, boşanma, spor arabaya yönelme gibi popüler kültür imgeleriyle anlatılıyor. Kimse ‘hormon tedavisi’ya da ‘testosteron eksikliği’ diye konuşmuyor. Kadınlar ise hem bedensel hem duygusal olarak çok daha kapsamlı bir dönüşümden geçiyor ama bu süreç hâlâ ciddiye alınmıyor. O yüzden “Andropoz da var ama kimse konuşmuyor” demek yerine, “Menopoz var ve yeterince konuşulmuyor” demeliyiz.

“Seksilik kendini nasıl hissettiğinle ilgili”

Menopozda olan kadınlar seksi değil mi, seksi nasıl yaşayabiliyorlar, eksiliyor muyuz?

Hayır, eksilmiyoruz ama eksilmiş gibi hissettiriliyoruz. Çünkü toplum bize kadınlığın gençlik, doğurganlık ve ‘gergin cilt’ üzerinden tanımlandığı bir cinsellik kodladı. Menopozla birlikte kadın bedeni dönüşüyor ama arzunun, zevkin, haz alma hakkının ortadan kalktığı bir durum değil bu. Sadece cinsellik yeni bir dile bürünüyor. Cinselliği hâlâ sadece gençlik hormonlarına bağlı, performans üzerinden tanımlarsak elbette ‘seksilik’ azalıyor gibi görünür. Ama biz bu bakışı değiştirirsek, menopozda da çok daha derin, sahici, tatmin edici bir cinsel yaşam mümkün. Üstelik artık doğurganlık kaygısı yok, onay alma zorunluluğu yok, performans baskısı yok. Kendinle kurduğun ilişkinin doygunluğu, bu dönemin en büyük hediyesi olabilir. Cinsel isteksizlik, vajinal kuruluk, orgazm zorluğu gibi sorunlar yaşanabilir ama bunların çözümü var. Hormon tedavisi, vajinal destekler, ilişkide açıklık, kendi bedeninle barışık olmak... Ama en önemlisi şu ki, kadınlar seksiliği kaybetmiyor, toplum, belli bir yaştan sonra kadınların artık arzulanamayacağına hükmediyor. Oysa seksilik yaşla değil, kendini nasıl hissettiğinle ilgili. Ve kadınların bunu yeniden tanımlamaya hakkı var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi