İ. Bülent Çelik

İ. Bülent Çelik

Sıra gazetecileri dövmekte!

Gazeteci, işinin doğası gereği muhaliftir.
Muhaliftir ama işi muhalefet etmek değildir.
Doğru haber denilen şey ister istemez onu o taraflara doğru götürür..
Çünkü doğru haber, genelde iktidar sahiplerini rahatsız eder.
Siyaset Bilimi Profesörü John Keane diyor ki:
“Bazıları, bazı şeylerin bazı yerlerde yayınlanmasını istemez. İşte o şeylere haber diyoruz.”
İşte bu “bazıları” genelde “erk” denilen gücün, yani iktidarın sahibi olurlar.
Haber ve yorum, erk karşısında kamunun çıkarlarını savunmak amacıyla hazırlanır.
İşte bu nedenle de gazeteciler özellikle de demokrasisi sıkıntılı ülkelerde sık sık iktidar tarafından cezalandırılmak istenir.
• • •
1980’lerin başında yazıp çizmeye başladım.
Bugünden bakınca kendimce, 80’lerden bu yana gazetecilerin cezalandırılma metodunu 3 faza ayırıyorum.
İlki dava açma fazı.
Bu faz, en baştan beri süregelen bir klasik uygulama.
12 Eylül sonrası Çarşaf mizah dergisinde yazıp çizerken çeşitli kereler karikatür ve yazılarımız dava konusu oldu. DGM’ hakimleri karşısında bile kendimizi savunduk. Hürriyet Gazetesi’nin avukatları ile Sultanahmet’teki adliyeye yürüyerek gider, genelde tek celsede beraat ederek geri dönerdik. Şimdi görüyorum ki, en konforlu olan dönem buymuş. Çünkü suçlanıyorsun ama patronun senden yana. İşten atılmıyorsun! Maaşını almaya devam ediyorsun.
İkinci faz ‘işten kovulma’ fazı!
Bu faz Fetö’cülerin AKP üzerinde yönlendirmelerinin yoğunlaştığı Ergenekon sürecinde başladı. Halen devam ediyor..
2010 Haziran’ında, Vatan gazetesi Demirören Grubu tarafından satın alınmadan önce gazete kadrosunda bir temizlik yapıldı.
Yazı İşlerine bir atılacaklar listesi geldiğinden söz ediliyordu.
İşte o listenin ilk sırasında ben varmışım, ilk beni kovdular.. Sonra kısa bir süre içerisinde, bugün kimisi Sözcü’de, kimisi Cumhuriyet’te yazan, kimisi de sosyal medya üzerinden gazetecilik yapmaya çalışan arkadaşlar tek tek kovuldu.
• • •
Ve geldik 3. Faza.. Dayak fazı!
İlk iki faz bir yandan sürerken buna bir de gazetecileri tehdit etme ve darp etme fazı eklendi. Ahmet Hakan ile açılışı yapılan dayak olayı, Yavuz Selim Demirağ ve ardından bir çok yerel gazetecinin sokaklarda kıstırılarak dövülmesi ile devam etti. Böylece televizyondan alenen tehdit ve sokaklarda uygulama dönemi başlamış oldu.
Bakan, isim vermeden “Berduş” olarak hedef aldığı Barış Terkoğlu’na “gazetecilik dersi vermek gerekir!” gibi manalı sözler kullanınca, Terkoğlu’nun yakınları şürekli “aman dikkat! Sokakta, bir yerde kıstarmasınlar!” uyarısında bulunmaya başlamış..
• • •
Hafazanallah, 4. Faz; ya molla devrimi başlarında, İran’da olduğu gibi gazetecilerin uçtuğu varsayılarak yükseklerden boşluğa bırakılma raddelerine çıkacak ya da her şey en azından medeni ülkelerdeki düzeye gelecek ve bu ülkede de gazetecilik yapmak ilave cesaret istemeyen bir meslek haline dönecek.

Milli Eğitim’in hiç mi suçu yok?

Cübbeli Ahmet’in “2000 selefi dernek silahlanıyor!” sözündeki 2000’e kafam takıldı.
Şöyle ki; bir dernek kurulumu için 5253 sayılı dernekler kanununun 2. maddesine göre en az 7 kişi gerekiyor.

Ama sadece bu kadar değil. Yönetim kurulu için en az 5 asil 5 de yedek üye, bu yönetimi denetleyecek olan denetim kurulu için de en az 3 asil 3 yedek üye gerekiyor.
Yani bu hesapla bir dernek için yasa gereği en az 16 farklı kişi gerekiyor.
Bu durumda 2000 dernek, minimum 32 bin kişi demek.
Bunlar sadece kurucular. Bu hesaplamaya üyeleri katmıyorum.
• • •
Emniyet İstihbarat Dairesinin 2016 raporu, bir bölümü IŞİD ve El Nusra için savaşmakta olan Türk selefilerin sayısının 10-20 bin arasında olduğu belirtiyordu.
Bunların önemli bir kısmı son bir kaç yıllık süreçte, Irak ve Suriye’de ya etkisiz hale getirildi ya da tutuklandı.
“2000 dernek” rakamı doğruysa, Türk selefiler, özellikle Suriye ve Irak’ta, son birkaç yılda yaşadıkları yıkıma rağmen eskisinden bir kaç kat daha güçlü hale gelmişler. Terör örgütleri insan kaynağını daima gençlerden devşirirler. Belli ki son birkaç yılda işşiz, güçsüz, çaresiz kalmış gencecik çocukları bünyelerine katarak üye sayılarını bir kaç kat arttırmış ve iyice palazlanmışlar..
Onları böylesine palazlandıran koşulları yaratanlar arasında milli eğitimin payı ne kadardır?
Konuk olarak katıldığı TELE1 programında Mine Kırıkkanat “Milli Eğitim cahil yetiştiriyor!” cümlesini kurdu diye RTÜK bu kanala para cezası kesti..
RTÜK’ü, böyle bir tespit cümlesine bile ceza yazmaya yönlendirenler, biraz da yarın kendilerinin de karşısına dikilecek bu çocukların, bu cihatçı derneklere nasıl yem oldukları konusuna kafa yorsa ya!

Deli sorular!

• Dünyada, kendi belirlediği ‘açlık sınırının’ altında bir asgari ücrete sahip sahip kaç gelişmiş ve kıskanılası ülke var?
• Bir ülkenin başkentinin caddelerinde, Anayasa Mahkemesi başkanının bisikletle gezme güvenliği yok ise, bu durumdan o ülkenin hangi bakanı baş sorumludur?
• 7 liralık şarz ile 8 saat kullanılabilecek, vaktiyle 2019’da seri üretime geçeceği söylenen yerli milli elektrikli traktörümüze ne oldu? Seri üretim derken?
• Şayet yarın Simone De Beauvoir’ın meğerse bir “dönme” olduğu ortaya çıkarsa ona erkek diyen Fatih Erbakan’ın mağduriyetini kim tazmin edecek?
• Çevre denizlerimizde gaz ve petrol arayan gemilerimiz bari harcadıkları mazot kadar petrol bulabildiler mi?

Bir minik hesap
daha yapalım!

Sağlık Bakanlığının turkuaz renkli korona tablosundaki rakamlardan gidelim.
296.391 hastadan iyileşen 262.602 hastayı çıkarırsak, ağırı, hafifi, entübe edilmişi, evinde tedavi göreni olmak üzere mevcut hasta sayısını buluruz.
Bu da 33.789 hasta eder.
Bunların 1351’i ağır hasta 7.1’i yani 2400’ü zatürreli. Toplam 3751 kişi hastanelerde ve yerinden kımıldayacak durumda değil.
Bakanlık 20 bin hastanın karantina tedbirlerine uymadığını açıklamış. Yani virüsü taşıdığı halde ortalıkta dolaşıyor..
Bu demek oluyor ki 30 bin hasta’nın 20 bini karantinaya uymuyor.
Hasta olan bile hastalığı yayma konusunda yüzde 66 oranında duyarsız!
Hani bu duyarsızların toplam hasta popülasyonuna oranı yüzde 3, hadi fazla fazla yüzde 5 olsa mantıklı gelebilir..
Yüzde 66! Olacak iş değil!..
Bu size de biraz garip gelmiyor mu?
Aile sağlığı uzmanları bu orandan bile gerçek hasta sayısını bulabilirler.
Bana sorarsanız yüzde 5’i 20 bin olursa, yüzde yüzü 400 bin olur.
Turkuaz tablodaki 33.789 neredee, 400 bin nerede?

Önceki ve Sonraki Yazılar
İ. Bülent Çelik Arşivi