YENİ

Yeninin ucunu göremediğimiz bir çağda yaşıyoruz. Son bir yıldır en sık kullanılan kelimelerin arasında olan “yeni” üzerine biraz düşünmek ve bu kavramın hayatımızdaki yerini sorgulamak üzerine yola çıktım.

Dile kolay, tam bir yıl oldu önceleri yavaş yavaş, belli belirsiz hayatımıza sızan virüs ile yaşamaya başlayalı. Ardından pandemi boyutu geldi ve hiç beklemediğimiz bambaşka bir dünya düzeni içinde bulduk kendimizi. O günlerden bugüne dek geçen süre içerisinde her haber, her deneyim bizim için “yeni” oldu. Virüs öncesindeki her şey ise artık eski!

Kimileri karşılaştığı her değişimi “yeni normal” olarak tanımladı. Ötekiler, “Normal olan ne?” diye sordu. Sahi neydi ki normal? Zaman sorgulama zamanı; Kuşkusuz artık bir yıl sonra yeni bir döneme girdiğimizi kabul edebiliriz. Hiç kimsenin hemen hemen hiçbir şey üzerinde uzlaşamadığı dünyamızda, çoğunluğun uzlaştığı tek bir konu var: Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Yeni ve yenilik kavramı, tasarım alanları için oldukça önemli ve geçerli bir kavramdır. Bu mesleklerin var oluşlarının temel taşlarından biridir “yeni”. Tasarımcı durmaksızın yeniyi arar; yenilik peşinde koşar. Bu bağlamda insanın yaratma refleksinin doğal bir sonucudur yenilik. Pek çok yazar yaratıcılık için arzu veya tutku gibi kelimeler kullanır. Ben refleks dıyorum. Çünkü yaratım, insanlığın içgüdüsel bir hayatta kalma edinimidir.

Alaska ağaç kurbağaları, -60 derecelik soğuk hava ile karşılaştıklarında, dolaşımlarındaki glukoz miktarını yaklaşık 10 kat daha arttırarak tüm bedenlerini dondurma becerisine sahipler. Bu sırada kalp atışları da duruyor ve doğal olarak nefes almayı da kesiyorlar. Bahar aylarında tekrar hayata dönerek, dondukları konumdan uyanan bu hayvanları glukoz koruyor; hücrelerinin ve dokularının aşırı soğuk iklimde küçülmesinin ve donmasının önüne geçiyor. Ağaç kurbağaları yaşadıkları iklimde bu refleksleri ile hayatta kalıyor. Büyük tasarım.

İnsanın yaşadığı evrende hayatta kalmasının yolu da onun yaratıcı zekası. Çoğunlukla göz ardı ettiğimiz bu gerçeği, belki şimdi idrak edememiş olabiliriz bilemiyorum ama bana hep büyük bir ana hazırlanıyoruz ve o an geldiğinde tüm soru işaretleri açıklığa kavuşacak gibi geliyor. Bu sıradan insanlık avuntumu besleyen bir düşünce olarak yaratıcı zekam benim için önemle tutunduğum, su götürmez ve sahici bir yeti.

Kuşkusuz bu yaratım gücünün çevresindeki insanlara, diğer canlı türlerine, yer yüzüne, uzay boşluklarına zarar verici olduğu vakalar ve örnekler tartışılabilir; açıkçası günümüzde daimi olarak tartışılan da budur. İnsanın bu becerisini ve zekasını yerli yersiz, niteliksiz ve gereksiz kullanması. Bu tür tartışmalarla karşılaştığımda  kendimce bir değerlendirme yöntemim var: Söz konusu nesne, yapı, girişim bir aç gözlülük ürünü mü? Yoksa tüm olumsuz eleştirilebilecek yönlerine karşılık, belirli bir ihtiyacı karşılıyor ve/veya bir öneri sunuyor mu? Buradaki ihtiyaç tanımım Maslow’un tanımından biraz daha geniş elbet.

HATALAR ÜZERİNE KURULU YARATICILIK

İnsan yaratımları, deneme ve yanılma üzerine kuruludur. Bu yolda maalesef pek çok hata var. Ne varki yaratıcı eylem tam da bunu gerektirir: Problemi tespit etmek, araştırmak, fikirler üretmek, bu fikirler arasından seçileni geliştirmek, üretmek ve test etmek. Bu test sonucunda edinilen deneyimlere göre daha iyisini yapmak.  Bu eylemin tümü yeni olduğu gibi, sürecin tüm aşamalarında ve sonucunda de hep bir yenilik vardır.

Boris Groys, 1992 yılında şu sözleri kaleme aldı:

“Yeni arayışı genellikle ütopya ile bağdaştırıldığı gibi, tarihte yeni bir başlangıç olacağına ve gelecekte insanlığın varoluş koşullarının kökten değişeceğine dair umutlarla ilişkilendirilir. Günümüzde kaybolmuş gibi görünen, işte tam da bu umuttur. Sanki artık gelecek, özünde yeni olan hiçbir şey vaat etmemektedir. Bunun yerine halihazırda var olan şeylerin çeşitlemelerini düşleriz. Geleceği geçmişin ve bugünün bitmez tükenmez reprodüksiyonları gibi düşlemek çoğu kişiye bunaltıcı gelir. Kimileri ise toplumsal ve sanatsal pratiklerle yeni bir çağın doğmakta olduğunu düşünür; bu çağ yeninin diktasından, gelecek odaklı çeşitli ütopik ve totaliter ideolojilerden azat edilmiştir. Her şekilde çoğu çağdaş telif sahibi, yeni sorunsalının neredeyse tamamen aşıldığını ileri sürer”

Yazar hala tümü ile geçerli sayılabilecek bu düşüncelerini modernizmin tüm yönleri ile irdelendiği ve eleştirildiği bir dönemde, her zaman kuşku ile yaklaşılmış postmodernizm günlerinde kaleme almış.

Modernizm bir yenilik miydi? Evet. Yeni olan, çoğunlukla eski olanı geçersiz kılan ise, modernizm de eskiye ait gelenekleri tümü ile yıkan pek çok kavram, üretim ve düşünme biçimi le tanıştırdı insanlığı. Viktoryen dönemin romantik ve kayırmacı optimizmini, ideallerini, ahlak değerlerini ve estetik anlayışını yerle bir etti.

ZAMANINA GÖRE YENİ, ŞİMDİ İSE ESKİ MODERNİZM

Endüstrileşen toplumun bir gereksinimi olan bilimsel gelişimleri, yaşanan hızlı sosyal değişime cevap vermek üzere sosyal bilimler gibi pek çok yeniliği beraberinde getiren moderniteyi bugün okuyup anlamamıza, yorumlamamıza imkan veren insanların o günkü değerlerle ürettikleri yaratıcı eserlerdir.

Manet’in tabloları, Dario’nun mısraları, Stravinsky’nin notaları, Mies van der Rohe ve Le Corbusier’nin yapıları, Henry Ford’un üretim hatları, dönemi için yeni idi. Bugün Henry Ford’un kazandırdığı seri üretime dayalı ekonomik ve sosyal olgular Fordizm olarak biliniyor. Fordizmin getirdiği tüm gelişimler bugün acımasızca eleştirilebilirken, eleştirenler otomobillerine, toplu taşıma araçlarına binerek okullarından, işlerinden evlerine dönüyor. İklim krizine ilişkin gösterilere katılıp sonra evlerine benzin tüketen lüks araçları ile dönen Hollywood yıldızları dikkat çekilen bir konu olmuştu.

Tasarım tarihinin en geniş kasa tasarımına sahip araçlarından Toronado V8 motoru için 100 kilometrede 47 litre petrol tüketiyordu. Bunu fark eden o dönemin devlet yöreticileri 1977 yılında aracın üretimini yasakladılar. İnsanlık otomobilleri yeni bir ulaşım aracı olarak yarattı ancak onun verdiği zararları ortadan kaldırması pek mümkün değil. Elektrikli araçlar bir teselli gibi görünse de, bu araçları pil endüstrisi ile birlikte değerlendirmeliyiz. Diğer yandan, otomobil örneğini vermemdeki sebep, ister tükettiği enerji isterse yarattığı otoyol ağları ve bunların kentleşmeye etkileri olsun, bu yeniliğin insanın yaratıcı iç güdüsü doğrultusunda, sonuçlarına katlanılması gereken vaz geçilmez bir adım olması.

Ootomobilleri ve pek çok başka şeyi, neslimizin bugün içinde bulunduğu tüm yapılı çevreyi, bugünkü yaşantımızın normlarını modernite biçimlendirdi. Modernizm edebiyattan sahne sanatlarında, eğitim biçimlerinden modaya, mimarlıktan eşyalara büyük bir heyecan kaynağı idi. İnsanlığın yeniliğe olan iştahı hiç bitmeyecek gibidir, yeni olanın coşkusu heyecan vericidir ve bu heyecanı bir öncekini hemen eski olarak konumlar.

Yeni, değişimi ve bir tür değer kaymasını temsil ediyor. Yeninin yarattığı bu kayma ekonomik, sosyal ve sonuç olarak kültürel dönüşümleri de beraberinde getirir.

Pek çok ortamda bugünlerde ifade edildiği gibi aslında insanlığı yeni çağı pandemiden önce çoktan başlamıştı. Greta’nın sesi gür çıktı ama, enerji patronları o sesin söylediklerini polemiklerle bulandırmayı başardı. Vandana Shiva, gıda politikalarındaki aç gözlülüğe on yıllardır tepki gösterirken kimseler onu duymak istemiyordu ama pandemi insanların bireysel anlamda gıda oli olan ilişkisini sorgulattı ve büyük ölçüde farkındalık sağladı. Tüketim kültürü, tüketen insanın duyularını bile tüketirken, onu yaralarını sarmak için sokağa çıkarıyor, sokak ona daha çok yeni yol, daha çok yeni bina, daha çok yeni araç, yeni eşya sunuyordu. Bunların tümü artık eski dünyada kaldı. Pandemi geçer geçmez insan yeniden tüketecek, ama yeni bir tüketim anlayışı ile.

TÜM KÜLTÜRLERİN BİRLEŞTİĞİ BİR KELİME

Tarihin en eski kelimelerinden biri yeni. Bu da aslında insan için içgüdüsel bir durum olduğunu gösteriyor. Üstelik tüm kelime araştırmalarımda beni en şaşırtan biçimde ister Latin ister Fars kökleri olsun köklerindeki ses aynı. Hint dillerinden Sanskrit’ten önce Hititlerde ve Uygurlarda da rastlanan bir kök bu. Okuduklarım sonrasında, kesin bir kaynak olmamakla birlikte, yeni bir ayın ilk günlerine, yeni dans hareketine veya bir koyunun kuzu doğurma eylemine verilen bir sıfat olarak karşılaştım yeni kelimesi ile.

Antik kentlerde, kente gelenlere takılan bir sıfat iken, sonradan kentlerin de gidilmemiş olanı “yeni” olarak adlandırılıyor. Gelişen toplum sürekli yeni kentler inşa ediyor. Eskinin ilerisine inşa edilen bu kentlere seki isminin başına yeni sıfatı eklenerek isim veriliyor. Bugün Avrupa’da eski kent yeni kent kavramı hala yaygındır. Avrupa gibi hala geleneklerine sıkı sıkıya bağlı kültürler yeniliklere diğer kültürlerden geri kalmadan, hatta çoğu kez öncü olarak da imza atarken, eski olanı korumayı ilke edinmişlerdir.

Göçebe kültürlerde ise eski olanın pek bir kıymeti olmaz; hedef ileridir. Yıkım ve yeniden inşa, geldiği yeri unuttururcasına takdir görür ve benimsenir.

Çağımızın bana göre en önemli mimarlık ve tasarım ofislerinden Sanaa’nın kurucularından Ryue Nishizawa, bir belgeselde Tokyo’yu gezdirirken, gelen soru üzerine şöyle diyordu: “(Japonya’da) her şeyi yıkılıp yeniden yapılıyor, korunmıyor” Bu  yorumu, yıkılıp yenisi yapılan stadyumun yanından geçerken söylüyordu. Elbet Japonya bir ada ve doğanın tek bir yaprağını bile kültürel olarak kutsal gören Japonların, korudukları coğrafi mirasları dışında belirlenen kent için yeni yapılarla genişlemek için bir imkanı yok, ancak Nishizawa’nın bahsettiği bundan çok kültürel bir olguydu. Dönüşüm orada, sahip oldukları adayı yeni yapılarla doldurmak değil, kent yaşamı için belirledikleri alanda, yıkarak yeniden yapma üzerine yaşanıyordu.

Eski olanı yıktığınızda kuşkusuz yerine yapacağınız yeninin öncekinden daha nitelikli olması gerekir, aksi takdirde insanlık olarak içgüdüsel becerisi olan yaratıcı zeka kullanılmamış olur. Eskinin yerine vasat olanı koymak, bir bakıma insanlığın kendi aklına, zekasına, carlığına ve değerlerine, yani düpedüz kendine ihanetinden başka da bir şey değil aslında.

İnsanlığın yaratıcı zekası yeni kentleri Mars’ta ve Ay’da inşa ediyor. Ben yeniliğin hiçbir türüne itiraz etmeyen; gelişimin iç güdüsel bir refleks olduğuna inanan bir kişi olarak direnç göstermek yerine, heyecan duyarak izliyorum bu yaratıcı şöleni. Yaratıcılık benim yaşamımı anlamlandırma ölçütüm; ona kimi yerde katlanma duygum.

Hepimiz pandemi ile değişen koşullara yeni deneyimlerle, yeni uğraşlar ile katlandık. Bu dönemde hepimiz yeni kararlar aldık. Hepimiz karşılaştığımız yeni yaşam şekilleri için çevremizi yeniden yapılandırma uğraşına kafa patlattık ve bu yolda adımlar planladık. Bu günlerde tüm girişimlerimiz bu adaptasyon için. Değerleri tartmak, eskiye rağbet etmek, yeni olanı anlam tuğlaları üzerine inşa etmek, aç gözlü bir yenilik peşinde koşmayıp, daha yaşanabilir bir dünya tasarlamak hepimizin yeni ideali. Hoş geldin yeni çağ !

Önceki ve Sonraki Yazılar
Özlem Yalım Arşivi