Cemil Tugay: Su, kazanılması gereken bir değer
(İZMİR) - İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ve Türkiye Sağlıklı Kentler Birliği Başkanı Cemil Tugay, Su Yönetimi ve Kuraklıkla Mücadele Stratejileri Paneli'nin açılış konuşmasında, şehirlerin su krizi ve kuraklık tehdidiyle karşı karşıya olduğunu vurguladı. Tugay, "Suyun kaybolan bir sistemin parçası olarak yeniden kazanılması gereken bir değer olduğunu kabul etmeliyiz," dedi.
Türkiye Sağlıklı Kentler Birliği 44. Olağan Meclis Toplantısı öncesinde İzmir'de düzenlenen Su Yönetimi ve Kuraklıkla Mücadele Stratejileri Paneli'ne ev sahipliği yapan Cemil Tugay, akademisyenler, yerel yöneticiler ve çevre uzmanlarının katılımıyla gerçekleştirilen bu panelde, iklim krizi, artan su talepleri ve altyapı sorunlarına dikkat çekerek, şehirlerin su politikalarındaki köklü değişikliklerin kaçınılmaz olduğunu belirtti.
Panel İzmir'deki bir otelde yapıldı. Açılış konuşmasında Tugay, iklim krizinin etkileri doğrultusunda su kaynaklarının giderek daha fazla tehdit altında olduğunu ifade etti. Tugay ayrıca, "Mevcut varlıklar üzerine plan yapma dönemi sona erdi. Kentlerimizin geleceği, yerel düzeyde yeni sistemleri uygulama becerisine bağlı olacaktır. Su politikaları, yalnızca boru döşemek ya da baraj inşa etmekten ibaret değildir; bu, kentlerin dayanıklılığını yeniden inşa etme meselesidir," dedi.
Tugay, Türkiye'nin su stresi yaşayan bir ülke olduğunu ve birçok bölgenin kuraklık koşullarıyla yüzleştiğini de vurguladı. 2019 itibarıyla Türkiye, kişi başına düşen su miktarı bakımından, kuraklık olarak değerlendirilen bir ülke konumundaydı. 2030 yılı itibarıyla Türkiye'nin kişi başına düşen su miktarının yalnızca 1.000 m³ olması bekleniyor, ve bu kuraklık, nüfus artışı ve sanayileşme gibi faktörler nedeniyle ülkenin su güvencesizliği sınıfına girmesine yol açabilir. Türkiye'nin su kaynakları, 25 ana havzada toplanmakta, ancak her havza farklı miktarlarda su almakta. Örneğin, Doğu Karadeniz su açısından zenginken, Konya Kapalı Havzası ciddi bir su yetersizliği yaşamaktadır. Bugün yıllık yağış miktarıyla yaklaşık 450 milyar m³ su üretiliyor ama bunun yalnızca 112 milyar m³'ü kullanılabilir durumdadır. Türkiye'nin kişi başına düşen su miktarı 1.339 m³, bu da ülkenin su stresi yaşayan ülkeler arasında yer aldığını gösteriyor. Tarım ve Orman Bakanı, Türkiye nüfusunun yarısının ve sulanan tarımın %80'inin su kıtlığı riski altında olduğunu belirtmiştir.
Dünya nüfusunun yalnızca yüzde 54'ü güvenli yönetilen sanitasyon hizmetlerine erişebiliyor. Ülkemizde kişi başına düşen kullanılabilir su, 2000 yılında 1.652 m³, 2009'da 1.544 m³, 2020 yılında ise 1.346 m³'e düşmüştür. Bu veriler, Türkiye'nin su baskısı yaşayan ülkeler arasında yer aldığını gözler önüne seriyor. Bu nedenle suyun tasarruflu kullanımına önem verilmesi ve depolama tesislerinin geliştirilmesi gerekmekte. 2030 hedeflerine ulaşabilmek için içme suyu hizmetlerinde ilerlemenin altı kat, sanitasyon hizmetlerinde beş kat, temel hijyen hizmetlerinde ise üç kat artırılması gerektiği vurgulanıyor. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı'na göre Türkiye, 2019 itibarıyla su fakiri olan bir ülke olarak kabul edilmektedir.
Yerel yönetimlerin rolü büyük; belediyeler ve su-kanalizasyon idarelerinin, içme suyu üretimi, dağıtımı, atık su arıtımı ve yağmur suyu yönetimi konusundaki sorumlulukları artmakta. Kayıp-kaçak ile ilgili ölçümleme, basınç yönetimi gibi uygulamalar, yönetmelik ve kılavuzlarla zorunlu hale getirilmiş durumdadır. Arıtılmış suyun yeniden kullanımı, yağmur suyu yönetimi ve altyapı yatırımları konusundaki finansman ihtiyaçları da sürdürülebilir kaynak yönetimi açısından önem taşımaktadır. Hükümet düzeyinde ve yerel bazda iklim dayanıklılık programları ve projeler geliştirilmekte. 27 Haziran 2024 tarihinde Dünya Bankası Yönetim Kurulu, Türkiye'nin iklim değişikliği nedeniyle yaşadığı su krizi ve kuraklık koşullarını aşmak amacıyla 600 milyon dolarlık finansmanı onayladı.
"Hazırlıklı olmalıyız"
Temiz ve güvenli suya erişim, bireylerin sağlığı, ekonomik üretkenliği, toplumsal eşitlik ve ekosistemlerin sürdürülebilirliği için hayati öneme sahiptir. Bu durum, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ile doğrudan bağlantılıdır. Su kıtlığı ve kuraklık yalnızca çevresel bir sorun olmamakta; aynı zamanda kent sakinlerinin yaşam kalitesini de etkileyen sosyal bir meseledir. Su krizine karşı dayanıklı ve kapsayıcı çözümler bulmak, bugünün ve geleceğin nesillerinin yaşam kalitesini güvence altına almak için gereklidir."
Panelde, akademisyenler, yerel yöneticiler ve çevre uzmanları, su yönetimi politikalarının yanı sıra sürdürülebilirlik uygulamaları ve kuraklıkla mücadelede atılması gereken adımlar üzerine detaylı değerlendirmelerde bulundu.
Su Yönetimi ve Kuraklıkla Mücadele Stratejileri Paneli'nde moderatörlük görevini Doç. Dr. Semahat Özdemir üstlendi. Panelist olarak Prof. Dr. Yusuf Kurucu, Prof. Dr. Alper Baba, Dr. Öğr. Üyesi Ufuk Özkan ve BASUSAD Genel Sekreteri Nuri Göktepe görev aldı. Bu panelde, kentlerin su güvenliği adına uzun vadeli stratejiler geliştirme gerekliliği öne çıkarıldı.
Kaynak:ANKA