Memetcan Demiray

Memetcan Demiray

Benim 'influencer'ım işini bilir...

Müjde! Akıllı gözlükler nihayet piyasaya çıktı! Tik-Tok'ta 'terapi seans'ları almış başını gidiyor. İnternete 'gizli reklam' yerleştiren hükûmetler, vatandaşları bunlarla manipüle etmeyi deniyor. Ve bu karmaşada kimileri, akıllı telefonlardan kurtulup 'minimalist yaşam'a yöneliyor. Peki 2021'in bu tablosunda Ali Erbaş ve kılıcını nereye yerleştirmek gerekiyor? 


Son yılların moda kavramı "influencer" ne yazık ki Türkçeye tam olarak çevrilemiyor. Wikipedia'nın "internet ünlüsü" tanımını baz alsak işin ticari boyutu boşa düşüyor. Dümdüz "etkileyen" ya da "etkileyici" desek bu kez de "flörtöz" bir durum varmış gibi oluyor! Oysa "influencer" adlı kişiler sosyal medyada bir yenilik, bir akım yaratıyorlar ve yüz binlerce takipçi kazanıyorlar. Bir nevi, günümüzün "pop star"ları onlar ve artık stadyum konserlerinde değil, Instagram'da karşımıza çıkıyorlar. Özellikle gençler, "influencer"ları yakından takip ediyor; onların kullandığı rujdan yedikleri sandviçe kadar her şey "moda" haline gelebiliyor. Eh, büyük şirketler bu fırsatı kaçırır mı? Gizli ya da açık, ürünlerini bu "influencer"lara kullandırarak olaya dahil oluyorlar! Böylece büyük paraların döndüğü yeni bir reklam ve ticaret alanı doğuyor.

REKLAM ARTIK SERBEST!

Peki tradisyonel yöntemlere hiç uymayan bu yeni pazarlama modeli adil mi? İşte geçen hafta Almanya bu konuyu tartışıyordu. Aralarında futbolcu Mats Hummels'in eşi Cathy Hummels'in de bulunduğu "influencer"lar, Toplumsal Rekabet Birliği ile davalık olmuştu. Birliğe göre ünlülerin ürün tanıtımı, haksız rekabete yol açıyordu. Oysa Federal Mahkeme, "influencer"lar lehine karar verirken ürün önerisi, resim ve etiket içeren sosyal medya paylaşımlarının "reklam" olarak işaretlenmek zorunda olmadığına hükmedecekti. Ancak satışa yönelik bir "link" varsa bu belirtilmeliydi.
Öyle ya, hepimiz gofret yerken, içki içerken paylaşım yapıyor, yeri geldiğinde markalı tişört ve ayakkabılarla fotoğraf çektiriyorduk. Yoksa gelecekte biz de mi reklam yapmış sayılacaktık? Federal Mahkeme'nin kararı içimizi rahatlatıyor, bu çağda yasakların mümkün olmadığına emsal teşkil ediyordu.

DEVLETLER "INFLUENCER" OLURSA...

Hatta aynı hafta İngiltere'den gelen bir haber, hükûmetlerin de "influencer"lığa soyunduğunu duyuruyordu! Yani koskoca devletler, sosyal medyada "gizli" reklam ve içeriklerle halkı manipüle etmeye soyunmuştu. The Guardian'ın özel haberine göre İngiltere, vatandaşların kişisel verileriyle "ilgilenmeye" David Cameron zamanında başlamıştı. Şimdi ise bunları "kullanma" zamanıydı. Örneğin internetten mum mu satın aldınız? Kısa süre sonra yangın güvenlik reklamları cep telefonunuza gelmeye başlayacaktı! Ne mutlu ki devlet, çaktırmadan herkesi korumaktaydı!
Ama gençlerin müptelası olduğu bir Youtube kanalına verilen "gizli reklam" tam tersi sonuçlar doğuracaktı. Bıçak taşımanın tehlikeli olduğunu anlatan reklam caydırıcı olacağım derken bilakis gençleri korkutmuş, cebinde silahla dolaşanların sayısı artmaya başlamıştı!
Araştırmayı yayınlayan İskoç bilim insanları, bu yeni hükûmet modeline "influencer devlet" adını koyuyorlardı. Ve ülke yönetiminde bu propaganda yönteminin son çare olması gerektiğini vurguluyorlardı. Halkın kişisel bilgilerine saygılı olmak esastı ve uygulama derhal durdurulmalıydı.

ÇARE "SANAL TERAPİST"LER Mİ?

Biz "din ile devlet işleri"ni tartışırken dünyanın tek gündemi bunlar değildi. USA Today'in haberine göre Tik-Tok'ta "terapi" furyası almış başını gitmişti. "Akıl sağlığı" üzerine tam bir buçuk milyar "hashtag" açılmıştı ve artık insanlar manevi desteği ve bunalımdan kurtulma umudunu Tik-Tok'ta arıyorlardı. Özellikle genç kullanıcılar, başlarından geçen taciz ve şiddet gibi olayları rahatça ifşa edebiliyorlar, "sanal terapistler" de onlar için içerik hazırlıyorlardı! Kimilerine göre bu içerikler, aylarca sürecek seanslardan bile daha iyiydiler. Çünkü her cinsel yönelime, azınlık grubuna ve sosyal sınıfa uygun bir video Tik-Tok'ta illa ki vardı ve bu büyük bir şanstı. Ama terapist Jaime Mahler, Tik-Tok'un gerçek bir terapinin yerini tutamayacağını hatırlatıyordu. Çünkü terapiler bireylere özel olmalıydı ve bu da ancak profesyonelce mümkünkü. Kaldı ki Tik-Tok'ta izlediğimiz "influencer"ın ehil olup olmadığı da muammaydı.

"NO COUNTRY FOR DİYANET MEN"!

İşte 21. yüzyılda gençler, böyle karmaşık ilişkiler ağının içinde yaşıyorlar. Tüm bunlardan sıkılanlarsa Youtube'da "minimalist yaşam" üzerine video çekiyor, yaşıtlarına daha az eşya satın almayı, daha sade yaşamayı öğütlüyorlar. Öyle ki kimileri akıllı telefonlarından, sosyal medyadan ve gereksiz arkadaşlıklardan bile uzaklaşıp kafasını dinlemeye meylediyor. "Influencer" karşıtlığı bir başka tür "influencer"lık doğuruyor!
Youtuber Jenna Brown ise bu akımı eleştirirken, "Bir videodan tonla para kazanıyorsunuz, tabii hayatı sadeleştirebilirsiniz!" diyor. "Bunlar aslında minimalist olmaya değil, minimalist görünmeye çalışıyorlar" diye ekliyor. Y ve Z kuşağı sorguluyor, tartışıyor, kolay kolay kül yutmuyor!
Bizde ise son günlerin flaş ismi olarak Diyanet İşleri Başkanı öne çıkıyor. Adli yıl açılışı senin, yağmur duası benim, koşturup duruyor. Ve Twitter'da 415 bin, Instagram'da 300 bin takipçisi bulunan Ali Erbaş, interneti yerden yere vururken gençlere "kulluk" öneriyor. Facebook ve Ray-Ban'ın birleşerek "akıllı gözlük" çıkarttığı şimdilerde alternatif bir "influencer"lık bu elbette... Hem ister Kâbil'den, ister Glasgow'dan bakalım; işlemeli beyaz cübbe, beyaz sarık ve Ayasofya kılıcı da gayet "minimalist" duruyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Memetcan Demiray Arşivi