Hüseyin Tapınç

Hüseyin Tapınç

DAYANIŞMA

Geçtiğimiz ay bu günlerde Bodrum üzerine bir yazı yazmış ve Bodrum’un pandemi döneminde aldığı göç kadar, Bodrum’un verdiği göçe ve ileride daha da hız kazanacak bu göç verme olgusunun önemine dikkat çekmek istemiştim.
Son on günde bölgede; Bodrum’da, Milas’ta, Antalya’da, Marmaris’te, Köyceğiz’de ve Aydın’da olağanüstü günler yaşandı ve yaşanıyor. Bölge boydan boya yeşilden karaya döndü, yerel halk hayatlarını sürdürmelerini mümkün kılan işlerini kaybetti, hektarlarca tarla ve zeytinlik yandı, geçim kaynağı binlerce hayvan öldü. Günlerce süren yangınlarda insanlar hayatlarını kaybettiler. Ormanların sakini yüzbinlerce hayvan artık yok. Ortak mekanlarımızı kaybettik. Yangın görüntüleri hafızalardan uzun süre silinmeyecek, yangının ruhlarda açtığı yara kolay kapanmayacak.
Bodrum ve çevresinde yaşanan bu trajedinin bölgenin demografik yapısı üzerinde etkili olup olmayacağı önümüzdeki aylarda belli olacaktır. Bodrum’un dışarı verdiği ve vereceği göçe yerli halkın da eklenip eklenmeyeceği ve bu yangınların şehrin demografik yapısı üzerinde etkili olup olmayacağı ya da nasıl etkili olacağı yakın dönemin en önemli gündem konularındandır. Yerel yönetim yaraları sarmaya ve halkın sorunlarına en kısa sürede çözüm getirmeye kararlı görünüyor. Amaç, yangınların neden olduğu zararı mümkün olan en düşük seviyede tutabilmek ve hayatın normal akışına geri dönebilmek.
Yangınlar süresince bölgede ve belki de Türkiye’nin önemli bir bölümünde hakim olan duygu çaresizlik ve peşi sıra öfke oldu. Toplum bu felaket karşında kendisini yapayalnız hissetti. Devleti uzun süre yanında göremedi.
Bu dönemin tek olumlu ve geleceğe miras bırakabileceğimiz yanı toplumda hızla filizlenen dayanışma ruhu oldu. Özellikle yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve hiçbir şekilde örgütlü olmayan, ancak bir anda bir araya geliveren sivil inisiyatifler hızla dayanışmanın temelini attılar. Devletin yokluğu bu dayanışmanın hızla kök salmasına ve güçlenmesine vesile oldu. Üstelik Hükümet, yangınların önemli bir bölümünün söndürülmesinin akabinde gönüllülerin yangın alanlarına girmesini yasakladı ve gönüllü olmak isteyenlerin e-devlet üzerinden başvuru yapabileceğini açıkladı. Hükümet ile toplum arasındaki bağ bir kez daha koptu.
Dayanışma kavramını oldukça önemsiyorum. Özellikle pandemi döneminde başta büyükşehir belediyeleri olmak üzere yerel yönetimlerin halkla dayanışma ekseninde kurduğu ilişki yerel siyasetin ne kadar önemli olduğunu ve uygulanan politikaların toplumda değişimin öncüsü olabileceğini bizlere göstermişti. Orman yangınları sonrasında bu rolün pekiştiğini, sadece büyükşehir belediyelerinin değil, başta Bodrum olmak üzere, Milas, Manavgat, Marmaris gibi şehir belediyelerinin de son derece başarılı bir sınav verdiğini tereddütsüz bir şekilde belirtmek gerekiyor. Üstelik bu felaket günlerinde büyükşehir belediyeleri ile yerel belediyeler arasında kurulan örnek dayanışma hareketlerini de gözlemledik.
Türkiye’nin bir restorasyona ihtiyacının olduğu aşikar ve bu restorasyon çalışmasının özellikle iki düzeyde yapılması gerektiğine inanıyorum. Birincisi, etik değerler ile ilgili bir yeniden yapılanma ve ikincisi de çevre ile kurduğumuz ilişkinin yeniden tanımlanması. Son yıllarda en çok değer yitirdiğimiz alanlar bunlar. Orman yangınları ikinci alana inanılmaz bir darbe indirdi; çevre ile ilişkimiz zaten kötü bir noktada duruyordu, şimdi onlarca yıl geriye düştük.
Türkiye’de çevre üzerine yapılacak çalışmalarda yerel yönetimlere ve sanki tek çözümmüş gibi ilk anda plansız bir şekilde fidan dikme çağrısına sığınmayacak aklı başında ulusal ve yerel sivil toplum kuruluşlarına çok önemli görevler düşüyor. İktidarda kim olursa olsun çevre ile ilgili ulusal politikalardan yana umutlu değilim. Çevre ile değişimin yerel inisiyatifler aracılığı ile gerçekleştirilmesi gerekiyor. Buradaki temel harç da dayanışma kavramı. Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras’ın “dayanışmayla iyileşeceğiz” söylemi çerçevesinde şekillenen “Bu yangınlar elbet bitecek. Geriye mücadelemiz ve dayanışmamız kalacak…” sözlerini çok önemsiyorum ve bu sözlerin en kısa sürede hayatta bir karşılık bulmasını gönülden diliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hüseyin Tapınç Arşivi

Ayna

21 Mart 2024 Perşembe 07:00